Amerikan Merkez Bankası (Fed), Kovid-19
krizinden çıkış sürecinde yaşanan enflasyon yükselişini “geçici” olarak
tanımladı ve yanıldı. Geçiciliği belli olan unsurların yanında ne
kadar süreceği belli olmayan gelişmeler de söz konusuydu. Bunların
en önemlisi, tedarik zincirlerindeki aksamaların yarattığı arz eksikliği
sorunuydu.
Fed, Aralık 2021’deki para politikası
toplantısında varlık alım programını Mart 2022’nin başında sonlandıracağını
belirtmişti. Bunun üzerine, faiz artırımlarının Mart 2022’de başlayacağı
beklentisi güçlenmişti. Mart 2022’de faiz artırımı başladı. Bir sonraki adım,
varlık alım programı ile yapılanın tersini yapmaktı. Fed, varlık alım
programını sonlandırarak piyasaya para sürmeyi durdurmanın ötesine geçerek
piyasadan para çekmeye başladığı aşamaya ulaşacaktı. Şimdi, bu aşamaya gelindi.
Fed’in hem faiz oranını artırması, hem de
piyasadan para çekmeye başlayacak olmasının anlamı şu: Amerikan Doları’nın
(USD) güçlenmesi. 1 yıl önce 1.20 ve üzerinde seyreden USD/Euro paritesi 1.08’li
seviyelere indi. USD güçlendi. Yine, yaklaşık 1 yıl önce 90-93
aralığında seyreden Dolar endeksi bugünlerde 100’ün biraz üzerinde.
Mart 2022’de, yıllık %8.5’e ulaşan ABD
enflasyonu 2021’in
başlarından itibaren ivme kazanırken, Fed beklemeyi tercih etti. %8.5,
1981’den
bu yana görülmüş en yüksek oran. Diğer yandan, tüketim harcamaları
endeksi de Kasım 2020’den itibaren sert
bir yükseliş içindeydi. Bu veri de yükselecek enflasyonun
habercisiydi. Enerji ve gıda fiyatları dahil edilmeden hesaplanan çekirdek
enflasyon da %6.5. Fed, enflasyonu yükselten geçici unsurların geçici
olmayanlara göre ağır bastığını düşündü.
Enflasyonu artıran iki temel unsur bulunuyordu:
Amerikan vatandaşlarına iki ayrı program (American Rescue Plan
ve Cares
Act) çerçevesinde sağlanan $4.1 trilyonluk maddi yardımların
yarattığı talep artışı ve tedarik zincirlerinde yaşanan aksamaların yarattığı
arz eksikliği. İlave olarak, Biden’ın ABD’de orta gelir sınıfını güçlendirme politikalarının
(Build Back Better
Project) yaratacağı $2.4 trilyonluk talep canlılığı ve Kovid-19 vakalarında
zaman zaman ortaya çıkan artışların tedarik zincirlerinde yeni aksaklıklar
yaratma olasılığı enflasyonist beklentileri yukarıda tutuyordu.
ABD’de, 17 kişiden oluşan bir grup Nobel ödüllü
iktisatçı orta sınıfı güçlendirmeye yönelik Biden projesinin uzun vadede
enflasyonist baskı yaratmayacağını yazılı
olarak dile getiriyordu. Yazıda bilimsel bir çalışmaya atıf
yapılmamış. Ancak, bu iktisatçıları eleştiren yazılar
da yazıldı.
ABD için %2 civarındaki bir enflasyon, makul
bir enflasyondur. %8.5’lik bir enflasyon ise, kabul edilebilir seviyenin çok üzerindedir.
İktisatçıların yazısının tarihi
Eylül 2021. Yazı, enflasyonun %5’in üzerine çıkmış olduğu günlerde
yazılmış. Ayrıca, Biden planının içinde uzun vadede kapasite artırıcı ve
dolayısıyla enflasyonist baskıları hafifletici projelerden çok, sosyal transfer
harcamaları içerikli planlar bulunuyor. Ancak, bu iktisatçıların iddiası
kapasite artırıcı unsurların planın temelinde yer aldığı yönünde. Nobel ödüllü
iktisatçıların yazısında yükselmekte olan enflasyonla ilgili herhangi bir yorum
yok.
Nobel ödüllü ABD’li iktisatçıların yanı sıra
diğer bir Nobel ödüllü iktisatçı ve The New York Times yazarı Paul Krugman
enflasyonla ilgili tahminlerinde Fed gibi bir değerlendirme yapmıştı.
Enflasyonu yaratan unsurların geçici olduğunu düşündü ve ardından yanıldığını
belirtti.
İktisadın kurallarının her zaman belirli
varsayımlara dayanması, öngörülerde hata yapıldığında geleceğe yönelik varsayımların
da hatalı olması sonucunu doğuruyor. Bu durumda, kural da işlemez hale geliyor.
Çünkü her iktisat kuralı belli varsayımlar altında çalışıyor. Öngörülmesi
imkansız gelişmeleri öngörememek bir başarısızlık değil. İçerdiği muğlaklıklar
nedeniyle iktisada Nobel ödülü verilip verilmemesi gerektiği de geçmişte tartışılmış
bir konu.
ABD’de enflasyonun yükseleceğine dair
uyarılarda bulunmuş bilinen kişiler Larry Summers, Olivier Blanchard ve Jason
Furman oldu.
2008’deki Büyük Resesyon sonrasında %2’lik
enflasyon seviyesine ulaşmakta büyük zorluklar yaşayan ABD’nin Kovid-19 krizi
gibi maliyeti ağır bir süreçten şimdilik %8.5’lik bir enflasyonla çıkıyor olması
varsayımlar oluşturmakta zorluklar çıkardı. Dünya, karar almanın her kesim için
çok zor olduğu süreçlerden geçti. Ancak, hem Fed’in, hem de çok sayıda
iktisatçının enflasyonun %4-5 seviyelerini geçtiği noktada ve daha da
yükseleceğine dair çokça
verinin olduğu koşullarda neden enflasyonun temel nedenlerinin
geçici olduğunu düşündüklerini anlamak zor. 2008’deki gibi bir finansal krizden
çıkmakla bir doğal afetin neden olduğu krizden çıkmak çok farklı iktisadi
koşullar ortaya koyuyor. Oysa, bu farklı tecrübeleri anlatan veriler tarihte
mevcut.
Fed, Ağustos 2020’de “esnek ortalama enflasyon”
hedeflemesi yöntemine geçmişti. %2’lik enflasyon hedefi yerine yılın ortalamasını
%2’de tutturan bir enflasyon oranı hedefleyecekti. Bunun anlamı, %2’nin üzerine
çıkan enflasyon oranına izin verileceği idi. Zira, Kovid-19 krizi ile çöken
ekonominin canlanması için sınırlı bir ölçüde enflasyonun yükselmesine izin
vermek gerekiyordu. Ancak, Fed’in enflasyonla ilgili tespit
hatası enflasyonu sınırlı bir ölçüde değil, önemli bir ölçüde
yükseltti.
Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) Nisan 2022
tarihli Dünya Ekonomik
Görünümü Raporu’na göre, ABD enflasyonu 2022’nin sonunda %5.3
olacak. 2022’nin ortalaması ise %7.7 olacak. %7.7, Fed’in esnek ortalama
enflasyon hedefi olan %2’nin çok üzerinde.
Belirsizlik
unsurları halen güçlü bir şekilde hissediliyor. Rusya-Ukrayna
savaşı, tedarik zincirlerindeki aksamalar, Çin’in Kovid-19’a karşı sıfır
tolerans politikaları ve yaşanan salgına karşı son haftalarda Çin’in önemli
endüstri bölgelerinde önlem amaçlı kapanmalar küresel büyüme tahminlerinin
düşürülmesine neden oluyor. Bu faktörlerle beraber Fed’in enflasyonla ilgili
tespitlerindeki hatalar ve önlem almada gecikmesi dünyada bir resesyon
(durgunluk) ya da stagflasyon (durgunluk içinde yüksek enflasyon) yaşanması
olasılığını kuvvetlendiriyor. Zira, Fed’in gecikmesi nedeniyle faiz
artırımlarının düşünülenden daha yüksek oranlı olacağı tahminleri yapılıyor.
Türkiye, %61.1’lik
enflasyonu ile enflasyonun nedeninin dış etkenler olduğunu düşünüyor. ABD’nin
bugün yaşadığı ve 1981’den bu yana görmediği %8.5’lik enflasyonu Türkiye’nin son
olarak gördüğü tarih Ekim 2019. Doğru ekonomi politikalarının uygulandığı
koşullarda Türkiye’nin enflasyonu bugün kaç olabilirdi? Bunu tespit etmek için
çok detaylı matematiksel hesaplara girmek gerekiyor. IMF’nin raporuna bakalım.
Gelişmekte olan ülkelerin 2022 sonundaki enflasyon oranları tahminlerinin ortalaması
alındığında sonuç %8.5 çıkıyor.
ABD’nin mevcut enflasyonu, gelişmekte olanların 2022 sonu için yapılan
tahminine denk geliyor.
Türkiye’nin yüksek
enflasyona bulduğu bahanelerden şu sonuç çıkıyor: bunca gelişmekte olan ülkeye
dış saldırı yok ama herkes kafayı Türkiye’ye takmış durumda. Bu nedenle,
Türkiye de %8.5 gibi bir enflasyona sahip olabilecekken %61.1 ile yaşamak
zorunda kalıyor. Varsa buna inanan, yolu açık olsun.
Not: Bu yazı, 22.04.2022 tarihinde yazılmış ve daha sonra PolitikYol sitesinde yayınlanmıştır.
Yorumlar
Yorum Gönder