Ana içeriğe atla

Savaşın Sorumlusu Kim?

Kovid-19’dan kurtulmaya çalışan gezegen, şimdi Ukrayna’da küresel ve çok boyutlu bir savaşın içinde.

Ukrayna’nın Donetsk ve Luhansk bölgeleri bağımsızlıklarını ilan ettiler. Rusya, 21 Şubat 2022 günü, Donetsk Halk Cumhuriyeti ve Luhansk Halk Cumhuriyeti adlarıyla ilan edilen iki bağımsız bölgeyi tanıdığını açıkladı. Rusya, 2014’ten bu yana bu iki bölgenin bağımsızlığını desteklemekteydi.

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, 21 Şubat 2022 günü toplanarak Rusya’nın Donetsk ve Luhansk’ın bağımsızlığını tanımasını ve bölgeye asker yığmasını uluslararası hukuka aykırı ve savaş riskini artıran unsurlar olarak açıkladı.

Rusya’nın 24 Şubat 2022 günü Ukrayna’yı bombalaması öncesinde yapılan yorum şuydu: Ukrayna krizi, 2. Dünya Savaşı sonrasındaki en büyük ölçekli savaşın gerçekleşme olasılığına işaret ediyor.

Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra, Ağustos 1991’de Ukrayna bağımsız bir devlet oldu. Sovyetler Birliği’nden devir aldığı nükleer silahlarla, dünyanın üçüncü büyük nükleer gücü konumunda başladı hayatına.

Bölgedeki askeri dengeler, 1994 tarihli Budapeşte Memorandumu ile kurulmaya çalışılmıştı. Ukrayna, Beyaz Rusya, Kazakistan ve Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla kurulan ülkeler ellerindeki nükleer silahlardan güvenlik garantisi şartıyla Budapeşte Memorandumu çerçevesinde vazgeçtiler ve Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması’nın çerçevesine dahil oldular. Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması’nın tarihi 1970. 1995’te süresiz olarak uzatıldı.

Budapeşte Memorandumu, Rusya’nın Kırım’ı 2014’te ilhak etmesiyle ihlal edildi. Budapeşte Memorandumu’na göre Rusya, Ukrayna’ya karşı herhangi bir askeri tehdit oluşturmayacaktı.

Ukrayna’nın Rusya ile batı arasında bir sorun oluşturmasının temelinde, Ukrayna’nın NATO üyeliğinin söz konusu olması yatıyor. Geçmiş yıllarda, Ukrayna’nın Avrupa Birliği üyeliği de gündeme geldi.

1999’da Çek Cumhuriyeti, Macaristan ve Polonya, 2004’te Bulgaristan, Estonya, Letonya, Litvanya, Romanya, Slovakya ve Slovenya NATO üyesi oldular. Bu ülkelerin tamamı komünizmi yaşamış ülkeler. Rusya, batısında zaten NATO ile sarmalanmış durumda. Ukrayna’nın da olası NATO üyeliğini Rusya, bir güvenlik tehdidi olarak görüyor.

Putin, Ukrayna’nın Rusya tarafından Bolşevik İhtilali ile yaratıldığını iddia ediyor. Rusya ve Ukrayna’nın temellerinde 9. yüzyılda Vikingler tarafından kurulmuş Kiev Knezliği var.

Rusya ve Ukrayna’nın çok ortak noktası var. İkisi de Ortodoks Hıristiyan ağırlıklı nüfuslara sahip. Dilleri benzeşiyor. Gelenekleri birbirine çok yakın. Diğer yandan, Rus çarlık döneminden bu yana Ukraynalı’ların kendi kimliklerini vurguladıkları ve kendilerini ayrı bir millet olarak gördükleri bir geçmiş de söz konusu.

Ukrayna’nın doğu kesimi sadece Rusya’nın hakimiyetini yaşadıysa da, batı kesimi Avusturya-Macaristan, Polonya ve Litvanya hakimiyetine girmiş. Sovyetler döneminde, her bölgesinde sadece Rus hakimiyeti söz konusu olmuş.

1991’de, Ukrayna bir referandumla bağımsızlık elde etti. Putin’e göre, Ukrayna Halkı’na böyle bir tercihin sunulmuş olması büyük bir hata.

Putin, Rus ekonomisini verimli hale getiremedi. Kaynak israfının yüksek olduğu bir ekonomi var ortada. Putin, yıllardır otokratik bir yönetim uyguluyor. Putin’in Rusya’sının ne olduğunu izliyoruz ama konunun çok çarpıcı başka bir boyutu var.

The New York Times gazetesinden Thomas L. Friedman’ın 21 Şubat 2022 tarihli makalesi, Ukrayna konusunda Putin’i suçlayan dünyaya ABD cephesinden de bir bakış açısı sunuyor. Yazının başlığı şöyle: “Bu, Putin’in Savaşı. Ama, Amerika ve NATO Masum İzleyiciler Değil”.

Thomas L. Friedman, Amerika’da kısıtlı sayıda kişiden oluşan bir kesimin, 1990’larda şu soruyu sorduğunu dile getiriyor: neden NATO Rusya’nın sınırlarına doğru bu kadar süratle genişletiliyor?

Yıllarca süren Soğuk Savaş döneminden sonra, bir yandan ABD-Rusya işbirliğinin geliştiği düşünülürken, diğer yandan Rusya sınırlarını çevreleyen süratli bir NATO genişlemesinin neleri beraberinde getireceği dile getirilmiş. Kim dile getirenlerden bazısı? Bill Perry ve George Kennan.

Bill Perry, Clinton döneminin savunma bakanlarından. 2016’da, The Guardian gazetesine bir mülakat veriyor. Mülakatta, Rusya’nın 1990’larda ABD ile yakın çalışmaya başladığını ve NATO’yu artık bir düşman değil, dost olarak değerlendirme fikrine ısınmakta olduğunu dile getiriyor. Ancak, genişleme ile sınırlarını çevrelemeye başlayan NATO nedeniyle tedirginlik yaşadığını anlatıyor. Mülakatı veren, eski bir ABD savunma bakanı!

1998’de, Amerikan Senatosu NATO’nun genişlemesine ilişkin kararı onaylayacağına dair karar alıyor. Thomas L. Friedman, 1952’de ABD’nin Moskova büyükelçiliğine atanmış ve 2. Dünya Savaşı sonrasında Sovyetler Birliği’nin genişlemesine engel olacak politikaları savunan George Kennan ile Amerikan Senatosu kararını konuşmak üzere temas kuruyor. Kennan, karara ilişkin şu yorumu yapıyor: yeni soğuk savaşın başlangıcı!

Kennan, Rusya’yı çok iyi bilen bir diplomat ve tarihçi. Thomas L. Friedman’a şunları aktarıyor: Ruslar, zaman içinde düşmanca tepki verecekler. Bu tepki, politikalarına şekil verecek. Kimse kimseyi tehdit etmezken atılan bu adım trajik bir hata. ABD’nin kurucularını mezarlarında ters döndürecek bir karar. Beni özellikle rahatsız eden, Senato’nun Rusya’yı Batı Avrupa’ya saldırmayı çok isteyen bir ülke olarak görmesidir. Soğuk Savaş döneminde, Sovyetler’in komünist rejimiyle idi sorunumuz. Şimdi, bu rejimi yok etmek için tarihin en büyük kansız devrimini gerçekleştiren insanlara sırtımızı dönüyoruz. Demokrasisi Rusya’nınki kadar olmayan ülkeleri Rusya’dan korumaya kalkıyoruz. Elbette ki Rusya’dan olumsuz tepki gelecektir ve NATO’yu genişletmeye çalışanlar, “biz size Rusya’nın ne olduğunu hep anlattık” diyeceklerdir.

Dış politika vizyon ister. Batının Putin’i savaşın sorumlusu olarak gördüğü bir dünyada, sorumluluğun 1990’ların ABD’sinden geldiğini anlatan iki Amerikalı isim. Biri eski ABD savuma bakanı, diğeri de ABD’nin eski Moskova büyükelçisi. Bugün olanları yıllar önce anlatmışlar.

Ukrayna’ya bir de bu iki Amerikalı’nın cephesinden bakalım.

Not: Bu yazı, 24.02.2022 tarihinde yazılmış ve daha sonra PolitikYol sitesinde yayınlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Mali Baskınlık (Fiscal Dominance)

Kamu borcunun yönetimi bir para politikası aracı gibi kullanılabilir mi? Kullanılabileceği yönünde iddiası olan makaleler var. C. Goodhart, R. Sayers, P. Turner ve W.A. Allen gibi iktisatçıların çalışmaları örnekler arasında yer alıyor. Bu sorunun sorulmasına neden olan konu, kamu borcunun yüksekliğinin para politikasını işlemez hale getirdiği bir durumdur. Bu durum, mali baskınlık (fiscal dominance) kavramı altında karşımıza çıkıyor. “Some Unpleasant Monetary Arithmetic” başlıklı Thomas J. Sargent ve Neil Wallace’a ait 1981 yılı makalesi ve Michael Dean Woodford, Eric M. Leeper, Christopher A. Sims gibi isimlerin “The Fiscal Theory of the Price Level” başlığı ile ilintili çalışmaları mali baskınlık kavramının temelinde yer almaktadır. A. Leijonhufvud, ekonominin “belirli limitler” çerçevesinde kendi kendine istikrara dönebildiğini söyler. Büyük Buhran (1929) döneminde belirli limitlerin dışına çıkılmıştır. Büyük Resesyon ile beraber de yine belirli sınırlar aşılmıştır. Bu nedenle, eko

Lascia ch'io Pianga

Alman ve daha sonra İngiliz'dir George Frideric Handel. 1706-1710 yılları arasında İtalya'da yaşar. Floransa, Roma, Napoli ve Venedik'te geçirdiği günlerde İtalyan barok müziğinin Arcangelo Corelli, Alessandro Scarlatti, Domenico Scarlatti, Agostino Steffani gibi önemli temsilcileriyle tanışır. Bu sanatçılarla, İtalyan müziğinin kendi eserlerinde yansımalar bulmasıyla sonuçlanacak etkileşimlerde bulunur. Handel, 1703-1706 yılları arasında Hamburg'ta yaşamıştır. Alman müzik geleneğinin etkisiyle 1705 yılında Almira adlı operasını ilk kez sahneler. 1705'ten sonraki üç yıl içinde üç opera daha besteler ama bu operaların hiçbirine ulaşılamamıştır. Handel'in eserleri, İtalya'ya gidene kadar Alman müzik geleneğinin etkisi altındadır. Dolayısıyla, Almira Alman'dır. 1707 yılında ilk kez sahnelenen Rodrigo, Handel'in ilk İtalyan operası olma özelliğini taşır. Ancak, Rodrigo'daki İtalyan etkisi, Handel'in İtalyan etkisindeki sonraki bestelerine göre

Berlin 1978

Çocukluk yaşlarındaydım ama herşeyi hatırlıyorum. Brandenburg’un önünde, bomboş bir Unter Den Linden Caddesi. Her yer bembeyaz. Berlin karla kaplı. Dondurucu bir soğuk var. Evdeki konuşmaları hatırlıyorum. İtalya’ya mı gitsek? Evet ama İtalya’ya her zaman gidilir. 1968’de, öğrenci iken BASF’te staj yaparken Mannheim’dan Berlin’e gittiğini ve çok enteresan şeyler gördüğünü anlatıyor babam. Ya duvar bir gün yıkılırsa? Bir daha görme şansı bulamayacağımız şeyleri görelim; tarihe tanıklık edelim. “Boşverin şimdi İtalya’yı, Demokratik Almanya adında bir ülke de, bugün orada olan duvar da kalmayacak bir gün” diyor babam bizi Berlin’e götürmek için ısrarlı olurken. İtalya yerinde duruyor nasılsa. Karar veriliyor ve bir kaplumbağa Volkswagen ile Regensburg’tan Berlin’e yola çıkıyoruz. Babam, gördüğümüz herşeyi anlatmaya meraklı ve istekli olduğu için, biz de dinliyoruz kendisini. Yaşıma göre konuların ağır gelip gelmeyeceğini düşünmeden anlatıyor. Gördüklerim ve dinlediklerimden etkileniyo