Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, 2021 yılı tüketici fiyat endeksi (TÜFE) %36.08 ve yurt içi üretici fiyat endeksi (Yİ-ÜFE) %79.89 arttı. Enflasyonda ağır bir tablo var. Yaşı 1980’leri ve 90’ları görmeye yetenlerin çok iyi hatırlayacağı günlere geri döndük.
Üreticinin üstlendiği %79.89’luk enflasyon
önümüzdeki aylarda tüketiciye yansıyacak. Tüketicinin katlanması gereken
enflasyon %36.08’in üzerine çıkacak.
İktisadın kurallarında yer almayan “faiz sebep,
enflasyon neticedir” tezinin çöktüğüne ikna olmayan var mıdır? Bu kural dışı tezin
denemesinin Türkiye’ye maliyeti ağırdır.
Önceki yazılarımda, Türkiye Cumhuriyet Merkez
Bankası’nın (TCMB) enflasyondan ve piyasa faizlerinden nasıl koptuğunu mümkün
olduğunca basit olarak aktarmaya çalışmıştım. Aşağıdaki grafik, TCMB faizinin
enflasyondan kopuşunu gösteriyor.
TCMB’nin faiz indirimleri Eylül 2021’de
başladı. Kurlardaki anormal yükseliş ve oynaklık da Eylül’de başladı.
Grafikte, Eylül ayını bulunuz. Eylül’deki
politika faizi (gri eğri – aylık ortalama), TÜFE (mavi eğri) ve Yİ-ÜFE (turuncu
eğri) seviyelerine bakınız. Eylül’den sonra, kurlardaki yükselişi de düşünerek
enflasyonun (TÜFE ve Yİ-ÜFE) nasıl zıpladığını grafikten takip ediniz.
Enflasyonun nedeni faiz ise, bu grafik nasıl
oluştu? Yorumlamama gerek olmadığı kanısındayım. Faiz lobisi, mandacı ya da dış
mihrak konularının bir daha açılmamak üzere kapanmasını beklemektir mantıklı
olan. Ancak, kapanacağını sanmıyorum.
Grafiğin gösterdiği ve çok sayıda yazıda,
konuşmada ifade ettiğimiz üzere, enflasyonu düşürmek için faizi artırmak
gerekir. Faizi artırmanın yanına diğer doğru ekonomi politikalarını da
koyduğunuzda enflasyon düşecektir. Böylece, düşen enflasyon seviyesinde faizin
de düşürülmesi olanağı ortaya çıkacaktır. Finansman maliyetleri de düşecektir.
Ancak, bambaşka bir tablonun içindeyiz bugün.
Kaynak: TCMB ve TÜİK
Enflasyon hesaplanırken, çok sayıda malın ve
hizmetin fiyatı takip ediliyor ve bu mallar ve hizmetler gruplanıyor. Hangi
gruptaki mal ve hizmet fiyatlarının hangi oranda artmış olduğu tespit ediliyor.
Tüketici enflasyonu için hesaplama ağırlığı en yüksek ilk 3 gruba bakacak
olursak, tüketicinin maruz kaldığı enflasyonu biraz daha ayrıntılı olarak
görebiliriz.
TÜİK’in enflasyon hesabında, en yüksek paya
sahip grup, %25.94 ile gıda ve alkolsüz içecekler. “Manşet” olarak nitelenen
genel tüketici enflasyonu %36.08 iken, gıda ve alkolsüz içeceklerdeki enflasyon
oranı %43.80. Tüketici, 2021 yılında kendisini en çok etkileyen mal grubunda
manşet enflasyonun ötesinde bir fiyat artışına maruz kalmış.
En yüksek paya sahip ikinci grup olan ulaştırmanın
ağırlık payı %15.49. Bu gruptaki enflasyon ise %53.66. Ulaştırmada da tüketici,
manşet enflasyonun çok üzerinde bir fiyat artışına maruz kalmış. Tüm mal ve
hizmet grupları içindeki en yüksek fiyat artışı ulaştırmada.
Enflasyon hesabının en yüksek paya sahip olduğu
üçüncü grup ise %15.39 ile konut. Konut fiyatlarındaki artış oranı manşet
enflasyonun altında: %28.57.
Yukarıdaki veriler çerçevesinde, asgari ücrete,
memur ve emekli maaşlarına yapılan zamları düşünerek enflasyon karşısında
toplumun satın alma gücünün nasıl değiştiğine karar veriniz. Konut almayı
paranız varsa dahi yüksek fiyat artışı nedeniyle erteleyebilirsiniz ama gıda ve
ulaştırma harcamasını erteleme şansınız yoktur.
Yukarıda okuduklarınız çerçevesinde, faizin
nasıl düşebileceğine yönelik değerlendirmeleri de dikkate alarak, tüm
kötülüklerin anasının enflasyon mu, faiz mi olduğuna ekonomi kuralları
çerçevesinde karar veriniz.
Yazılarımızın ve konuşmalarımızın ekonomi
politikasını yönetenler nezdinde hiçbir öneminin olmadığının farkındayız.
Toplumun karşı karşıya kaldığı olumsuz manzaranın savunması, “fiyattır, çıktığı
gibi iner” türünden ifadelerle yapılıyor. Toplumun yemek porsiyonlarını azaltması,
ekmek, soğan yemesi tavsiye ediliyor. Bu söylemleri ekonomi ile ilgili bir
tartışma çerçevesinde değerlendiremeyiz. Bunlar, toplum psikolojisi ve siyasetin
toplumla ilişkileri çerçevesinde değerlendirilme zorunluluğu olan konular.
Yanlış ama bilinçli olarak uygulanan ekonomi
politikalarının halkı maruz bıraktığı bu olumsuz manzara, çok önemli bir siyasi
dönüşümün göstergesidir. Gelinen bu noktadan sonra, konunun piyasa yaklaşımı,
faiz, enflasyon, v.s. olduğunu düşünmenin pek anlamı yoktur. Türkiye, siyasi
olarak başka bir düzleme evriliyor. Ekonomi, bu siyasi evrilmenin unsurlarından
biri.
Konu, demokrasiyi, fikir ve ifade özgürlüğünü
konuşmamız gereken başka bir yerde duruyor. Ekonomi başlığı altında
konuştuklarımız ancak bir noktaya kadar ekonomi.
Kurumsal alt yapı, hukukun üstünlüğü, TCMB’nin
bağımsızlığı, eğitimin düzeyi, v.b. konular üzerinden yapılan siyasetin ve
iktidar eleştirisinin toplum üzerinde siyasetin seyrini değiştirecek bir önemi
yok. Ama, ekonomik sonuçların var.
Ekonomide karşı karşıya kalınan sonuçta
iktidarın etkisi yüzde yüz. Mevcut ekonomik durumda muhalefetin herhangi bir
etkisi yok. Ancak işin ilginç yönü, siyasetin değişen matematiğinde de
muhalefetin pek etkisi yok.
Tembel ve korkak bireylerin üzerinde vesayet
geliştirmek kolaydır. Bu insanlar, kimsenin rehberliği olmadan öğrenme yetisi geliştiremezler.
Düzen, tembel ve korkak bireyler ürettikçe, kendi başına öğrenme cesareti
gösteremeyen ve dolayısıyla sorgulamayan bireyler yaratır. Sonuç: Dolar kuru
18’den 13’e indiği için halay çeken insanlar, ekonominin mevcut halinden
muhalefeti sorumlu tutabilen kitleler. Bu insanlar, kur 18’den 13’e düştüğü
için seviniyorlarsa, kurun 7’den 18’e neden ve nasıl çıktığını sorgulamadıkları
içindir. Aldıkları ekonomik hasarı değerlendirme cesaretini gösteremedikleri içindir.
Yaşadıkları sevincin nedeni de kendileri değil, onlarca yıldır var olan
düzendir.
Türkiye, makus talihine halen takılmış bir
ülkedir. Bunu kırmaya çalışmakta olup olmadığını toplumun geneline bakınca
göremiyoruz. Ancak farklı sosyal gruplara odaklandığımızda analiz edebiliyoruz.
Yani, ulusal bir fikir birliği yok.
Not: Bu yazı, 06.01.2022 tarihinde yazılmış ve
daha sonra PolitikYol sitesinde yayınlanmıştır.
Yorumlar
Yorum Gönder