Nükleer çatışmanın, 3. Dünya Savaşı’nın
konuşulduğu günlerde dünya Ukrayna ile meşgul. Ancak, Türkiye’nin ekonomik
koşullarını ihmal edemeyiz. Türkiye’nin yoksullaşma sürecini sadece yurt dışı
kaynaklı gelişmelere bağlayan politik yaklaşımları ise hiç ihmal edemeyiz.
Rusya’nın Ukrayna’yı işgali göstere göstere
geldi. Yaratacağı ekonomik etkileri tahmin etmek hiç zor değildi.
Devlet yönetimi, vizyon sahibi olmayı zorunlu
kılar. Bu savaşı ve olası etkilerini öngörmenin vizyon sahibi olmakla herhangi
bir ilgisi bulunmamaktadır.
Hükümet, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının
Türk Lirası’na (TL) güven duymaması nedeniyle tasarruflarını yabancı para
cinsinden mevduat hesaplarında tutmasına karşı önlem almaya çalıştı. Bu amaçla,
kur korumalı mevduat (KKM) uygulaması ile TL’nin tasarruf sahibine getirisini
Amerikan Doları (USD), Euro (EUR) ve İngiliz Sterlini’nin (GBP) değer
artışlarına bağlayan bir mekanizma yarattı.
KKM’nin faizi enflasyonun altında belirlendi.
Kur artışları KKM’nin faizinin üzerinde bir getiri oluşturursa, kamu kaynakları
ile tasarruf sahibine kur artışının yarattığı getiri ödeniyor. Tasarrufu olana,
halkın ödediği vergilerle sunulan bir kaynak var. Büyük bir sosyal adaletsizlik!
KKM’de tüzel kişilere vergi avantajları
getirildi. İhracatçı firmalara ihracat bedellerinin %25’ini TL’ye çevirme
zorunluluğu getirildi. Firmalara, mevduat hesaplarını TL’ye çevirmeleri
konusunda sözlü baskılar da yapılarak dolarizasyon sorununun sonlandırılacağı
iddia edildi.
Yeni ekonomi modeli adı verilen uygulamaların
ilan edilmesinin ve KKM’nin hayata geçirilmesinin üstünden hemen hemen 3 ay
geçti. Hükümet, tüm uygulamaların enflasyonu ve faizi düşüren sonuçları
olacağını dile getirdi ve halktan 6 ay süre istedi. Bu süre, takriben
Haziran’da doluyor. 3 ayda nereye gelindiğine bakalım ama Haziran ayı için
öngörü yapmayalım. Rakamlar mesajı veriyor.
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK)
verilerine
göre, 2020 sonunda bankacılık sisteminde 3.5 trilyon TL tutarında mevduat
bulunmaktaydı. Bu tutarın %45’lik kısmı TL, %55’lik kısmı yabancı para (YP)
cinsinden mevduat hesaplarında bulunmaktaydı.
2020 sonunda 7.42
olan USD/TL kurunu 2021 sonunda 13.33
düzeyine getiren gelişmeler yaşandı. Bu gelişmelerle, bankacılık sistemindeki
toplam 5.3 trilyon TL tutarındaki mevduatın %35’i TL, %65’i ise YP cinsinden
mevduat hesaplarında tutulur hale geldi. Yani, Türk vatandaşları TL’den kaçtı.
2021’in sonunda ortaya çıkan manzara
karşısında, yeni ekonomi modeli ve KKM ortaya çıktı. Türkiye’nin dolarizasyon
sorunu çözüldü mü? Cevabı, rakamlar versin.
KKM’ye ilişkin rakamların açıklandığı son BDDK raporunun
tarihi 04 Mart 2022. Raporda, toplam mevduat büyüklüğünün 5.7 trilyon TL olduğu
görülüyor. Bu tutarın %42’si TL, %58’i ise YP cinsinden mevduat hesaplarında
duruyor. 3 aylık yeni ekonomi modeli ve KKM uygulamasının dolarizasyon konusu
ile ilgili olarak Türkiye’yi getirdiği yer 2020’nin sonundaki %45 TL, %55 YP
dengesi dahi değil. Yani, yeni ekonomi modeli ve KKM uygulaması ile ortaya
çıkan YP cinsinden mevduattaki gerileme, Türkiye’nin dolarizasyon sorununa
“sorun çözücü” bir nitelik kazandıramamış.
Sadece YP cinsinden mevduat gelişmelerine
odaklanmak amacıyla Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) verilerine
yönelelim ve USD cinsinden bir analiz yapalım. Amaç, YP cinsinden mevduatın USD
cinsinden nasıl bir gelişme gösterdiğini görebilmek.
Yeni ekonomi modeli ve KKM’nin açıklandığı günlerde
toplam YP cinsinden mevduatın tutarı TCMB’nin 03 Aralık 2021 verilerine göre $231.0 milyar
idi. TCMB’nin 04 Mart 2022 tarihli raporunda ise bu tutar $214.1
milyara gerilemiş. Yani, YP cinsinden mevduat tutarında $16.9 milyarlık bir
gerileme söz konusu. Karşılaştırma yapmak ve yeni ekonomi modeli ile KKM’nin
“sorun çözücü” bir nitelik taşıyıp taşımadığını anlamak için 2018’in kur krizi
günlerine ve 2020’nin sonuna bakalım.
TCMB’nin 25 Aralık 2020 tarihli verilerine
göre, toplam YP cinsinden mevduatın tutarı $234.8 milyar. 2018’deki kur krizi
başlamadan önceki günlere, örneğin 1 Haziran 2018’e dönecek olursak, bu tutarın
$165.1 milyar olduğunu görüyoruz.
2018’in kur krizinden son verinin alındığı 04
Mart 2022’ye kadar geçen sürede, $165.1 milyardan $214.1 milyara giden $49
milyarlık bir artış var. Üstelik, $214.1 milyarın içinde 3 ayını dolduran yeni
ekonomi modeli ve KKM de var. Yani, TL’yi yabancı paralardaki değer artışlarına
endeksleyerek, tasarruf sahibinin olası kur getirisini vergi ödeyen tüm
vatandaşlara yükleyerek alınan yol sadece $16.9 milyarlık bir düşüş.
Peki, $16.9 milyarlık düşüş gerçek kişilerden
mi, tüzel kişilerden mi geliyor? Cevap: ağırlıklı olarak tüzel kişilerden.
Çünkü, tüzel kişilere KKM’ye geçmeleri konusunda vergi avantajı sağlandı ve
ihracatçı firmaların ihracat bedellerinin %25’ini TL’ye çevirmeleri konusunda
zorunluluk getirildi.
TCMB’nin 03 Aralık 2021 verilerinde toplam $231
milyarlık YP mevduatın gerçek kişilere ait tutarı $142 milyar, tüzel kişilere
ait tutarı ise $89 milyar idi. 04 Mart 2022’de toplam tutar $214.1 milyara
düşerken, gerçek kişilere ait tutar $141.4 milyar, tüzel kişilere ait tutarı ise
$72.7 milyar oldu. Yani, toplamdaki $16.9 milyarlık düşüşün $16.3 milyarlık
bölümü tüzel kişilerden geliyor. Yani düşüş, vergi avantajı ve yasal zorunluluk
olan yerden kaynaklanıyor. Bu düşüşte, TL’ye güven geldiği sonucu ortaya çıkıyor
mu?
TL’ye güven gelmedi, Türkiye 2020’nin sonuna ya
da 2018 krizine göre daha iyi yerde değil ama sonuçta $16.9 milyarlık bir YP
mevduat erimesi var. Sorunları çözmedi ama bazı sorunlara merhem oalacak katkı
sunabilir miydi? Cevap: evet. İlk akla gelen katkı ne olabilir? Madem ki döviz
bozuluyor, o halde TCMB’nin döviz rezervlerinde olumlu bir gelişme olmuş olamaz
mı? Cevap: olmadı.
03 Aralık 2021’de TCMB’nin brüt döviz
rezervleri $85 milyar iken, 04 Mart 2022’de $68.2 milyara gerilemiş. Neden?
Türkiye’nin ticari ihtiyaçları dışında kuru tutmak için piyasaya yapılan
müdahaleler de olduğu için.
Ukrayna’daki savaş, hayatımızda 3 haftadır var.
Savaşın yarattığı, başta petrol olmak üzere tüm emtia fiyatlarında önemli
artışlar var. Fakat, yukarıdaki tarihlerin anlattığı üzere, Türkiye’nin
sorunları son 3 haftada başlamadı. 3 haftanın getirdikleri, var olan sorunların
üzerine yığılan yeni büyük sorunlardır.
Cari açığı yeniden sorun haline gelen Türkiye,
yıllar içinde oluşturduğu sorunları, bunların üzerine gelenlerle nasıl karşılayabilecek?
Üstelik, ekonomiyi bu kadar korumasız bıraktıktan sonra. Bugüne kadarki
sorunları karşılayabildi mi? Halkı en çok ilgilendiren enflasyon verisi versin
cevabı.
Enflasyon, küresel bir soruna dönüştü ama bu
konuda Türkiye’nin %54.44’lük verisine karşı %50.7 ile tek rakibi Arjantin. Son
verilere göre enflasyon, ABD’de %7.5, İngiltere’de %5.5, Euro Bölgesi’nde %5.8,
Pakistan’da %12.2, Hindistan’da %6, Brezilya’da %10.4, Meksika’da%7.1. Çok daha
fazla örnek var ve dünyanın sorun ettiği enflasyon oranları bunlar. Lütfen,
Türkiye’deki %54.44’ün bahanesi olarak Kovid-19 krizini ve Ukrayna’daki savaşı
göstermeyiniz. Veriler ortada. Halka doğru bilgi veriniz.
Ne zaman patlayacağız? Bu soru çok sık
soruluyor. Patlamanın iktisadi bir tanımı yok. Ancak, kişisel geliri düşen,
enflasyonu dünyanın en yüksekleri arasında yer alan, sosyal içerikli
istatistiklerde geçim ve gelecek kaygısını en önemli sorun olarak gören halka
sahip bir ülkenin hala patlayacağı beklenebilir mi?
Not: Bu yazı, 10.03.2022 tarihinde yazılmış ve daha sonra PolitikYol sitesinde yayınlanmıştır.
Yorumlar
Yorum Gönder