Devletin değil, hükümetin bir parçası olma özelliği
ile Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) bazı yeni düzenlemeler ilan
etti. Düzenlemeler, serbest piyasa ekonomisinden bir adım daha çıkıldığını
gösteriyor.
TCMB, Eylül 2021’den itibaren politika faizini
indirerek yüksek oranlı kredi genişlemesine neden oldu. Kredi genişlemesi,
enflasyonu süratle artırdı. Piyasa dinamiklerinin parasal istikrarsızlık
yaratacağı TCMB tarafından önemsenmedi. Yaratılan ağır hasar, şimdi yeni
düzenlemelerle piyasayı baskılamak suretiyle ortadan kaldırılmaya çalışılıyor.
Bir merkez bankası parasal istikrarsızlık
yaratacak sonuçlara sebep olacağını nasıl bilmez? Biliyorsa, neden önlemlerini
almadı? Bu soruların cevapları bilinmiyor. TCMB, Türkiye’yi dünya enflasyon
liginin üst sıralarına taşıdı. Yürütme erkinin kontrolü altına girmemesi gereken
kurumların siyasi kadroların kontrolü altına girmesinin sonuçları bunlar.
TCMB, makro ihtiyati tedbirler başlığı altındaki
düzenlemeler ile ne yapmaya çalışıyor?
TCMB, bankaları fonlamakta kullandığı temel
faiz olan “politika faizi” ile piyasa faizlerinin birbirinden koptuğunu uzun
bir bekleyişten sonra ifade etti. Önceki haftalarda, piyasa faizlerinin
politika faizine “yakınsayacağına”
dair TCMB beklentisini okumuştuk. TCMB’nin bunu piyasa dinamikleri çerçevesinde
beklediğini düşünmüştük. Piyasa kuralları çerçevesinde bir yakınsama gerçekleşmesi
imkansızdı. Ancak, yeni düzenlemelerden anladık ki, piyasaya baskı uygulayarak
gerçekleştirilmeye çalışılması planlanmış.
Yeni düzenlemeler sadece “ticari kredilerin
bazı kategorileri” için geçerli. Yani, tüzel kişilerin kullandıkları kredilerin
bir bölümü için söz konusu. Hane halkının kullandığı krediler yeni
düzenlemelerin kapsamı dışında.
Önceki
zorunlu karşılık düzenlemesinde olduğu gibi, KOBİ,
esnaf, ihracat ve yatırım, tarım kredileri ile kurumsal kredi kartları, mali
kuruluşlara kullandırılan krediler ve 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol
Kanunu ekindeki (I), (II), (III) ve (IV) sayılı cetvellerde yer alan kurum ve
kuruluşlar ile kamu iktisadi teşebbüsleri ve bunların müessese, bağlı ortaklık
ve iştiraklerine kullandırılan krediler “düzenlemenin kapsamı dışında” yer
alıyor. Yani, yeni düzenleme ile yaratılmaya çalışılan kredi sıkılaşması büyük
ticari ve kurumsal olarak nitelenen firmaları ilgilendiriyor. Bu kredi
sınıflandırmasına dikkat etmek, düzenlemenin olası etkilerini anlamak için
önemli.
TCMB, kredilere yönelik bir zorunlu karşılık
uygulaması başlatmıştı. Zorunluk karşılık, normalde mevduata uygulanırken,
krediye de zorunlu karşılık uygulaması getirilmişti. Önce %10, sonra %20 olarak
uygulanan zorunlu karşılık oranı, yeni düzenleme ile sıfırlandı. Ancak,
bankalara kullandırdıkları ticari kredilerin %30’u oranında menkul kıymet alma
zorunluluğu getirildi. Diğer bir ifadeyle bankalar, kullandırdıkları krediler
karşılığında TCMB’ye para yatırmak zorunda değiller ama menkul kıymet almak
zorundalar. Bu defa, kullandırdıkları kredinin %20’si değil, %30’u oranında
ilave bir parayı menkul kıymet alma zorunluluğu ile kilitlemiş olacaklar.
Menkul kıymet alma zorunluluğunun anlamı şu:
bankaları kamu kesiminin fonlanmasına daha fazla katkı sunmaya çalışmak. Benzer
bir uygulamaya aktif
rasyosunun geçerli olduğu dönemde de tanıklık etmiştik. Tahvilin
faizi ile fiyatı arasında ters orantı söz konusu olduğu için daha fazla tahvil
alımına zorlanan bankalar tahvilin faizini indirmiş olacaklar. Böylece, kamu
kesimi bankalara kendisini fonlatırken, daha düşük faizle borçlanmış olacak.
Bu, mümkün olacak mı? Devam edelim.
TCMB, 29 Temmuz 2022 – 30 Aralık 2022 arasında
düzenlemenin kapsamında yer alan ticari kredilerin %10’dan fazla büyümesi
halinde ilgili bankaların zorunlu olarak satın aldıkları menkul kıymetleri bir
yıl boyunca tutmasını istiyor. Bir ay, üç ay veya altı ay değil, bir yıl! Yani bankalar,
büyük ticari ve kurumsal nitelikli firmalara kullandıracakları kredilerde
almaları zorunlu olan menkul kıymetleri bir hayli uzun bir süre için unutacaklar.
Yani TCMB, bankalara “büyük firmalara yönelik kredilerde büyümeyin” demiş oluyor.
Buraya kadar anlatılanlar, büyük firmalara
yönelik kredi miktarını sıkıştırmaya yönelik uygulamaları anlatıyor. TCMB, kredi
fiyatlamalarına da müdahale etti.
TCMB, bir referans
faiz oranını bankalara fiyatlama kriteri olarak sundu. Çok teknik
olduğu için referans faiz oranının detaylarına girmeyelim. Referans oran bugün
için %16.32 düzeyinde. Bu oranının 1.4 katı kadar kredi fiyatlaması yapan banka
%30’luk menkul kıymet alma zorunluluğunun üzerine kredi tutarının %20’si kadar
ayrıca menkul kıymet almak zorunda. Yani, %22.85 ve üzerinde bir faiz
uygularsa, ilave %20 oranındaki menkul kıymeti almaya zorlanıyor. Referans
oranın 1.8 katı kadar kredi fiyatlaması yapan banka ise, kredi tutarının %90’ı
kadar ayrıca menkul kıymet almak zorunda. Yani, %29.38’e uzanan bir faiz
oranında bankanın verdiği kredinin yükü çok daha artmış oluyor.
Fiyat kontrolü ile TCMB, düzenlemenin
kapsamında olan ticari kredilerde yüksek fiyatla kredi vermeyi engellemeye
çalışıyor. Yani, hem kredi miktarı kısıtlaması, hem de fiyat baskılama
yöntemlerini eş anlı olarak kullanıyor. Diğer bir ifadeyle, aynı anda “genişleyici”
ve “daraltıcı” parasal uygulamalara yöneliyor. Politika faizini 18
Ağustos’ta %14’ten %13’e indirmesi de para politikasının tekniğinde
genişleyici niteliklidir. Ancak, enflasyondan ve piyasa faizlerinden kopmuş olan
bu oranın pratikte ekonomiye etkileri açısından bir önemi olmadığını vurgulamak
gerekiyor. Uygulamadaki çelişkiyi görmek için iktisatçı olmaya gerek de yok. Bu
gibi çelişkiler nedeniyle uzun zamandır ortaya konan uygulamaların yarattığı
ekonomik ortamı “politikasızlık koşulları” ifadesiyle özetlemekteyiz.
İlan edilen metinde, “hariç tutulan kredi türlerinin harcama mukabili
kullandırılmaması halinde menkul kıymet tesisine tabi olması kararlaştırılmıştır”
ifadesi yer alıyor. Bu ifade, “düzenlemenin
kapsamı dışında” yer alan kredilere atıfta bulunuyor. Ancak, “harcama mukabili”
ifadesinin neyi kastettiği piyasa tarafından anlaşılamadı. Soru şu: katılım
bankacılığına yönlendirilmeye çalışıldığı bilinen sistem bu madde ile topyekûn
oraya mı sürüklenmeye çalışılıyor? Her kredi kullanan, bankaya tedarikçi
faturası mı ibraz edecek? Öyleyse, mevcut düzen tıkanmadan nasıl çalışabilecek?
Her ülkenin her piyasasının alışageldiği teamüller var.
12 Ağustos 2022 tarihli Bankacılık Düzenleme ve
Denetleme Kurumu (BDDK) verilerine göre
bankacılık sisteminin toplam kredi hacmi 6.6 trilyon TL tutarında. Bu kredi
tutarını yeni düzenlemenin kapsamı içinde olan ve olmayan kredilere göre net
olarak ayırmak mümkün değil. BDDK’nın kredi türleri tasnifi ile TCMB
düzenlemelerindeki tasnifler farklı. Ancak, Türkiye’nin ekonomik yapısında
özellikle KOBİ’lerin ağırlığının çok önemli olduğunu biliyoruz. BDDK verilerine
bakarak, sadece KOBİ’lere verilen krediler ile tüketici kredileri ve bireysel
kredi kartlarını dikkate alsak bile 2.8 trilyon TL rakamına, yani toplam kredi
hacminin %42.81’ine ulaşıyoruz. Yeni düzenleme, bu kategorilerdeki kredilere
yönelik değil. Bu kategorilerdeki kredilere yönelik miktar ve fiyatlama
kısıtlaması bulunmuyor. Bu durumda, bankaların piyasa stratejisi ne olabilir ve
parasal istikrarı sağlamakla mükellef olan TCMB nasıl bir sonuç yaratabilir?
Bankalar, hem miktar, hem de fiyat
kısıtlamasının olduğu ve kredi kullandırmanın cazip olmadığı kredilere yönelmeyeceklerdir.
Yani, düzenlemenin kapsamında yer alan krediler bankalar için istekli
olunmayacak krediler. Bu durumda, düzenlemenin kapsamı dışında kalan kredilere
yönelmeye eğilimleri olacaktır. Yani, KOBİ’lere, esnafa, mali kuruluşlara, ihracatçılara,
v.s. kredi vermek için rekabete girebilirler. Bu da kredi fiyatlarını düşürücü
etki yapar. Ancak, bu düşüşten etkilenmemek için müşterilerini üç ay ve
üzerindeki vadelerde kredi kullanmaya özendirebilirler. Ayrıca, faiz oranı
dışında, komisyon gibi isimler altında ek fiyatlama yöntemleri yaygınlaşabilir.
Amaç, faizleri düşük gösterirken krediden elde edilecek toplam getiriyi TCMB
düzenlemesi öncesindeki seviyelerde tutmak olabilir. Zira, bankaların üzerinde
verilen kredilerin türü ve fiyatlamaları açısından ağır baskılar olduğunu
unutmamak gerekiyor. Bunların hepsi piyasa dinamikleri dışına çıkıldığını anlatıyor.
Bu nedenle, alınan kararların hangi sonuçları doğuracağını öngörmek çok
zorlaştı.
Düzenlemenin kapsamında olmayan kredi
kategorilerinde ne kadarlık bir kredi genişlemesinin ortaya çıkacağını
bilemiyoruz. Ancak, seçim sath-ı mailinde olan bir Türkiye’de ve kurumların
siyasileştiği koşullarda KOBİ’lere, esnafa, ihracatçıya, çiftçiye yönelik
kredilerin kısıtlanması pek mümkün olmasa gerek. Dolayısıyla, bankaların
yukarıda olasılık olarak değinilen rekabeti ile bu alanlarda kredi genişlemesi
devam ederse enflasyon nasıl kontrol edilir? Ayrıca, enflasyon kontrol edilmek
isteniyor mu?
Bugünlerin hasarını toparlamak hiç kolay
olmayacak.
Not: Bu yazı, 22.08.2022 tarihinde yazılmış ve daha sonra PolitikYol sitesinde yayınlanmıştır.
Yorumlar
Yorum Gönder