Ana içeriğe atla

Türkiye'den Aktif Rasyosu Geçti

18 Nisan 2020 günü, bankacılık sistemine BDDK tarafından mevduat kaynaklarının nasıl kullanılacağını dikte eden bir kriter getirildi.

Bankalar, 18 Nisan’a kadar zaten yapmakta oldukları bazı olağan işlemlerini o tarihten sonra belirli bir zorunluluğa tabi olarak yapmak durumunda kaldılar. Yani, mudilerden topladıkları mevduatı kredi olarak kullandırırken, kamu borçlanma araçlarını satın alırken ve TCMB ile swap işlemleri yaparken kullandıkları yönetim inisiyatifini kaybettiler. Çünkü aşağıda formülü verilen aktif rasyosu mevduat bankaları için %100, katılım bankaları için %80 oranında uygulanmaya başlandı.

AR= Krediler+(men. kıy.*0.75)+(TCMB Swap*0.50) / TL Mevduat+(YP Mevduat*1.25)

Rasyo uygulamasının 31 Aralık 2020 tarihi itibarıyla kaldırılacağına dair duyurunun 24 Kasım 2020 günü ilan edilmesinin öncesinde mevduat ve kredi mekanizması son derece baş döndürücü gelişmeler yaşadı. Rasyonun kriterleri 18 Nisan’dan sonra revize edilerek bankalar açısından daha zorlayıcı hale getirildi.

Temmuz ayının ortalarından itibaren ise genişleyici yöndeki para politikası “sıkılaştırıcı” yönde kullanıldığı iddiası” ile ters yönde kullanılmaya çalışılınca, aktif rasyosunun koşulları da yumuşatılmak zorunda kalındı. “Sıkılaştırıcı” yönde kullanıldığı iddiası” ifadesi tamamen para politikasının nasıl konumlandırıldığı ile ilgili olup, herhangi bir sıkılaştırıcı etki yapmamıştır. Bunun nedenlerini de bağlantısını vermek gereği duyduğum şu yazımda anlatmaya çalışmıştım: Sıkılaşma Yaratmayan Parasal Sıkılaşma Önlemleri (arda-tunca.blogspot.com)

Türkiye’de borçlanma mekanizması ağırlıklı olarak bankacılık sistemi üzerinden çalışmaktadır. Örneğin, ABD’de olduğu gibi sermaye piyasası ağırlıklı değildir. Bu nedenle, parasal aktarım mekanizmalarından biri olan kredi kanalı Türkiye için önemlidir. Bu nedenle, para politikasında alınan kararların bankacılık sistemi içindeki kredi kanalı üzerinden etkin olmasının beklenmesi doğaldır.

Para politikası, Covid-19 krizinin baş göstermesi ile beraber genişleyici yönde kullanıldı. Parasal taban, büyük bir sıçrama gösterdi. Para politikasının genişleyici yönde kullanılmasına aktif rasyosu üzerinden bankaların belirli bir oranın altına düşmemek suretiyle mevduat kaynaklarını krediye, kamu borçlanma araçlarına ve TCMB ile swap işlemlerine yönlendirmek zorunda kalmaları mevduat ve kredi piyasalarında doğal olmayan fiyatlamaların oluşmasına neden oldu.

Aktif rasyosunun mevduat ve kredi piyasasında ortaya koyduğu sonuçları aşağıdaki gibi özetleyebiliriz:

1.  Rasyonun mevduat bankalarında ve katılım bankalarında farklı oran kriterleriyle uygulanması haksız bir rekabet unsuru yarattı.

2.  Özel sektör bankalarının her biri, kurumsal kriterleriyle oluşturdukları kredi verme kültürlerini, hedef müşterilerini ve sektörleri, kredi süreçlerini rasyoyu tutturabilme çabasıyla başka bir bakış açısıyla değerlendirmek zorunda kaldılar. Diğer bir ifadeyle, kredi vermenin kurumsal misyon, vizyon ve kredi derecelendirmesi çerçevesinde gerçekleşebilmesi konusunda büyük zorluklar yaşadılar. Bu nedenle, kredi portföylerini tercih ettikleri müşterilerine kredi vermek yönünde kullanmak amacıyla aktif rasyosunun getirdiği zorlayıcı kriterden kaçmak için mevduat faizi oranlarını düşürmek yoluna gittiler. Bankaların mevduat faizi oranlarını düşürmeleri, kendilerine yönelecek mevduatın önünde engel oluşturacak ve böylece aktif rasyosunun gerektirdiği kredi verme kriterlerine uyum göstererek ama daha az kredi vererek riskli müşterilerden kendilerini uzak tutabileceklerdi. Bankalar mevduattan kaçmaya çalışırken, mevduat dışı kaynaklara da yönelmeyi tercih ettiler.

3.  BDDK, bankaların bir üst maddede dile getirilen mevduattan kaçma refleksini görerek, aktif rasyosunda daha zorlayıcı önlemler aldı. Hem, toplanan mevduatın daha büyük bir oranda krediye dönüşmesini, hem de mevduat dışı kaynakların da rasyo tanımına dahil edilmesini zorunlu kıldı. Koşulları sertleştirilen aktif rasyosunun yeni formülü aşağıdaki gibi oluşturuldu:

AR= Krediler+(men. kıy.*0.75)+(TCMB Swap*0.50) / TL Mevduat+(YP Mevduat*1.75)

Rasyonun sertleştirici unsurları kısaca aşağıdakiler oldu:

  • Rasyo, KOBİ, proje finansmanı ve ihracat kredileri için 1.1 katsayısıyla çalışacak.
  • 3 aydan kısa vadeli krediler rasyo hesaplamasına dahil edilmeyecek.
  • TL mevduat kapsamına alınan yeni kalemler: bankaların müşterileri için açtıkları TL ve YP repo hesapları 6 aydan kısa vadeli finansman bonoları.
  • YP mevcuat YP krediye dönüşürken uygulanan katsayı 1 ve TL krediye dönüşürken formülde olduğu üzere 1.75 olarak uygulanacak.

4.  Kamu bankaları da rasyo kriterinin bir parçası olarak ama arkalarında devletin desteğini alarak daha fazla mevduat topladılar ve piyasaya kredi arz etmeye çalıştılar. Kamu bankalarının sahip olduğu bu avantajlı rekabet koşulları karşısında özel bankalar aktif rasyosunu tutturabilmek adına kamu bankalarına karşı kredi vermek konusunda rekabete girmek zorunda kaldı. Kamu-özel sektör rekabetinin sonuçları şunlar oldu:

  • Kamu bankalarının bankacılık sektöründeki payının önemli ölçüde artarak %50 civarına ulaşması.
  • Mevduat-kredi oranlarında yakınlaşma ve bu nedenle oluşan bir fiyat sıkışması durumu. Bunun anlamı, bankaların çok sayıda kredi işlemi özelinde ya başa baş ya da zararla sonuçlanan işlemler yapması oldu. Üstelik, kredi vermeyi tercih etmedikleri müşterilere de kredi vermek durumunda kaldılar ya da yüksek kredibiliteye sahip müşterilerine yegane amacı aktif rasyosunu tutturmak olan son derece düşük fiyatlı krediler verdiler. Bu sürecin sonunun faiz oranlarında TCMB’nin ağırlıklı ortalama fonlama oranıyla arasında korelasyonu kalmamış bir fiyatlama ile sonuçlanacağını öngörmek mümkündü. Zira, rasyo kriterlerini belli bir süre için tutturan bankaların bu defa kar amaçlı işlemlere yönleneceği analiz edilebiliyordu.

5.  Yukarıdaki 2, 3 ve 4 numaralı maddeler, yine yukarıda ifade edilen para politikasının kredi kanalı üzerinden etkinliğini son derece düşük bir seviyeye getirdi. Zaten yanlış çalışmakta olan para politikası kurgusu, aktif rasyosunun yarattığı doğal olmayan fiyatlamalarla para politikasını neredeyse çalışmaz hale getirdi. Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük parasal genişlemesinin yaratacağı enflasyonist etkiler ve para politikasının kredibilitesinin ve etkinliğinin yok olmasının yarattığı yabancı sermaye çıkışlarıyla kurda görülen yükselişler karşısında kamu bankaları üzerinden yabancı para satışıyla süratle düşen döviz rezervleri kredibilite kaybına ilave olumsuz etkiler yapıyor ve kurun da yükselişine ilave bir ivme kazandırıyordu. Aynı dönemde kamu bankaları döviz pozisyonları açmaya başladılar. Sonuç: Covid-19 krizi sürecinin bir sonucu olarak düşen talep karşısında düşmesi beklenen enflasyon yerine yükselen kurlar nedeniyle yaşanan maliyet enflasyonu.

6.  Kredi piyasasındaki fiyatların baskılanmasına neden olan bir başka etken banka müşterilerinin aktif rasyosu uygulaması nedeniyle artan pazarlık gücü oldu. Bankaların aktif rasyosunu tutturmak zorunda olmaları büyük miktarda kredi kullanımı yapan firmalara kredi maliyetlerini düşürmek konusunda çok büyük bir olanak sundu. Yüksek miktarda kredi kullanan bir firmanın herhangi bir bankadan istediği fiyatı alamaması nedeniyle kredisini kapatması, o bankanın aktif rasyosunu tutturamamak nedeniyle ceza ödemesiyle sonuçlanacaktı. Kredi piyasası, aktif rasyosu nedeniyle “zaruri olarak” kredi vermek zorunda olan bankalar ile doğal dengelerinden uzaklaşmıştı. Dolayısıyla, başka bankalara yönelerek kredi kullanmak zor değildi ki kamu bankaları kredi vermek konusundaki misyonlarını azami ölçüde yerine getirmekteydiler.

7.  Yukarıda anlatılan fiyat baskılamalarının TCMB’nin 2018 sonrasında enflasyonla uyumlu olmayan politikalarıyla (enflasyonun düşüş hızından daha yüksek hızda faizin düşürülmesi) birleşmesi sonucunda Türk Lirası enflasyon karşısında negatif getiri sunan bir para birimine dönüştü. Yabancı sermayenin Türkiye’den çıkışını bir kenara koysak bile, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları nedenleri yukarıda anlatılan kur yükselişleri ve Türk Lirası’nın negatif reel getiri sunması karşısında mevduat hesaplarını yabancı para cinsinden kullanmayı tercih etmeye başladılar. Yani, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en yüksek dolarizasyon olgusu ile karşı karşıya kalındı.

Tarih, piyasa mekanizmasına suni müdahalelerin nasıl sonuçlandığını anlatan örneklerle dolu. Roma imparatoru Diocletianus’un tavan fiyat uygulamalarının sonuçları çarpıcıdır. İktisatta, Fizyokrasi olarak adlandırılan bir akım vardır ki iktisadın kurallarını doğanın dengesinde arar. İktisadın metot tartışmalarında fizik biliminden gelen soyutlamalar ile iktisadın kuralları arasında bağlantılar kurulmaya çalışılır. Yani, aktif rasyosunun ortaya çıkaracağı sonuçları bize anlatan yeteri kadar veri mevcuttu.

Aktif rasyosu 31 Aralık’ta sona eriyor. Şimdi ne olacak? Bunu da maddeleyelim:

1.  Bankacılık sistemi içindeki her kurum kendi kredi kriterleriyle kredibilite ölçümlerini yapabilecek ve kredi verebilecek.

2.  19 Kasım tarihli PPK sonrasında oluşmaya başlayan yeni fiyatlama dengeleri aktif rasyosunun kaldırılmasının getirdiği etki alanına da girecek.

3.  Bankalar için mevduat fiyatlaması yukarı yönlü olacak ve hatta olmakta. Çünkü, mudilerden toplanan mevduatın artık aktif rasyosu kriterleriyle krediye dönüştürülmesi zorunluluğu kalmadı. Mevduat kaynağının maliyetindeki artış kredi fiyatlarına da doğal olarak yansıyacak. Bankacılık sistemi, aktif rasyosunun sert uygulandığı dönemde gerçekleştirdiği zararlı ve/veya getiri elde edilemeyen dönemi telafi edici fiyatlamalar yapmaya çalışacaktır.

4.  Temmuz ayından bu yana artan TCMB ortalama fonlama oranı ile pozitif faiz bölgesine giren Türk Lirası belli ölçüde kısa vadeli yabancı sermaye girişine sebep olacaktır. Ayrıca, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının da dolarizasyon tepkisini zayıflatıp yine belli ölçüde Türk Lirası cinsinden tasarruf tutma eğilimlerini artıracaktır.

5.  Yukarıdaki satırlarda “belli ölçüde” ifadesi beklentilerde temkinli olmak için kullanılmıştır. Faiz arttı ama kur yine yükseliyor yönündeki değerlendirmeler haklı olarak yapılmaktadır. “Para politikasında zamanlama çok önemlidir.” Yanlış zamanlama ve 2014’den bu yana yapılan para politikası yönetimi prensipleri hataları nedeniyle henüz TCMB’nin kredibilitesi geri gelmemiştir. Yukarıda açıklandığı üzere, birkaç ay arayla birbirinin 180 derece tersi içeriğe sahip politikaların uygulanması öngörü yapılmasını zorlaştırmaktadır. Bu da bir kredibilite sorunudur. Kredibilite artar, güven gelir, Türkiye’nin bir dış finansman sorunu yaşamayacağına dair güven geri döner, o zaman kurda yükseliş de durur.

Özetle, enflasyona karşı bundan sonraki tavrı merak edilen bir TCMB, döviz rezervleri erimiş bir Türkiye, açık pozisyonu büyük bir kamu bankacılık sistemi, aktif rasyosu nedeniyle zaruri olarak verilen kredilerle değer düşüklüğüne uğramış kredi alacakları olan bir bankacılık sistemi, ağır dolarizasyona uğramış bir mevduat kompozisyonu ve yabancı para cinsinden borçluluğu yüksek bir Türkiye var. Hepsi bir güven sorunu yaratıyor. Güvenin bir PPK toplantısı ile geri gelmesi mümkün mü? Çok çalışmamız lazım.

Aktif rasyosu olmasaydı, bugün bu kadar yüksek bir faizi konuşmuyor olurduk. Yukarıda ne demiştik? Fizik ve iktisat. Başka? Fiyat sıkışması. Fizikteki gazlar kanunlarının iktisattaki yansımaları olabilir mi bunlar?

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Mali Baskınlık (Fiscal Dominance)

Kamu borcunun yönetimi bir para politikası aracı gibi kullanılabilir mi? Kullanılabileceği yönünde iddiası olan makaleler var. C. Goodhart, R. Sayers, P. Turner ve W.A. Allen gibi iktisatçıların çalışmaları örnekler arasında yer alıyor. Bu sorunun sorulmasına neden olan konu, kamu borcunun yüksekliğinin para politikasını işlemez hale getirdiği bir durumdur. Bu durum, mali baskınlık (fiscal dominance) kavramı altında karşımıza çıkıyor. “Some Unpleasant Monetary Arithmetic” başlıklı Thomas J. Sargent ve Neil Wallace’a ait 1981 yılı makalesi ve Michael Dean Woodford, Eric M. Leeper, Christopher A. Sims gibi isimlerin “The Fiscal Theory of the Price Level” başlığı ile ilintili çalışmaları mali baskınlık kavramının temelinde yer almaktadır. A. Leijonhufvud, ekonominin “belirli limitler” çerçevesinde kendi kendine istikrara dönebildiğini söyler. Büyük Buhran (1929) döneminde belirli limitlerin dışına çıkılmıştır. Büyük Resesyon ile beraber de yine belirli sınırlar aşılmıştır. Bu nedenle, eko

Lascia ch'io Pianga

Alman ve daha sonra İngiliz'dir George Frideric Handel. 1706-1710 yılları arasında İtalya'da yaşar. Floransa, Roma, Napoli ve Venedik'te geçirdiği günlerde İtalyan barok müziğinin Arcangelo Corelli, Alessandro Scarlatti, Domenico Scarlatti, Agostino Steffani gibi önemli temsilcileriyle tanışır. Bu sanatçılarla, İtalyan müziğinin kendi eserlerinde yansımalar bulmasıyla sonuçlanacak etkileşimlerde bulunur. Handel, 1703-1706 yılları arasında Hamburg'ta yaşamıştır. Alman müzik geleneğinin etkisiyle 1705 yılında Almira adlı operasını ilk kez sahneler. 1705'ten sonraki üç yıl içinde üç opera daha besteler ama bu operaların hiçbirine ulaşılamamıştır. Handel'in eserleri, İtalya'ya gidene kadar Alman müzik geleneğinin etkisi altındadır. Dolayısıyla, Almira Alman'dır. 1707 yılında ilk kez sahnelenen Rodrigo, Handel'in ilk İtalyan operası olma özelliğini taşır. Ancak, Rodrigo'daki İtalyan etkisi, Handel'in İtalyan etkisindeki sonraki bestelerine göre

Berlin 1978

Çocukluk yaşlarındaydım ama herşeyi hatırlıyorum. Brandenburg’un önünde, bomboş bir Unter Den Linden Caddesi. Her yer bembeyaz. Berlin karla kaplı. Dondurucu bir soğuk var. Evdeki konuşmaları hatırlıyorum. İtalya’ya mı gitsek? Evet ama İtalya’ya her zaman gidilir. 1968’de, öğrenci iken BASF’te staj yaparken Mannheim’dan Berlin’e gittiğini ve çok enteresan şeyler gördüğünü anlatıyor babam. Ya duvar bir gün yıkılırsa? Bir daha görme şansı bulamayacağımız şeyleri görelim; tarihe tanıklık edelim. “Boşverin şimdi İtalya’yı, Demokratik Almanya adında bir ülke de, bugün orada olan duvar da kalmayacak bir gün” diyor babam bizi Berlin’e götürmek için ısrarlı olurken. İtalya yerinde duruyor nasılsa. Karar veriliyor ve bir kaplumbağa Volkswagen ile Regensburg’tan Berlin’e yola çıkıyoruz. Babam, gördüğümüz herşeyi anlatmaya meraklı ve istekli olduğu için, biz de dinliyoruz kendisini. Yaşıma göre konuların ağır gelip gelmeyeceğini düşünmeden anlatıyor. Gördüklerim ve dinlediklerimden etkileniyo