Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Şubat, 2024 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Sistemik Risk Uyarısı ve Seçime Giden Türkiye Ekonomisi

Türkiye, kredi genişlemesine dayalı büyüme modelini 2016’dan bu yana üst bir boyuta taşıdı. Ancak, son ayların uygulamalarıyla kredi piyasasını adeta kilitledi . Toplum, krediye ulaşmanın zorlaştırıldığı koşullarda iktidarın seçim stratejisinin ne olacağını merak ediyor. Zira, kredinin ivmelediği büyüme önceliklendirildi. Mevcut uygulamalar çerçevesinde bankacılık sisteminin kredi verebildiği üç kesim kaldı: net ihracatçı firmalar, küçük ve orta boy işletmeler (KOBİ) ve faktoring şirketleri. Kanunla getirilen kısıtlamalar nedeniyle bu üç kesim dışındaki işletmelere kredi vermenin bankalar açısından ekonomik mantığı kalmadı. Gerçi, bu kesimlere de kredi vermenin ekonomik gerekçeleri sağlam değil ama “kötünün iyisi” yaklaşımı söz konusu. Kısıtlamaların temelinde bankaların kredi kullandırımları karşılığında menkul kıymet, yani hazine bonosu ve/veya devlet tahvili alma zorunluluğu yatıyor. Menkul kıymet alma zorunluluğu, hükümetin devleti bankalara düşük maliyetle fonlatması amacıyla

Düzen Arayışı Açısından İktisat

Nitelikli köşe yazılarında, akademik yayınlarda kapitalizmin ulaştığı nokta sorgulanıyor. Toplumların farkındalığı yüksek kesimleri kapitalizmin toplumsal faydalarını tartışıyor. Zira, küresel ölçekte önemli sosyal sorunlar mevcut. Sorunların temelinde önemli ölçüde eşitsizlikler yatıyor. Bu sorgulamalar ve tartışmalar ilk kez gerçekleşmiyor. Eşitsizliklerin çok sayıda nedeni bulunuyor. Nedenler, ekonominin, siyasetin ve artan oranda çevresel unsurların birbirleriyle karşılıklı etkileşiminde ortaya çıkıyorlar. Tarih, bir aynadır. Güncel gelişmelerin anlaşılmasına katkı sunar. Kapitalizm, çok sayıda dönüm noktasından geçti. Bugün de önemli bir dönüm noktasında. Bu defa, 250 yıllık bir geçmişin öğrettikleriyle. İktisat yazınında “ana akım” olarak sınıflanan yaklaşımların yerine yeni yaklaşımlar konmaya çalışılmasının temelinde insanlığın sosyal sorunlarına çare arayışları yatıyor. Ana akım iktisadın ana akım olarak nitelenmesinin nedeni, bu akıma ait bazı iktisadi okulların uzun b

Kredi Piyasası Nasıl Kilitlendi?

2010’lu yılların başlarında faizin enflasyonun nedeni olduğu tezi ortaya atıldı. Bu tezin uygulamaya geçirilmesi için Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) siyasi baskı altına alındı. TCMB, siyasi baskının sonucu olarak para politikası kararlarında zamanlama hataları yapmaya başladı. Para politikası araçlarını doğru zamanda doğru miktarda kullanmak politika etkinliğini artırır. Siyasi baskı, TCMB’nin para politikası etkinliğini azalttı. TCMB, siyasi baskıdan kaçmak amacıyla para politikası araçlarını piyasanın anlayamayacağı karmaşık bir hale getirdi. Piyasa diliyle “örtülü faiz artışları” gibi isimlendirmelerle politika faizi artırılmadan paranın kullanım maliyeti gerektiğinde siyasi baskı nedeniyle “gecikmeli” olarak artırılıyordu. Faiz artıyordu ama çok karmaşık yöntemlerle. 2010’ların başlarında, siyasi baskı başlarken merkez bankasının bağımsız olduğu yine de vurgulanıyordu. 2019’da, merkez bankası başkanlarının art arda görevden alındıkları bir süreç başlıyordu. TCMB’nin

Büyümede Gelir Eşitliği

Sürdürülebilir büyüme, toplumların düşük gelir gruplarının uzun vadede daha üst gelir gruplarına atlamalarının yoludur. Yakalanan büyüme hızına paralel olarak kişi başına gelir de artar. Fakat, kişi başına gelir hangi gelir gruplarında daha yüksek oranlı artış kaydetmektedir? Büyümenin yarattığı gelir artışının toplumda adil paylaşımı “büyümenin kalitesini” belirleyen unsurlardan biridir. Gelir dağılımı ile büyüme arasındaki ilişkinin analizi son derece karmaşık denklemler ortaya koymaktadır. Neden ve sonuç ilişkilerine dair tartışmaların sonu da gelmemektedir. Örneğin, durgunluk dönemlerinden çıkan ekonomilerde büyümeye geçişin ilk aşamalarında gelir dağılımının bir miktar bozulmasının normal karşılanabilir olabileceğine dair görüşler de bulunmaktadır. Gelir dağılımı dengesizliğinin büyümeye olumlu katkı yapması için bazı koşulların varlığı gereklidir. Bir ülkede var olan ekonomik, hukuki ve sosyal ortamın gelişmeyi ve girişimciliği destekliyor olması, üst gelir gruplarının tasa

Yorum: Türkiye’nin Yüzü Nereye Dönüyor?

Küresel uluslararası ilişkiler Soğuk Savaş döneminden sonraki en sert ayrışmanın içinde. Rusya-Ukrayna savaşı, bu ayrışmanın boyut atlaması oldu. Batı ile Rusya arasındaki ilişkiler, 3. Dünya Savaşı’nın çıkabileceği olasılığının dahi konuşulabildiği günlere getirdi dünyayı. Batının ama özellikle ABD’nin karşındaki diğer bir güç olarak Çin duruyor. Nancy Pelosi’nin Tayvan ziyaretiyle ABD ve Çin arasındaki ilişkiler de gerginlikte boyut atladı. Uluslararası ilişkilerde sertliğin bu kadar arttığı bir dünyada Türkiye nerede duruyor? Türkiye, 20 yıllık AKP iktidarı boyunca demokrasiden, özgürlükten, hukuktan koptu. Düşünülenin aksine, ilk 10 yılında da kopmaya başladı. Bir NATO üyesi olarak NATO içinde de sorunlu bir ülke konumunda. İsveç ve Finlandiya’nın üyeliğine itirazlarında haklılık payı olsa da, kendi geliştirdiği demokratik ve özgürlükçü düzenle batının karşısında güçlü ve şahsiyetli bir duruş sergileyebilirdi. Ancak Türkiye, otokratikleşen siyasi ve toplumsal düzeniyle batıdan

Fed’in Enflasyonla Savaşı Neden Beklendiği Kadar Etkin Olmayabilir?

8 Eylül’de Avrupa Merkez Bankası (ECB) 75 baz puanlık faiz artırımı gerçekleştirdi. 13 Eylül’de ABD’nin Ağustos enflasyon verisi ilan edildi. 20-21 Eylül tarihlerinde Amerikan Merkez Bankası (Fed) yeni bir faiz kararı almak için toplantılar gerçekleştirecek. Ağustos itibarıyla ABD’de yıllık enflasyon %8.3 , Euro Bölgesi’nde ise %9.1. Her iki ekonominin yüksek enflasyon sorununun nedenleri analiz edildiğinde, ABD’de talep, Euro Bölgesi’nde arz yanlı baskıların ağırlık kazandığı görülüyor. ABD’de enflasyon Haziran’da %9.1 seviyesine ulaştıktan sonra Ağustos’ta %8.3’e düştü. Haziran’daki %9.1’lik enflasyon 1981’den sonra görülen en yüksek orandı . Orandaki düşüşe rağmen yüksek enflasyon endişesi devam ediyor. Düşüşün yetersizliği Fed’in Mart’ta başlattığı faiz artırımlarının ne kadar etkin olduğunun tartışılmasına yol açıyor. Ayrıca, etkinliği zayıfsa, neden? Fed, Mart’ta 25, Mayıs’ta 50, Haziran’da 75 ve Temmuz’da 75 baz puanlık faiz artırımları gerçekleştirdi . Haziran’daki 75 ba

Enerji Krizinin Yarattığı Ekonomi Gündemi

Avrupa enerji krizinde. Krizin arkasında Rusya-Ukrayna savaşı var. Kriz, özellikle şu konu başlıklarında düşünceler tetikliyor: Avrupa’da olası bir resesyon, enflasyon, para politikaları, maliye politikaları ve iklim krizi. Enerji krizine boyut atlatan gelişmeler: G7 ülkeleri Rusya’dan tedarik edilen doğal gaz için 2 Eylül 2022 günü bir fiyat tavanı uygulaması kararı aldı. Amaç, Rusya’nın en önemli gelir kaynağını zayıflatmak. Ertesi gün Rusya, Kuzey Akım 1 boru hattından Almanya’ya ulaşan doğal gazı “teknik nedenler” ileri sürerek durdurdu. Rusya’nın kararı teknik değil, “siyasi” nitelikliydi. Avrupa’nın Rusya’ya ilişkin ambargo kararları geri çekilmediği sürece Kuzey Akım 1 boru hattı üzerinden enerji sevkiyatı gerçekleşmeyecek. Rusya’nın gelir kaynaklarıyla ilgili endişe hissetmeden Avrupa’ya karşı bu kadar rahat davranabilmesinin nedeni Çin ve Hindistan’a gerçekleştirdiği doğal gaz satışları. 5 Eylül 2022 itibarıyla Amsterdam TTF piyasasında doğal gaz fiyatları %30 oranınd

1980’lerin Değişim Rüzgârlarının Adı: Mihail Gorbaçov

1960’ların sonlarında ve 1970’lerin başlarında doğan ve ekonomi ve siyaset ile ilgilenenler için önemli bir isimdi Gorbaçov. Bu neslin üniversiteyi bitirenleri hayata atılırken “Winds of Change” şarkısını dinlemekte, Berlin Duvarı’nın yıkıldığına tanıklık etmekte, haritaların değiştiğini izlemekteydi. Dünya büyük bir süratle değişiyordu. 1922 doğumlu Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği’nin (SSCB) son başkanı Gorbaçov 6 yıl 9 ay süren başkanlık görevinden 25 Aralık 1991’de istifa ederken , dünya tarihinin bir devrini kapatıyordu ama aynı zamanda bir yenisini açıyordu. İstifasıyla beraber SSCB adında bir ülke kalmıyor ve SSCB’nin dağılmasıyla 15 tane yeni ülke kuruluyordu. 1952’de ABD’nin Moskova büyükelçiliğine atanmış George Kennan’a göre tarihin en büyük kansız devrimi gerçekleşmişti. Bu devrim, Soğuk Savaş yıllarına da nokta koyuyordu. 1985’te SSCB’nin başına geçen Gorbaçov, son derece olumsuz ekonomik koşullarda olan bir ülke devralmıştı. Ekonomi durma noktasında idi ve y