Ana içeriğe atla

Yönetim Krizi

Yıllardır hiçbir yılın enflasyon hedefini tutturamayan bir merkez bankası ciddiye alınabilir mi? Aynı yıl içinde yıl sonu enflasyon tahminini %42.8’den %60.4’e yükselten bir merkez bankası ciddiye alınabilir mi? Bu merkez bankasının para piyasası kurulu toplantıları sonrasında ilan ettiği metinleri okumanın bir gereği var mıdır?

Bir merkez bankası başkanı 10 ay içinde başında bulunduğu kurumu yok etmiş ve para politikasını çalışmaz hale getirmişse, başında bulunduğu kurumun “sert tedbirler” aldığından nasıl söz edebilir? Üstelik, aynı merkez bankası TÜİK verilerine göre Eylül 2021’de %19.58 olan enflasyonu Haziran 2022’de %78.62’ye getirmişse.

Yine aynı merkez bankası başkanı faizlerin politika faizine yakınsamasından söz ediyor. Aynı merkez bankasının Eylül 2021’den bu yana ortaya koyduğu faiz uygulamasının piyasada faizi yükselten etkilerinden haberi yok mu? Bu faiz artışının nedeni Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK). Kurumlar arasında nasıl bir koordinasyonsuzluk olduğunu Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) enflasyon raporundan daha iyi hiçbir şey anlatmıyor.

BDDK, para politikasının yerine geçerek Türkiye’nin en büyük kredi genişlemesi süreçlerinden birinin önüne geçmeye çalışıyor. Piyasa dinamikleri değil, baskı usulleri çalışıyor. 2022’nin başında 2.8 trilyon TL büyüklüğünde olan TL cinsinden krediler 22 Temmuz 2022’ye ait verilere göre 3.9 trilyon TL seviyesine ulaştı. Artış, 1.1 trilyon TL tutarında.

Türkiye’nin cumhurbaşkanlığı sistemi altında yaşadığı yönetim krizi ve toplumsal travma ekonomide de sonuçları ağır olan yansımalar buldu. “Politika” nitelemesinde bulunulamayacak uygulamalarla kurlardaki yükseliş durdurulamadı. Her ne kadar kur korumalı mevduata (KKM) piyasa koşulları dışında zorla yönlendirme yapıldıysa da, “Liralaşma” gibi tutarlı bir politika temeli olmayan zorlama bir kavramın altı da doldurulamadı. KKM hesaplarında 22 Temmuz 2022’ye ait BDDK verilerine göre 1.1 trilyon TL birikti. KKM hesapları hariç tutulduğunda dahi bankacılık sistemindeki toplam 7.3 trilyon TL’lik toplam mevduatın %56’sı halen yabancı para cinsinden mevduat hesaplarından oluşuyor. Yani, halen güçlü dolarizasyon koşulları söz konusu.

Ödemeler dengesi, Mayıs 2022 itibarıyla, Mayıs 2021’e göre büyüyen bir açıkla karşı karşıya. Yeni Ekonomi Modeli açıklamalarının yapıldığı günlerde toplumdan 6 ay sabır isteyen hükümet, aradan geçen 8 aya rağmen, şimdi de 2023’e işaret ediyor.

Gelişmiş ve gelişmekte olan ülke merkez bankalarından arka arkaya faiz artırımı kararları çıkarken, yine aynı merkez bankası başkanı para politikasının olmadığı bir ülkenin CDS primleri yükselişini “dış mihrak” bahanesine yükleyecek açıklamalarda bulunuyor.

Türkiye, çok büyük bir transformasyon sürecinde. Dış politikadaki yalpalamalar ile, ekonomideki politikasızlık ve koordinasyonsuzluk koşulları ile. Bu büyük transformasyonun temelinde derin ideolojik fay hatları yer alıyor. Piyasa fiyatlarını Allah’ın belirlediğine dair açıklamalar bu derin ideolojik fay hatlarındaki kırılmaları ifade ediyor.

Toplumda yaşanan kutuplaşma adeta bir medeniyetler ayrılığına işaret ediyor. Bu medeniyetler ayrılığının dış politikadaki etkisi uluslararası arenada Türkiye’nin nerede konumlandığının anlaşılmaması olarak görülüyor. Ekonomide, faiz özelinde ortaya çıkıyor.

Seçimi beklemekten başka hiçbir çare kalmadı. Yazıya devam etsem, ekonomideki tutarsızlıkları anlatmakla bitiremem. Sayfalar dolusu analizlerle yazıya devam edebilirim.

Seçime kadar sadece hasar tespitleriyle yazmaya ve konuşmaya devam edeceğiz.

Not: Bu yazı, 31.07.2022 tarihinde yazılmış ve daha sonra PolitikYol sitesinde yayınlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Mali Baskınlık (Fiscal Dominance)

Kamu borcunun yönetimi bir para politikası aracı gibi kullanılabilir mi? Kullanılabileceği yönünde iddiası olan makaleler var. C. Goodhart, R. Sayers, P. Turner ve W.A. Allen gibi iktisatçıların çalışmaları örnekler arasında yer alıyor. Bu sorunun sorulmasına neden olan konu, kamu borcunun yüksekliğinin para politikasını işlemez hale getirdiği bir durumdur. Bu durum, mali baskınlık (fiscal dominance) kavramı altında karşımıza çıkıyor. “Some Unpleasant Monetary Arithmetic” başlıklı Thomas J. Sargent ve Neil Wallace’a ait 1981 yılı makalesi ve Michael Dean Woodford, Eric M. Leeper, Christopher A. Sims gibi isimlerin “The Fiscal Theory of the Price Level” başlığı ile ilintili çalışmaları mali baskınlık kavramının temelinde yer almaktadır. A. Leijonhufvud, ekonominin “belirli limitler” çerçevesinde kendi kendine istikrara dönebildiğini söyler. Büyük Buhran (1929) döneminde belirli limitlerin dışına çıkılmıştır. Büyük Resesyon ile beraber de yine belirli sınırlar aşılmıştır. Bu nedenle, eko

Lascia ch'io Pianga

Alman ve daha sonra İngiliz'dir George Frideric Handel. 1706-1710 yılları arasında İtalya'da yaşar. Floransa, Roma, Napoli ve Venedik'te geçirdiği günlerde İtalyan barok müziğinin Arcangelo Corelli, Alessandro Scarlatti, Domenico Scarlatti, Agostino Steffani gibi önemli temsilcileriyle tanışır. Bu sanatçılarla, İtalyan müziğinin kendi eserlerinde yansımalar bulmasıyla sonuçlanacak etkileşimlerde bulunur. Handel, 1703-1706 yılları arasında Hamburg'ta yaşamıştır. Alman müzik geleneğinin etkisiyle 1705 yılında Almira adlı operasını ilk kez sahneler. 1705'ten sonraki üç yıl içinde üç opera daha besteler ama bu operaların hiçbirine ulaşılamamıştır. Handel'in eserleri, İtalya'ya gidene kadar Alman müzik geleneğinin etkisi altındadır. Dolayısıyla, Almira Alman'dır. 1707 yılında ilk kez sahnelenen Rodrigo, Handel'in ilk İtalyan operası olma özelliğini taşır. Ancak, Rodrigo'daki İtalyan etkisi, Handel'in İtalyan etkisindeki sonraki bestelerine göre

Berlin 1978

Çocukluk yaşlarındaydım ama herşeyi hatırlıyorum. Brandenburg’un önünde, bomboş bir Unter Den Linden Caddesi. Her yer bembeyaz. Berlin karla kaplı. Dondurucu bir soğuk var. Evdeki konuşmaları hatırlıyorum. İtalya’ya mı gitsek? Evet ama İtalya’ya her zaman gidilir. 1968’de, öğrenci iken BASF’te staj yaparken Mannheim’dan Berlin’e gittiğini ve çok enteresan şeyler gördüğünü anlatıyor babam. Ya duvar bir gün yıkılırsa? Bir daha görme şansı bulamayacağımız şeyleri görelim; tarihe tanıklık edelim. “Boşverin şimdi İtalya’yı, Demokratik Almanya adında bir ülke de, bugün orada olan duvar da kalmayacak bir gün” diyor babam bizi Berlin’e götürmek için ısrarlı olurken. İtalya yerinde duruyor nasılsa. Karar veriliyor ve bir kaplumbağa Volkswagen ile Regensburg’tan Berlin’e yola çıkıyoruz. Babam, gördüğümüz herşeyi anlatmaya meraklı ve istekli olduğu için, biz de dinliyoruz kendisini. Yaşıma göre konuların ağır gelip gelmeyeceğini düşünmeden anlatıyor. Gördüklerim ve dinlediklerimden etkileniyo