Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Kasım, 2020 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Türkiye'den Aktif Rasyosu Geçti

18 Nisan 2020 günü, bankacılık sistemine BDDK tarafından mevduat kaynaklarının nasıl kullanılacağını dikte eden bir kriter getirildi. Bankalar, 18 Nisan’a kadar zaten yapmakta oldukları bazı olağan işlemlerini o tarihten sonra belirli bir zorunluluğa tabi olarak yapmak durumunda kaldılar. Yani, mudilerden topladıkları mevduatı kredi olarak kullandırırken, kamu borçlanma araçlarını satın alırken ve TCMB ile swap işlemleri yaparken kullandıkları yönetim inisiyatifini kaybettiler. Çünkü aşağıda formülü verilen aktif rasyosu mevduat bankaları için %100, katılım bankaları için %80 oranında uygulanmaya başlandı. AR= Krediler+(men. kıy.*0.75)+(TCMB Swap*0.50) / TL Mevduat+(YP Mevduat*1.25) Rasyo uygulamasının 31 Aralık 2020 tarihi itibarıyla kaldırılacağına dair duyurunun 24 Kasım 2020 günü ilan edilmesinin öncesinde mevduat ve kredi mekanizması son derece baş döndürücü gelişmeler yaşadı. Rasyonun kriterleri 18 Nisan’dan sonra revize edilerek bankalar açısından daha zorlayıcı hale getirildi.

Sesler, Renkler, Sözcükler

Klasik Batı Müziği'nde çok büyük besteciler eserler verdiler ama Bach'ın yeri bir başkadır bende. Mozart bir dahidir; olağanüstüdür. Kendisinin gerçek hikayesi olan Amadeus filmini unutamam. Beethoven'in dokuz tane senfoni ile müziği sarsıcı eserler vermiş olması hayranlık uyandırıcıdır. Fakat, müziğin modern formlarına ulaşmasında Klasik Batı Müziği'nin Barok Dönem gibi erken çağına isabet eden bir dönemde Bach'ın muazzam eserler vermiş olması yatıyor benim Bach hayranlığımın temelinde. Nikolas Forkel ve Philipp Spitta'nın Bach'ı anlatan kitapları Bach ile ilgili pek çok soruya cevap verir. Ancak, akılda kalan Bach melodileri çok şey geçirir insanın aklından. Gönlümde, Matthaus Passion adlı Bach eserinin ayrı bir yeri vardır. Barok Dönem eserleriyle ilk temasımı sağlamış eserdir zira. Ayrıca, İstanbul Devlet Opera ve Balesi'nde gençlik korosunda Şamil Gökberk'in arkasında bu eseri seslendirmiş olmamızın da etkisi kuşkusuz ki çok büyük üzerimde. &q

Türkiye Ne Zaman Faiz Artırmak Zorunda Kalmaz?

19 Kasım 2020 tarihinde gerçekleştirilen Para Politikası Kurulu toplantısında politika faizi %10.25’ten %15’e yükseltildi. Yani, politika faizi (1 haftalık repo oranı) 4.75 puan artırıldı. Ancak, faizi oranında gerçekleşen artış 4.75’ten çok daha düşük bir düzeyde gerçekleşti. TCMB, her merkez bankasının olduğu gibi, çeşitli kanallarla piyasa likidite sağlıyor. Bu kanalların oluşturduğu ağırlıklı ortalama fonlama oranı, yani faiz oranı piyasanın TCMB’den sağladığı fonlamanın oranını (maliyetini) ortaya koyuyor. İşte bu fonlama oranı, 18 Kasım günü %14.80’e ulaşmıştı. Politika faizi, merkez bankasının sağladığı likiditenin kanallarından birinin faizidir. 19 Kasım günü artan faiz, bu kanallardan birinin faizidir. Oysa, TCMB’nin piyasayı fonladığı oran 19 Kasım tarihli PPK toplantısından önce zaten %14.80 idi ve bu oran Temmuz ayı içinde %7.34 idi. Yani, faiz zaten artmıştı. Ancak, TCMB’nin 2014’te belirlediği temel politika unsuru olan politika faizi değiştirilmemişti. Ortada, teknik b

Merkez Bankası Bağımsızlığı Neden Gereklidir?

Tanımlamaları net yapılmış şeffaf merkez bankası politikaları ilk etapta piyasaların doğru yönlendirilmesi ve daha sonra ekonominin doğru yönetilmesi için son derece önemlidir. Merkez bankalarının gelişmekte olan ülkelerde özel sektörün kurumsallaşmasına önemli katkıları da bulunmaktadır. Bugün için görünen o ki, merkez bankalarının bağımsızlıkları büyük ölçüde zayıflamış durumda. Bu noktada, merkez bankalarının bağımsızlığı ile demokrasi arasındaki ilişkileri sorgulamak da mümkündür. Merkez bankası bağımsızlığını demokrasi ile beraber değerlendirdiğimizde, bir merkez bankasının ekonomik olduğu kadar politik bir kurum olup olmadığı da gündeme geliyor. Burada, çizgilerin çok net çizilmesi gerekiyor. Bir merkez bankasının bağımsız olabilmesi için amaçlarını hangi araçlarla yerine getireceği konusunda serbest olması ve aldığı kararların hükümetler tarafından terse çevrilebilir olmaması gerekiyor. Bu tanımlamada, ekonomi ile politikanın üstü üste bindiği kilit kelime "amaç" olara

Bir Aşı Haberi Daha

Tam Pfizer ve BioNTech firmalarının ortaklaşa buldukları aşının teknolojisi ile ilgili okumalar yapıyordum ki bir aşı haberi daha geldi. Bilimle ilgili yazıları, anlayabildiğim dilde anlatan gazete ve dergilerden okumayı seviyorum. Fakat, Kabataş Erkek Lisesi’nden sınıf arkadaşım Prof. Dr. Özgür Artunay ile bu konuları tartışmayı ayrıca seviyorum. Bir hekim olarak kendi alanında çok okuma yaptığı ve konuları benim anlayabileceğim dilden bana aktardığı için Covid-19 günlerinde kendisinden çok faydalanıyorum. Bilimsel araştırmalar üzerine okuma yapmayı sevsem de virüsün ne zaman biteceğine dair öngörülerde bulunabilmek ekonomi için de beni fazlasıyla ilgilendiriyor. Konuyu bu kadar deşmemin nedeni, kendi alanımla ilgili çıkarsamalar yapmaya çalışmak ve biraz da tarihe not düşme isteği. Hiç bilmediğimiz, öncesi olmayan günlerden geçmekteyiz zira. Özgür’ün bana anlattıklarından yola çıkarak şu sonuca rahatlıkla varabiliyoruz: Pfizer ve BioNTech firmalarının ortaklaşa bulduğu aşıyı olmakt

Teknik Düzeltme Mi, Faiz Artırımı Mı?

Yukarıdaki başlık, 19 Kasım 2020 tarihinde gerçekleştirilecek PPK toplantısına ilişkin bir soru. Para politikasına ilişkin son dönemlerdeki tüm değerlendirmelerimde, para politikası araçlarının dizaynına ilişkin hataları analiz etmeye çalışmaktayım. Zira, paranın kullanım maliyetinin ne olduğu kadar o maliyeti oluşturan unsurların nasıl bir çerçevede kullanıldığı da çok önemli. Türkiye, bu konuda tam olarak bir vaka çalışması örneği sunmakta. 22 Ekim 2020 tarihli Para Politikası Kurulu sonrasında alınan kararlar şunlardı: Politika faizi olan bir hafta vadeli repo ihale faiz oranının %10.25 düzeyinde sabit tutulması. Geç likidite penceresi işlemlerinde uygulanan faiz oranı ile gecelik borç verme faiz oranı arasındaki farkın 3 puana çıkarılması. Alınan kararlar sonrasında, “PPK’nın Faiz Kararı – 22 Ekim 2020 ( https://arda-tunca.blogspot.com/2020/10/ppknn-faiz-karar-22-ekim-2020.html )” başlıklı yazımda anlattığım üzere, politika faizi %10.25, gecelik borç verme oranı %11.75 ve

Covid-19 Aşısı Haberi

Bazen, arkasına yaslanıp oturmalı insan. Neler yaptığını, neler yapamadığını anlamak için. İşlerini önceliklendirip plan yapmak için. 2020 yılı, izin vermiyor bunların hiçbirine. Ancak, mümkün olabildiğince başka şeylerden zaman çalıp yaratabildiğimiz ilave zamanlarda bir miktar odaklanabiliyoruz yaptıklarımızın ve yapamadıklarımızın muhasebesini yapmaya. Hayat, çok hızlandı. Çok hızlıydı ama salgın krizi ile daha da hızlandı. Dünya da yorgun, Türkiye de. Ancak, yine de “yapılması gerekeni yaparak” yaşamaya devam etmek durumundayız. Yukarıdaki tespitlerden sonra, dün haberi çıkan aşının bulunması konusuna değinelim. Çünkü, yukarıda dile getirdiğim yorgunluğa da tedavi olacak bir gelişme. Salgın hastalığın değiştirdiği yaşam koşulları bazı yönleriyle kalıcı olacaktır ama bazı açılardan özlediğimiz günleri geri getirecektir. Pfizer ve BioNTech firmalarının ortaklaşa geliştirdiği Covid-19 aşısı üzerine bilim insanlarının değerlendirmelerini okudum ve dinledim. Mart ayından bu yana,

ABD Başkanlık Seçimleri 2020

Popülizm, kutuplaşmadır. Bir tanıma göre politika, bugün imkansız görünenin ileride doğal hale getirilmesi sanatıdır. ABD başkanlık seçimlerinin sonucu henüz bilinmiyor. Ancak, Biden’ın kazanma olasılığı güçleniyor. ABD seçimleri, ABD’nin dünya ekonomisindeki konumu ve uluslararası ilişkilerde, tüm dünyaya yayılmış olması nedeniyle her ülke tarafından dikkatle takip ediliyor. 2020 seçimlerinin özel bir önemi var: “en” nitelemesiyle hatırlanacak pek çok yönü bulunuyor. Bu çerçevede, Amerikan seçimlerine bir ülkenin tolum psikolojisi, sosyolojik değişimleri, popülizmin getirdiği kutuplaşma kültürü ile siyasi değişim süreçleri gibi açılardan bakmak mümkün. Bu konu başlıklarının ABD’yi Trump iktidarında 2016’dan bu yana getirdiği nokta, hem Amerikan toplumunda, hem de dünyada artan kutuplaşma eğilimleri ve demokrasinin zayıflaması. Amerikan toplumu bu seçimlere öylesine ilgi gösterdi ki, 1908 yılından bu yana en yüksek katılımlı seçim gerçekleşti. Bu, toplumdaki kutuplaşmanın bir sonu

Marshall Lerner Koşulu ve J Eğrisi

Son aylarda, kurlardaki yükselişin ihracat üzerinde yapacağı olumlu etkiden sıkça söz ediliyor. Türk Lirası’nın yabancı paralar karşısında hızla değer kaybetmesinin Türkiye’nin ihracatına çok olumlu katkı yapacağı dile getiriliyor. Kurlarda görülen yükselişlerin ihracat üzerinde olumlu etkiler yapacağı doğrudur. Ancak, ihracatın sağlayacağı kaynak girişini net olarak görebilmek için ithalat cephesine de bakmak zorundayız. Yani, ihracat artışının bir ülkenin üretim yapısı nedeniyle ithalatı ivmeleyip ivmelemediğini görmek zorundayız. Aksi takdirde, yabancı para cinsinden gelir tarafına bakarken, bu geliri elde etmenin üretim yapısı nedeniyle yol açma olasılığı olan gider tarafına bakmamış oluruz. Her ne kadar ithalat, gelişmiş ülke ekonomilerinde bir kaynak çıkışıysa da, gelişmekte olan ülkelerde büyümenin fonksiyonu olabilmektedir. Diğer bir ifadeyle, gelişmekte olan pek çok ülkenin üretim yapıları nedeniyle ithalat yapmadan büyümeye geçemediği vakalar bulunmaktadır. İhracatın ye