Ana içeriğe atla

Yorum: Türkiye’nin Yüzü Nereye Dönüyor?

Küresel uluslararası ilişkiler Soğuk Savaş döneminden sonraki en sert ayrışmanın içinde. Rusya-Ukrayna savaşı, bu ayrışmanın boyut atlaması oldu. Batı ile Rusya arasındaki ilişkiler, 3. Dünya Savaşı’nın çıkabileceği olasılığının dahi konuşulabildiği günlere getirdi dünyayı. Batının ama özellikle ABD’nin karşındaki diğer bir güç olarak Çin duruyor. Nancy Pelosi’nin Tayvan ziyaretiyle ABD ve Çin arasındaki ilişkiler de gerginlikte boyut atladı.

Uluslararası ilişkilerde sertliğin bu kadar arttığı bir dünyada Türkiye nerede duruyor?

Türkiye, 20 yıllık AKP iktidarı boyunca demokrasiden, özgürlükten, hukuktan koptu. Düşünülenin aksine, ilk 10 yılında da kopmaya başladı. Bir NATO üyesi olarak NATO içinde de sorunlu bir ülke konumunda. İsveç ve Finlandiya’nın üyeliğine itirazlarında haklılık payı olsa da, kendi geliştirdiği demokratik ve özgürlükçü düzenle batının karşısında güçlü ve şahsiyetli bir duruş sergileyebilirdi. Ancak Türkiye, otokratikleşen siyasi ve toplumsal düzeniyle batıdan kopuyor.

Demokrasi ve özgürlük batı dünyasında da hasarlar aldı. Ancak, batı dünyasında demokrasiyi var eden, yaşatan kurumlar siyasi iktidarlardan bağımsız olarak yerinde duruyor. Türkiye ise siyasi iktidarlardan bağımsız kurumlarını kaybetti.

Demokrasinin kavramlar ve kurumlar itibarıyla kök saldığı toplumlarda dahi bazen onlarca yıllık travma dönemleri yaşanabiliyor. Dünyanın hiçbir ülkesinde mutlak demokrasi yok. Ancak, göreceli olarak batının doğudan çok daha demokratik temellere oturduğu kesin.

Türkiye, Şangay İşbirliği Örgütü’ne üyeliği düşünüyor. Örgüt, 1996’da Çin, Rusya, Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan’ın katılımıyla kuruldu. Daha sonra, Hindistan, Pakistan ve İran da dahil oldu. Hepsi demokrasi ile ağır sorunu olan ülkeler.

Türkiye’de, bugünkü iktidar siyasal rejimi İslami temellere giderek daha fazla dayandıran bir değişikliğe gidiyor. Bu rejim altında demokrasinin son derece kısıtlı olarak var olabileceği görülebiliyor. Dolayısıyla Türkiye, bir yaşam felsefesi tercihi ortaya koyuyor.

Yaşam tercihini ekonomideki kararlarda görüyoruz. Uluslararası ilişkilerde de ekonomik yansımaları olabilecek gelişmeler yaşanıyor. Rusya, kendisini uluslararası finansal sistemden izole eden batı yaptırımlarının genişlemesini engellemeye çalışıyor. ABD ise, bir Reuters haberine göre 15 Eylül’de Rusya’nın Mir adlı kart ödeme sisteminden sorumlu NSPK adlı bankanın genel müdürünü yaptırıma tabi tuttu. Buna karşın Rusya, Mir adlı kart ile ödeme sistemini kabul eden ülkelerde ödeme ağının genişletileceğini duyurdu.

Türkiye’de, Mir kart ile ödeme sisteminde Halkbank, Vakıfbank, Ziraat Bankası, Denizbank ve İş Bankası bulunuyordu. İş Bankası, 19 Eylül günü sistemin dışına çıkacağını açıkladı. Denizbank ise, Mir sistemi üzerinden işlemlerini durdurdu. Ukrayna, Rusya’nın uluslararası finansal sistemde yer almasına katkı sunan ülkeler ve kuruluşlara yaptırım uygulanmasını istiyor.

Türkiye, Mir kartlı ödeme sistemini kullanan kuruluşlar nezdinde yaptırımlarla karşılaşabilir mi? Bu sistemi kullanan bankalar yaptırım olasılığına karşı önlemler düşünüyorlar mı? Gelişmeleri izleyeceğiz.

Türkiye, ya demokrasinin, özgürlüklerin, insan haklarının evrensel değerlerine bağlı kalacak şahsiyetli bir duruşu ABD, Fransa, İngiltere, Almanya, Rusya, Çin, Hindistan, Pakistan ve diğer tüm dünya ülkelerine gösterecek ya da “denge politikası” sloganı ile nerede olduğu bilinmez bir arada kalmışlık yaşayarak ekonomide ve uluslararası ilişkilerde “politikasızlık” koşullarında yol almaya çalışacak. Bugününün tercihi, demokrasiyi özümseyememişlerle bir arada olmaktan yana.

Not: Bu yazı, 20.09.2022 tarihinde yazılmış ve daha sonra PolitikYol sitesinde yayınlanmıştır.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Mali Baskınlık (Fiscal Dominance)

Kamu borcunun yönetimi bir para politikası aracı gibi kullanılabilir mi? Kullanılabileceği yönünde iddiası olan makaleler var. C. Goodhart, R. Sayers, P. Turner ve W.A. Allen gibi iktisatçıların çalışmaları örnekler arasında yer alıyor. Bu sorunun sorulmasına neden olan konu, kamu borcunun yüksekliğinin para politikasını işlemez hale getirdiği bir durumdur. Bu durum, mali baskınlık (fiscal dominance) kavramı altında karşımıza çıkıyor. “Some Unpleasant Monetary Arithmetic” başlıklı Thomas J. Sargent ve Neil Wallace’a ait 1981 yılı makalesi ve Michael Dean Woodford, Eric M. Leeper, Christopher A. Sims gibi isimlerin “The Fiscal Theory of the Price Level” başlığı ile ilintili çalışmaları mali baskınlık kavramının temelinde yer almaktadır. A. Leijonhufvud, ekonominin “belirli limitler” çerçevesinde kendi kendine istikrara dönebildiğini söyler. Büyük Buhran (1929) döneminde belirli limitlerin dışına çıkılmıştır. Büyük Resesyon ile beraber de yine belirli sınırlar aşılmıştır. Bu nedenle, eko

Lascia ch'io Pianga

Alman ve daha sonra İngiliz'dir George Frideric Handel. 1706-1710 yılları arasında İtalya'da yaşar. Floransa, Roma, Napoli ve Venedik'te geçirdiği günlerde İtalyan barok müziğinin Arcangelo Corelli, Alessandro Scarlatti, Domenico Scarlatti, Agostino Steffani gibi önemli temsilcileriyle tanışır. Bu sanatçılarla, İtalyan müziğinin kendi eserlerinde yansımalar bulmasıyla sonuçlanacak etkileşimlerde bulunur. Handel, 1703-1706 yılları arasında Hamburg'ta yaşamıştır. Alman müzik geleneğinin etkisiyle 1705 yılında Almira adlı operasını ilk kez sahneler. 1705'ten sonraki üç yıl içinde üç opera daha besteler ama bu operaların hiçbirine ulaşılamamıştır. Handel'in eserleri, İtalya'ya gidene kadar Alman müzik geleneğinin etkisi altındadır. Dolayısıyla, Almira Alman'dır. 1707 yılında ilk kez sahnelenen Rodrigo, Handel'in ilk İtalyan operası olma özelliğini taşır. Ancak, Rodrigo'daki İtalyan etkisi, Handel'in İtalyan etkisindeki sonraki bestelerine göre

Berlin 1978

Çocukluk yaşlarındaydım ama herşeyi hatırlıyorum. Brandenburg’un önünde, bomboş bir Unter Den Linden Caddesi. Her yer bembeyaz. Berlin karla kaplı. Dondurucu bir soğuk var. Evdeki konuşmaları hatırlıyorum. İtalya’ya mı gitsek? Evet ama İtalya’ya her zaman gidilir. 1968’de, öğrenci iken BASF’te staj yaparken Mannheim’dan Berlin’e gittiğini ve çok enteresan şeyler gördüğünü anlatıyor babam. Ya duvar bir gün yıkılırsa? Bir daha görme şansı bulamayacağımız şeyleri görelim; tarihe tanıklık edelim. “Boşverin şimdi İtalya’yı, Demokratik Almanya adında bir ülke de, bugün orada olan duvar da kalmayacak bir gün” diyor babam bizi Berlin’e götürmek için ısrarlı olurken. İtalya yerinde duruyor nasılsa. Karar veriliyor ve bir kaplumbağa Volkswagen ile Regensburg’tan Berlin’e yola çıkıyoruz. Babam, gördüğümüz herşeyi anlatmaya meraklı ve istekli olduğu için, biz de dinliyoruz kendisini. Yaşıma göre konuların ağır gelip gelmeyeceğini düşünmeden anlatıyor. Gördüklerim ve dinlediklerimden etkileniyo