ABD’de Nisan ayın tüketici enflasyonu %3.6 olan beklentiyi
önemli ölçüde aşarak %4.2 olarak gerçekleşti. Mart ayında, %2.6 olarak
gerçekleşmişti. Nisan ayının %4.2’lik gerçekleşme oranı Eylül 2008’den bu yana
görülmüş değil. Benzer şekilde, yüksek oynaklık içeren gıda ve enerji
fiyatlarından arındırılmış çekirdek enflasyon oranı da Nisan’da %0.9’luk bir
artışla 1980’lerden bu yana görülmemiş bir oranda yükseliş kaydetti.
Nisan 2020’de %0.3 olan enflasyonun Nisan 2021’de %4.2’ye
ulaşmasının ardında güçlü bir baz etkisinin olduğunu belirtmek gerekiyor. Baz etkisi,
özellikle Ağustos 2021’e kadar güçlü etkisini sürdürüyor olacak. Bu, işin
matematiksel yönü.
2008 krizi sonrasında %2’lik enflasyon hedefine ulaşmakta
zorlanan ABD ekonomisi, korona krizinden çıkış sürecinde nasıl böyle bir
enflasyon ile karşılaştı? 2008 krizi, finans piyasaları kaynaklı bir krizdi. 2008
krizi öncesinde $800 milyar büyüklüğündeki Fed bilançosu korona krizi öncesinde
$4.5 trilyonluk bir büyüklüğe ulaşmıştı. Fed’in böylesine yüksek likidite
koşulları yaratması yine de %2 düzeyinde bir enflasyon oranına ulaşılmasını
sağlayamıyordu. Çünkü, finans piyasalarında başlayan krizin aşılmasına yönelik likidite
finansal kesimin içinde kalmaktaydı. Diğer bir ifadeyle, Fed’in bastığı para
Amerikan vatandaşlarının banka hesaplarına ya da cüzdanlarına ulaşan bir para
olmayıp finans piyasalarının içinde kullanılıyor ve böylece finansal kurumların
yaşayabilmesi sağlanıyordu.
Korona krizi ise, kaynağı finans piyasaları ya da
ekonominin herhangi bir sektörü olmayan bir kriz. Bir sağlık krizinin önce
arzı, sonra da talebi çökertmesiyle toplumun her noktasını etkilemiş bir kriz.
Bu nedenle, korona krizi öncesinde $4.5 trilyon düzeyinde olan Fed bilançosunun
bugün yaklaşık olarak $8 trilyona ulaşmış olmasının Amerikan mali yardım
programlarıyla beraber değerlendirildiğinde 2008 krizindekinden çok farklı bir
anlamı var. 2008 krizinden farklı olarak, basılan para Amerikan Hükümeti’nin
tahvillerine yönelirken bütçenin harcamaları halka doğrudan mali yardım olarak yansıdı.
Trump ve Biden dönemlerinin ekonomiye mali yardımları toplam $4 trilyon
civarına ulaştı. Halk, aylık $1.400 tutarında doğrudan ödemelerle sağlık ile
ilgili kısıtlama önlemleri koşullarında mali destek aldı. Bu tutar, kısıtlama
koşullarında harcanamadı ve ertelenmiş bir talep oluştu. Yaklaşık olarak $2
trilyon tutarında bir talep büyüklüğünün artık harcama olarak ekonomik
aktiviteye dahil olmaya başladığı bir durum var ABD’de. Çünkü, aşılanma oranı
Biden yönetimi ile hızlandı. Korona sürecini Trump yönetimi altında adeta bir
üçüncü dünya ülkesi gibi yöneten ABD, şimdi insanların sokaklarda maskesiz
yaşayabildiği bir noktaya geldi. Durum, ertelenmiş talebin patlamasına yol
açtı.
ABD’de tüketim harcamaları yıllık olarak %10 düzeyinde
artıyor. Kredi kartı harcamaları korona krizi öncesinin düzeylerine ulaştı.
JPMorgan Chase tarafından yapılan bir çalışma, Mart 2021’in öncesindeki 6 ayda kredi
kartı ile harcama trendinin korona öncesindeki seviyenin %10’una kadar düştüğünü
ama Mayıs 2021 öncesinde korona öncesi dönemdeki düzeye çok yaklaştığını
söylüyor.
Hayatın normale süratle dönmeye başlamasıyla ABD’de talebin
güçlü bir şekilde geri dönmesi enflasyondaki yükselişin çok önemli bir sebebi.
Ancak, başka unsurlar da devrede ki o unsurlar Fed’in önümüzdeki dönemdeki para
politikası uygulamalarının önemli belirleyicileri olacak.
Korona ile beraber çöken arz, güçlü geri dönüş yapan talebi
karşılayamıyor. Çok sayıda sektör, ekonomik aktivitedeki düşüş nedeniyle
üretimi durdurdu ya da düşürdü. Kriz döneminin gelir üretimini durdurması
nedeniyle istihdamı azalttı ve işgücünün önemli bir bölümünü kaybetti. Talebin
ne zaman geri döneceği konusundaki belirsizlik nedeniyle firmalar stok
maliyetlerini ortadan kaldırmak için stok tutmamayı tercih etti. Tüm bu
unsurlar, çok sayıda sektörde arz esnekliğinin 1970’lerden bu yana görülmemiş
düzeyde kaybolmasına ya da çok düşük seviyelere düşmesine neden oldu. Bu
nedenle ABD’de, arzın talebi karşılayamadığı bir durum söz konusu. Bu durumun
doğal sonucu, talep yönlü yükselen enflasyona arz cephesinden de bir katkı
olarak karşımıza çıkıyor.
Arz cephesindeki değişikliklerin arkasındaki yapısal
etkileri henüz net olarak görebilmiş değiliz. Yani, arz eksikliğinin ya da
çıktı açığının temelinde, arızi etkileri ve yapısal değişim ve dönüşümleri çok
net olarak ayırt etme şansına henüz sahip değiliz. Korona, bazı sektörlerde var
olan değişim ve dönüşüm süreçlerini tahmin edilemeyecek boyutta hızlandırdı.
Dijitalleşme, bu değişim ve dönüşümün ana başlığı oldu. Bunun istihdam
piyasasındaki yansımalarının da nasıl olduğunu henüz net olarak görebilecek
kadar veri elde edebilmiş değiliz.
Dünya genelinde, ekonomik aktivitede başlayan kıpırdanma ve
özellikle büyük ekonomilerin açılmaya başlaması emtia fiyatlarını artıran
önemli bir unsur oldu. Üretim için önemi büyük olan bazı emtianın fiyat
gelişmelerine bakmak yükselen enflasyonun nedenlerinden birini daha anlamak
için önem arz ediyor. Nisan 2020’de -$37.63 seviyesine kadar gerilemiş olan
Amerikan tipi ham petrolün yine Nisan 2020 boyunca yaklaşık olarak $16-$22
aralığında dolaştıktan sonra Nisan 2021’de hemen hemen $62-63 seviyelerinde ulaşmış
olması önemli. Yine üretim için önemli bir meta olan bakırın Nisan 2020’de $2.20-$2.33
aralığından Nisan 2021’de $4.04-$4.46 seviyelerine yükselmesi de önemli. Üretim
için önemi büyük olan diğer emtia fiyatlarına da bakıldığında, enflasyon
üzerinde baskı oluşturan diğer bir unsur da net olarak görülebiliyor.
ABD’nin son istihdam verileri, başlayan ekonomik canlanmayı
açıklayacak boyutta ortaya çıkmadı. Ancak, çok önemli bir toparlanma olduğu
ortada. Nisan 2020’de %14.8’e yükselen işsizlik Nisan 2021’de %6.1 olarak
gerçekleşti. Ancak, Mart 2021’de %6 idi. ABD’de, korona krizi öncesinde çalışan
8.2 milyon insan halen işsiz. Talep artıyor. Arz cephesinde talebe uyum
sağlayamayan bir süreç var. Çok sayıda şirket bu 8.2 milyon kişi içinden
tercihte bulunarak boş pozisyonları dolduramama sorunu ile karşı karşıya. Bu
durumda, akla gelen soru şu: yaşanan yapısal bir değişim nedeniyle işgücünün
yeni istihdam sahalarına uyumunda niteliksel sorun mu var? Arzın talebe uyum
sağlayamamasının arkasında böyle bir etken de rol oynuyor olabilir mi? Bu
soruların cevaplarını da henüz bilmiyoruz. Ancak, mali yardım paketlerinin
işgücünün iş aramaya yönelmesini engelleyecek bir noktada olması da bir neden
olarak gösteriliyor. Ortaya çıkan sonuçta belli ölçüde bir payı olabilirse de
ancak sınırlı bir etki yaratabileceği söylenebilir.
ABD’nin enflasyon verilerinin detaylarını incelemeden Fed’in
bundan sonra atacağı adımları öngörebilmek imkansız. Ancak, piyasanın ortaya
koyduğu fiyatlamaların yaratacağı beklentilerin de Fed’in atacağı adımları
belirleyici olacağını mutlaka hesaba katmak gerekiyor. Fed’in politika
tercihlerinin gelişmekte olan ülkelere etkisi büyük olacak.
Fed, korona krizi başladıktan sonra çok temel bir politika
felsefesi değişikliğine gitmişti. Bu değişiklik, 1980’lerden bu yana gerçekleşen
en büyük değişimdi. 2008 krizi sonrasında %2 düzeyinde enflasyonu dahi zar zor
gören bir ekonominin korona krizindeki en büyük sorunu ekonomik aktivitedeki
çöküş idi. Enflasyonun parasal istikrarsızlık yaratması gibi bir sorun
yaratmayacak düzeyde düşük olması nedeniyle “%2’lik hedef” yerine “ortalama %2’lik
hedef” tercihi kullanılabilirdi. Yani, enflasyonun bir süre için %4-5 gibi
seviyelere çıkmasının ekonomik aktiviteyi kurtarmak amacı altında pek bir önemi
yoktu. Nitekim Fed, “ortalama %2’lik hedef” tercihini ortaya koyarak %2’
düzeyinin üzerine çıkan enflasyon oranına izin vereceğini ilan ediyordu.
Yeniden açılan ekonominin yarattığı canlanma ile beraber
enflasyon oranının %4’ün üzerine çıktığı bir noktaya gelindi. Ancak, bu gelinen
noktanın kalıcı ya da geçici olduğuna dair değişen görüşler bulunuyor. Baz
etkisinin geçici olduğu biliniyor. Emtia fiyatlarındaki artış oranının da yine
baz etkisi nedeniyle belirli bir istikrara kavuşacağı matematiksel olarak
öngörülebilir bir gelişme. Ancak, arz elastikiyetinin hangi dönemde ne ölçüde
yumuşayacağını öngörecek kadar çok sayıda veri henüz elde edilmiş değil. Bunu,
belli ölçüde uluslararası ticaret organizasyonları çerçevesinde de düşünmek
gerekiyor. Örneğin, Çin-ABD arasında gerçekleşen gemi taşımacılığının
maliyetlerinin petrol fiyatlarından bağımsız olarak korona günlerinde korona
krizi öncesine göre 3 kat arttığı da ortada. Diğer bir önemli örnek, çip
üretiminde yaşanmakta olan sorunlar. Anomali arz eden tüm bu gelişmelerin ne
kadarlık bir sürede eski günlere döneceğini henüz bilemiyoruz. Yakından izlemek
gerekecek ki küresel olarak ülkelerin ekonomi politikalarının nasıl
evrileceğini olası sonuçlara mümkün olduğunca yakın tahmin edebilmek mümkün
olsun.
Yukarıda anlatılan gelişmeler ve Fed’in politika felsefesi
değişimi sonrasında, kısa vadede Fed’in tahvil alım programının tempo
kaybetmesi ya da faiz oranı artışının söz konusu olması mümkün gözükmüyor. Geçici
etkiler devreden çıktıktan sonra, enflasyonun kalıcı unsurlarının neler olduğu
ve yapısal değişimlerin hangi ölçüde ABD enflasyonunun etkilediği önümüzdeki
ayların en önemli analiz konuları olacak.
Ekonomik aktivite kalıcı olarak canlandığında, mutlaka önce
tahvil alım programında kısıntılar başlayacaktır. Basılan paranın yarattığı bol
likidite koşulları söz konusu ve bu bol likiditenin 2008 krizinden farklı
olarak yukarıda anlatılan nedenlerle enflasyon yaratan bir özelliği var. Ancak,
henüz Fed’in para politikası değişikliği yapması gereken noktaya gelinmedi. Bu
yazıda sorulan soruların cevapları alınmaya başlandıkça Fed’in politika
hamleleri üzerine tahminler netleşecektir.
Piyasanın ABD tahvil faizlerini yükseltiyor olmasının büyük
önemi var. Tahvil faizlerinin oluşmaya başladığı yeni seviyeler piyasa beklentileri
hakkında önemli mesajlar verecek. Yine, bu yazıda sorulan sorulara piyasanın
bulduğu ve düşündüğü cevaplar fiyatlamaları ve tüketici, üretici, hane halkı
davranışlarını etkileyecek. Yükselen enflasyonist beklentiler Fed’in müdahalesini
zorunlu kılacaktır.
Fed, kısa vadede Dolar likiditesini kısıtlamaya gidecek bir
hamle yapmayacaktır. Buna daha zaman. Her şeyin cevabı geçici ve kalıcı
etkilerin belirleyeceği yeni piyasa dengelerinde. ABD 10 yıllık tahvilinin %4.2’lik
enflasyon verisi öncesinde %1.62’li seviyelerden veri açıklandıktan sonra %1.69’a
ulaştığını not edelim. 9 Ağustos 2020’de tarihinin en düşük düzeyi olan %0.52’ye
kadar düşmüştü. 2019 sonlarında, tam Korona öncesinde ise %1.70-%1.90 aralığında
idi.
Yorumlar
Yorum Gönder