Ana içeriğe atla

Bretton Woods: 2. Dünya Savaşı Sonrası Uluslararası Ekonomik Düzen

20. y.y.'nin 2. Dünya Savaşı sonuna kadar olan bölümü savaşlar ve krizlerle geçmişti. 1. Dünya Savaşı sonrasından 1929 Buhranı'na kadar geçen dönemde ABD yüksek bir ekonomik performans yakalamıştı. 1929'dan 2. Dünya Savaşı'nın başladığı 1939'a kadar bazı gelişmiş ülke ekonomileri ise yüksek büyüme oranlarına ulaşabilmişlerdi.

1929 Buhranı'nın ve 2. Dünya Savaşı'nın dayattığı koşullar nedeniyle kapitalizmin laissez faire felsefesi belli ölçüde zayıflamıştı. Devlet, ekonomiler üzerinde toparlayıcı bir rol üstlenerek piyasaları kanunlarla disipline etmeye çalışıyordu. 2. Dünya Savaşı sonrasında oluşan sakin hava, toplumsal ve ekonomik savaş yaralarının sarılması anlamını taşıyordu.

2. Dünya Savaşı sonrasındaki toparlanma süreci 1973 yılında yaşanan petrol krizine kadar devam etti. ABD ve SSCB'nin yarattığı iki kutuplu dünya 1960'larda soğuk savaş döneminin başlamasına yol açmıştı. Ancak, kapitalist dünyanın çıkışı devam ediyordu.

2. Dünya Savaşı sonrasında yeni bir ekonomik düzen kurulmaya çalışıldı. 19. y.y.'nin son çeyreğinde küreselleşmiş bir dünya vardı. Kapitalizmin ilerleyişinin kendisinden kaynaklanan ve kaynaklanmayan çok nedeni vardı ama uluslararası barışın karşılıklı ekonomik çıkarların korunmasıyla güvence altına alınabileceği düşünceleriyle uluslararası boyutu olan kuruluşların uluslararası ekonomik ilişkilere yön vermesi gerektiği düşünüldü. Ekonomilerin uluslararasılaşma süreci başlamıştı artık. Araya savaşlar ve krizler girmişti ama özellikle 1873'ten sonra bir ülkede çıkan krizin bulaşma riskinin yükseldiği anlaşılmıştı. Şimdi, yeni bir düzen kurmak ve ülkeler arası ticarete düzen getirmek gerekiyordu.

1-22 Temmuz 1944 tarihleri arasında 44 ülkenin katılımıyla bir konferans gerçekleşti. ABD'nin New Hempshire eyaletinin Bretton Woods adlı kasabasında, Mount Washington Oteli'nde düzenlenen Birleşmiş Milletler Para ve Finans Konferansı'nda bazı kararlar alındı. Bu kararların arkasında John Maynard Keynes ve Harry Dexter White bulunuyordu. Bretton Woods için hazırlık özelliği teşkil eden bir konferans da 15-30 Haziran 1944 tarihleri arasında Atlantic City'de gerçekleşmişti. O konferans da tarihe Atlantic City Konferansı olarak geçmişti.

Bretton Woods'un üç temel sonucu şunlardı:

  • Uluslararası Para Fonu'nun (IMF - International Monetary Fund) kurulması. IMF'nin görevi, döviz kurları ile uluslararası fonların ülkeler arasındaki akışına istikrar getirmek olacaktı.
  • Dünya Bankası'nın (IBRD - International Bank for Reconstruction and Development) kurulması. Dünya Bankası'nın görevi, savaş döneminde yok olan alt yapıların yeniden inşa edilmesini sağlamak ve ülkelerin ekonomik gelişmelerinin önünü açmaktı.
  • Uluslararası ekonomik işbirliğini artıracak bazı tavsiyelerin ortaya çıkması.

Bretton Woods ile 2. Dünya Savaşı sonrasında kurulan ekonomik düzenin ana hatları ise şunlardı:

  • Ülkeler, öncelikle IMF üyesi olmak zorundaydılar. IMF üyeliği, Dünya Bankası üyeliğinin bir ön koşuluydu.
  • Amerikan Doları’nın değeri altın ile arasındaki sabit bir fiyata bağlanıyordu. Diğer ülkelerin kurları ise Amerikan Doları’na endekslendi. Hükümetler, ancak ve ancak ekonomik dengenin çok temel noktalarda bozulması halinde döviz kurlarını söz konusu endeksleme düzeninden dışarı çıkarabileceklerdi.
  • Üye ülkeler, kendi para birimlerini uluslararası ticarete ve diğer cari işlemler kalemleri işlemlerinin gerçekleşmesine uygun şekilde serbest değiş-tokuş koşullarına tabi kılacaklardı. Yani, her ülkenin para birimi konvertibilite özelliği taşıyacaktı. Ancak, bu noktada bir geçiş süreci öngörüldü. IMF'ye üye batı Avrupa ülkeleri ve kolonileri kendi para birimlerini konvertibl hale getirdikleri 1958 yılına kadar cari işlemler kalemleri işlemlerinin hepsini tüm üye ülkelerde gerçekleştirebilecek bir parasal düzene geçilemedi. Bu arada üye ülkeler, uluslararası fon hareketlerine ilişkin yasal düzenlemelerini gerçekleştirmekte serbesttiler.
  • Üye ülkelerden birinin ödemeler dengesi üzerinde ortaya çıkabilecek olumsuzlukları gidermek konusunda ülkeler para birimlerinin Dolar karşısında önceden belirlenen değeri üzerinde %10 oranında değişiklik yapma hakkına sahiptiler. %10 sınırını aşan müdahalelerde IMF'nin itirazını dile getirme hakkı vardı ama ülkeleri %10 sınırı dahilinde kalmaya zorlama hakkı yoktu. Fakat, söz konusu sınırı aşan ülkeler için herhangi bir fon başvurusu durumunda IMF kaynaklarını tahsis etmeme hakkına sahipti.

Bretton Woods ile kurulan düzen 1970'lerde görülmeye başlayan stagflasyon koşullarına kadar devam etti. Stagflasyon, aynı anda yüksek enflasyon ve durgunluğun ortaya çıkmasıydı. Ekonomi tarihinde ilk kez böyle bir durum yaşanıyordu. Düzen, 1971 yılında sonlandırıldı.1970'lerin başlarına gelindiğinde, döviz kurları ile yapılan işlemlerin toplam hacmi uluslararası mal ve hizmet akımlarının toplam hacminin üzerine geçmişti.

Friedrich Hayek ve Milton Friedman'ın sürekli dile getirdikleri piyasa odaklı politikaların uygulanması gerekliliği ve Klasik İktisat'ın laissez faire felsefesine geri dönüş isteği giderek artan yoğunlukta dile getiriliyordu. 19. y.y.'nin sonlarına doğru sonuna yaklaşan küreselleşme iki dünya savaşı ve özellikle 1929 Buhranı ile ilerleyişine ara vermişti. Immanuel Wallerstein'ın dünya sistemi kavramı çerçevesinde kapitalizmin yerleştirilmesi ve Francis Fukuyama'ya 1992'de The End of History and the Last Man adlı eseri yazdıran süreç 1970'lerin başlarında harekete geçiyordu. Fukuyama bu kitabında serbest piyasaya dayalı kapitalist ekonominin ve liberal demokrasilerin insanın sosyokültürel evriminin son aşaması olduğunu iddia etti.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Mali Baskınlık (Fiscal Dominance)

Kamu borcunun yönetimi bir para politikası aracı gibi kullanılabilir mi? Kullanılabileceği yönünde iddiası olan makaleler var. C. Goodhart, R. Sayers, P. Turner ve W.A. Allen gibi iktisatçıların çalışmaları örnekler arasında yer alıyor. Bu sorunun sorulmasına neden olan konu, kamu borcunun yüksekliğinin para politikasını işlemez hale getirdiği bir durumdur. Bu durum, mali baskınlık (fiscal dominance) kavramı altında karşımıza çıkıyor. “Some Unpleasant Monetary Arithmetic” başlıklı Thomas J. Sargent ve Neil Wallace’a ait 1981 yılı makalesi ve Michael Dean Woodford, Eric M. Leeper, Christopher A. Sims gibi isimlerin “The Fiscal Theory of the Price Level” başlığı ile ilintili çalışmaları mali baskınlık kavramının temelinde yer almaktadır. A. Leijonhufvud, ekonominin “belirli limitler” çerçevesinde kendi kendine istikrara dönebildiğini söyler. Büyük Buhran (1929) döneminde belirli limitlerin dışına çıkılmıştır. Büyük Resesyon ile beraber de yine belirli sınırlar aşılmıştır. Bu nedenle, eko

Lascia ch'io Pianga

Alman ve daha sonra İngiliz'dir George Frideric Handel. 1706-1710 yılları arasında İtalya'da yaşar. Floransa, Roma, Napoli ve Venedik'te geçirdiği günlerde İtalyan barok müziğinin Arcangelo Corelli, Alessandro Scarlatti, Domenico Scarlatti, Agostino Steffani gibi önemli temsilcileriyle tanışır. Bu sanatçılarla, İtalyan müziğinin kendi eserlerinde yansımalar bulmasıyla sonuçlanacak etkileşimlerde bulunur. Handel, 1703-1706 yılları arasında Hamburg'ta yaşamıştır. Alman müzik geleneğinin etkisiyle 1705 yılında Almira adlı operasını ilk kez sahneler. 1705'ten sonraki üç yıl içinde üç opera daha besteler ama bu operaların hiçbirine ulaşılamamıştır. Handel'in eserleri, İtalya'ya gidene kadar Alman müzik geleneğinin etkisi altındadır. Dolayısıyla, Almira Alman'dır. 1707 yılında ilk kez sahnelenen Rodrigo, Handel'in ilk İtalyan operası olma özelliğini taşır. Ancak, Rodrigo'daki İtalyan etkisi, Handel'in İtalyan etkisindeki sonraki bestelerine göre

Marshall Lerner Koşulu ve J Eğrisi

Son aylarda, kurlardaki yükselişin ihracat üzerinde yapacağı olumlu etkiden sıkça söz ediliyor. Türk Lirası’nın yabancı paralar karşısında hızla değer kaybetmesinin Türkiye’nin ihracatına çok olumlu katkı yapacağı dile getiriliyor. Kurlarda görülen yükselişlerin ihracat üzerinde olumlu etkiler yapacağı doğrudur. Ancak, ihracatın sağlayacağı kaynak girişini net olarak görebilmek için ithalat cephesine de bakmak zorundayız. Yani, ihracat artışının bir ülkenin üretim yapısı nedeniyle ithalatı ivmeleyip ivmelemediğini görmek zorundayız. Aksi takdirde, yabancı para cinsinden gelir tarafına bakarken, bu geliri elde etmenin üretim yapısı nedeniyle yol açma olasılığı olan gider tarafına bakmamış oluruz. Her ne kadar ithalat, gelişmiş ülke ekonomilerinde bir kaynak çıkışıysa da, gelişmekte olan ülkelerde büyümenin fonksiyonu olabilmektedir. Diğer bir ifadeyle, gelişmekte olan pek çok ülkenin üretim yapıları nedeniyle ithalat yapmadan büyümeye geçemediği vakalar bulunmaktadır. İhracatın ye