19.
y.y.'nin büyük büyük bir bölümünde ABD ekonomisi yüksek gümrük tarifeleriyle
koruma altındaydı. Sanayici, bu yüksek tarifeler nedeniyle koruma altında
olmaktan mutluyken, çiftçiler şikayet etmekteydiler. Yüksek gümrük
tarifelerinin 1873 krizi sonrasında indirilme olasılığı pek yoktu. Bu nedenle,
ABD'deki temel tartışma konusu gümrük tarifeleri yerine parasal konular ve
işletmelerin kontrolü üzerinde yoğunlaşmıştı.
ABD, gümüş, altın ve kağıt para sistemleri üzerinde tartışmalar yapıyor ve
özellikle demiryolları inşaatlarıyla büyüyen işletme organizasyonlarının nasıl
kontrol edileceği ve rekabet koşullarının ne şekilde oluşmakta olduğu yönünde
iktisatçılar görüşler ortaya atıyorlardı. ABD'nin ilk ekonomi bölümü 1879'da
Harvard Üniversitesi'nde kuruldu. Quarterly Journal of Economics adlı süreli
yayın yapan bir akademik dergi de yine Harvard'tan çıktı. ABD'nin ekonomi ile
ilgili etkileşimi İngiltere'den çok Almanya ile idi. Bugün, dünyanın pek çok
yerinden özellikle master programları için nasıl ABD üniversiteleri tercih
edilmekteyse, o yıllarda Alman üniversiteleri benzer bir ilgi görmekteydi.
The Philosophy of Wealth (1886) kitabının yazarı John Bates Clark (1847-1938),
Almanya'nın Heidelberg Üniversitesi'nde Karl Knies (1821-1898)'in öğrencisi
olarak eğitim gördü. Karl Knies, Almanya'nın tarihsel okulundan geliyordu.
Clark, 19. y.y.'nin sonlarındaki ABD ekonomisinin koşulları altında
çalışmalarını yapmaktaydı.
Clark da marjinal fayda kavramına bağlıydı. Marjinal faydayı efektif fayda
olarak isimlendirmeyi uygun görmüştü. Almanya'nın etkisi altında olduğu için
Jevons, Menger ve Walras'ın etkisinde değildi. Ticari bir malın değerini
bireylerin değil, toplumun belirlediğini iddia etti. Bireyden topluma doğru
kayan odak noktası Jevons, Menger ve Walras'tan farklıydı. Rekabet koşullarını
özellikle inceleme altına aldı. Çünkü, ABD'de işletmelerin kontrolü konusunda
yapılan tartışmalar çalışmalarına yön vermişti.
Clark, iki tür rekabetten söz ediyordu: muhafazakar ve öldürücü rekabet.
Muhafazakar rekabet, rekabet eden firmaların birbirlerinden daha iyi ve daha
düşük fiyatla mal ve hizmet sunma çabasını ifade ediyordu. Öldürücü rekabet
ise, ahlaki değerlerin terk edildiği bir davranış modeline işaret etmekteydi.
Clark, rekabet üzerine yaptığı analizlere ahlaki değerleri de dahil ediyordu. O
dönemde, ABD'de var olan rekabet koşulları öldürücü nitelikteydi. Bu durum,
rekabette tekelleşme eğilimlerini güçlendirmekteydi. Firmalar, ne pahasına
olursa olsun birbirlerini rekabetin dışına itmeye çalışmaktaydı. Clark,
kooperatif tarzı oluşumlar ve kar paylaşımı yöntemiyle adil bir bölüşümün
gerçekleşebileceğini ve üretim faktörlerinin bölüşümdeki paylarını üretime
yaptıkları marjinal katkı ile almaları gerektiğini savunmaktaydı. Bu savını The
Distribution of Wealth (1899) adlı eserinde dile getiriyordu.
Statik denge analizi, Clark'ın çalışmalarının iskeletini oluşturuyordu. Fiyat
ve miktar dengesi yeni bir teknoloji devreye girene kadar değişmiyordu. Bir
teknolojik yenilik önce sermayedarın karını artırıyordu. Ardından, ücret artışı
sürece dahil oluyor ve karı düşürmeye başlıyordu. Denge, yeni bir teknolojik
gelişmeyle yeniden uyarılıyordu.
Unutulmamalı ki Clark, çalışmalarını ABD ekonomisinin 20. y.y.'ye ilerlerkenki
koşulları altında ortaya koymuştur. Rekabet, ahlak ve toplumsal konulardaki
fikirlerini o dönemin koşulları altında oluşturmuştur. Yaptığı çalışmalar, kendisini
Hıristiyan sosyalist fikirlerden uzaklaştırarak kapitalizmin kendi görüşleriyle
daha adil bir sisteme geçmesiyle savunulabilecek bir yapı oluşturduğuna işaret
etmiştir. Clark, akademik iktisadın ABD'deki ilk temsilcisi olarak
görülmektedir.
Simon Newcomb (1835-1909), bir astronom ve matematikçidir. 1873 krizi ile
beraber düşen fiyatlar ve ücretlerden ve 1878 tarihli Bland-Allison Silver Act
yasasından etkilenerek iktisatla ilgilenmeye başlamıştır. Haliyle, matematiksel
formülleri iktisada adapte etme çabası içinde olmuş ve Fisher'in ünlü miktar
teorisinin temelini atmıştır.
Newcomb, fiyatların düştüğü ama ücretlerin düşmediği bir ortamda istihdamın ve
üretimin düşeceğini ileri sürmüştür. Bu duruma önlem olarak, yeni bir Dolar
yaratılması ve bu yeni paranın değerinin belli sayıda üründen oluşan bir ürün
sepetinin endeks değerine bağlanması gerektiğini savunmuştur. Ücretlerin de bu
endekse paralel olarak değişmesi gerektiğini dile getirmiştir.
Newcomb, V (dolanımdaki paranın dolanım hızı) x R (dolanımdaki para miktarı) =
K (alım-satım miktarı) x P (fiyat düzeyi) formülüyle miktar teorisini bir
matematikçi olan Fisher'e bırakmış ve iktisada ilgisi bitince astronomi
çalışmalarına geri dönmüştür.
Irving Fisher (1867-1947), Mathematical Investigations in the Theory of Value
and Prices (1892) adlı doktora tezinde değeri marjinal fayda ile açıklarken
yoğun matematik kullanmıştır. Bireylerin psikoloji temelli karar alma unsurunu
geri plana atmıştır. Psikoloji ile ilgili gittiği en uzak nokta, her bireyin
istekleri doğrultusunda hareket ettiği tespiti olmuştur. Psikoloji konusunda bu
noktanın ötesine geçmemiştir. Fisher'in marjinal fayda ile ilgili teorileri
asıl olarak 1930'lardan sonra ilgi görmüş, ortaya atıldıkları dönemde pek
dikkat çekmemiştir.
Fisher, esas olarak para, sermaye ve faiz ile ilgili konularda önemsenmiştir.
1895'te, Yale Üniversitesi'nin matematik bölümünden iktisat bölümüne transfer
olmuş ve 1896'da Appreciation and Interest, 1906'da The Nature of Capital and
Income, 1907'de The Rate of Interest (1930'da The Theory of Interest adı
altında yeniden yazılmıştır) ve 1911'de The Purchasing Power of Money adlı
eserleri vermiştir. 1896'da yazdığı eserinde reel faiz kavramından söz eder.
Örneğin, faizin %10 ve enflasyonun %8 olması durumunda reel faizin %2 olduğunu
anlatır. Reel faiz kavramından, reel faizin tasarruf ve yatırım kararları
üzerindeki etkilerini anlatır. Bu kararların iki konudan etkilendiğini iddia
eder: bireylerin tüketime bakış açılarının bugün ve yarın sahip olduğu durum ve
sermayenin verimliliği. Yani, tüketim ihtiyacının bugün ve yarın ne seviyede
olduğu ve bugün ertelenen tüketimle açıkta kalacak kaynağın bugün yaratacağı
getirinin düzeyi tasarruf ve yatırım seviyesini belirliyordu.
Fisher, The Purchasing Power of Money'de Newcomb'tan esinlendiği miktar
denklemini geliştirdi. Denklemin içine banka mevduatı, sermaye ve faizi de
dahil ederek miktar teorisinin kendisine mal olmasını sağladı. Bugün kimse
Newcomb'un miktar denklemini anmamaktadır. Referans, Fisher'dir. Fisher'in
denklemdeki ana tartışma konusu, para arzında meydana gelen değişimin uzun
dönemde, bir geçişkenlik süresinin sonunda fiyatlar genel düzeyini etkileyecek
olduğudur. Burada da, enflasyon ve faiz arasındaki ilişki de tanım bulmaktadır.
Geçişkenlik süresi sonunda, parasal bir değişim üretimi de etkiler bir noktaya
gelmektedir.
Fisher de Jevons ve Walras gibi iktisada matematiği yoğun olarak adapte ederek
iktisadın bilimsellik özelliklerini artırmaya çalışmıştır. ABD'de, matematikten
ekonomiye geçiş yaparak tam zamanlı akademisyenlik yapmış ilk örnektir.
Yaklaşımları, Marshall'da olduğu gibi biyoloji kökenli değil, fizik ve mekanik
kökenlidir.
ABD'deki ekonomik ve toplumsal gelişmelerden esinlenerek eser vermiş bir diğer
önemli isim Thorstein Veblen'dir (1857-1929). Veblen, topluma Darwinci bir
bakış açısıyla yaklaşıyordu. Yani, iktisatçılar arasında mekanik (fizik) ve
evrimsel (biyoloji) yaklaşımları benimseyenler arasında evrim tarafını tercih
ediyordu. İnsan davranışlarının, bireylerin içinde bulundukları ortama
(teknolojik değişimlerin dayattıkları da dahil) göre değişiklik gösterdiğini
ileri sürüyordu.Teknolojik gelişmeler ve değişen koşullar bireylerin düşünme
alışkanlıklarını değişime uğratıyordu.
Veblen, dönemin Amerikan toplumunda gözlemlediklerinin etkisiyle 1899'da The
Theory of the Leisure Class'ı yazdı. Gösterişe yönelik tüketimin kişilerin
sosyal yaşamda kendilerine bir yer belirlemeleri için kullanılabildiğini
anlattı. Tüketim, servetin bir simgesi gibi kullanılabilmekteydi. Veblen,
böylesi davranış alışkanlıklarına sahip toplumsal yapıyı eleştirdi.
Veblen, ABD'nin sanayi toplumu tarafını incelerken iki önemli kavram
geliştirdi: makina prosesi ve işletme. Verimli bir makina prosesi için
standardize edilmiş mekanik bir işleyişin varlığı el becerilerinden çok daha
önemliydi. Girişimci, makina prosesinin sorunsuz olarak işlemesini sağlamıyor,
tam tersine bozulmasına neden olarak karlı spekülasyonlara sebep olmak
istiyordu. Depresyon dönemleri ve manipülasyonlar, hiçbir üretken faaliyette
bulunmadan düşük fiyatlarla varlık satın alınılarak kar elde edilmesini
sağlıyordu. Diğer işletmelerin satın alınması ya da reklam yapılması yoluyla
yaratılan tekelci eğilimler de üretime hiçbir katkı sunulmadan kar etmenin bir
yolu olarak kullanılmaktaydı. Veblen, kar güdüsüyle yaratılan tekelci
kuruluşları parazit olarak adlandırmaktaydı.
Makina prosesi, neden ve sonuç mantığının sürekli çalıştığı bir sürece işaret
etmekteydi. İşletmeler ise, mülkiyet temeline oturmaktaydı. Veblen, Amerikan
toplumunu işletmelerin domine ettiğini söylüyordu. Çünkü işletmeler, makina
prosesinin farklı parçalarını bir araya getiriyordu. İşletme sahiplerinin para
kazanmaları için makina prosesinin varlığı gerekliydi. Ancak, her iki kavramın
karşılıklı çelişkileri söz konusuydu. Her iki kavramın mantığı birbirinden
farklıydı. Bir tarafta işçi sınıfı, diğer tarafta ise girişimci sınıf
bulunmaktaydı. Girişimci, mülkiyeti doğal bir hak olarak görüyor, işçi sınıfı
ise bu doğal hakkı haklı gösteren nedenleri anlamayarak sosyalizme yöneliyordu.
The Engineers and the Price System (1921) adlı eserinde, mevcut sistemi yıkacak
gelişmelerin işçilerden değil, mühendislerden geleceğini iddia ediyordu. Zira,
makina prosesinin neden sonuç ilişkileri mühendislerin bilgileri üzerinde hayat
bulmaktaydı. Veblen de Marx gibi, kapitalizmin iç çelişkilerinin sistemi bir
gün çökerteceğini söylüyordu. Fakat, işçi sınıfı yerine mühendislerin bu
noktada baş rolü oynayacaklarını iddia etmekteydi.
Veblen'in ortodoks iktisat olarak tanımladığı Klasik İktisat ve Neoklasik
İktisat'ta insan doğası değişmiyordu. Yani, zevke düşkün (hedonistic), idealine
yönelik (teleological) ve sınıfsal (taxonomic) idi.
Preconception of Economic Science adlı makalesinde Veblen ilk kez neoklasik
tabirini kullanan kişi oldu. Makalenin yazıldığı 1900 yılına kadar
Neoklasikler, neoklasik olduklarının farkında değildiler.
Dizinin önceki
yazıları:
Görünmez El: Merkantilizmden Sanayileşmeye Geçiş (arda-tunca.blogspot.com)
Globalleşen Dünyanın Ortasında 1873 Krizi (arda-tunca.blogspot.com)
Neoklasik Okul - 1: İktisadın Artan Bilimselliği (arda-tunca.blogspot.com)
Neoklasik Okul - 2: Tarihçiler ve Teorisyenler (arda-tunca.blogspot.com)
Yorumlar
Yorum Gönder