Gerçekleşen enflasyonun önemli belirleyici unsurlarından
biri beklenen enflasyondur. Firmaların ve hane halklarının üretim ve tüketim
ile ilgili kararlarında ve dolayısıyla mal ve hizmet piyasalarının denge fiyat
oluşumlarında enflasyonist beklentilerin rolü büyüktür. Para politikası
kararlarında, hangi araçların hangi boyutta kullanacağı konusunda
belirleyicidir.
Enflasyonist beklentilerin de çok sayıda belirleyicisi
bulunmaktadır. Cari enflasyon oranı, geçmiş dönemlerdeki enflasyonist trendler,
ekonominin genel durumu, ücretlerin artış oranı, para politikasının ilkeleri gibi
unsurlar enflasyonist beklentilerin oluşumunda etkilidir.
Türkiye için, enflasyonist beklentilerin oluşumunda bozulma
etkisi yaratan önemli bir unsur bulunuyor: açıklanan enflasyon verilerine güvensizlik.
Bu yazı, verilere ilişkin güvensizliği cari enflasyon oranı, geçmiş
dönemlerdeki enflasyonist trendler ve para politikasının ilkeleri çerçevesinde
değerlendirmektedir.
İktisat teorisi, açıklanan verilerin doğru olduğu
varsayımına dayanır. Türkiye’de verileri TÜİK açıklıyor. TÜİK’in verilerinin ne
ölçüde doğru olduğunu test edecek bir çalışmaya sahip değilim. Dolayısıyla,
verilerin doğruluğu hakkında yorum yapma şansına da sahip değilim. Ancak, bazı
alternatif enflasyon hesaplamalarının yapılmakta olduğunu gözlemlemekteyim. Bu
çalışmaların veri toplama metotları hakkında detaylı bilgilere sahip olmadığım
için, bu çalışmaları da değerlendirebilecek noktada değilim. Türkiye’nin resmi
istatistik kurumunun verilerini baz almak zorundayım. Ancak, verilere
güvensizlik unsurunun da dahil olduğu enflasyonist beklentilerin oluşumunu bir
olgu olarak ele alıp değerlendirmek durumundayız.
Türkiye’de, firmaların ve hane halklarının çok önemli bir
bölümü açıklanan enflasyon verilerine güven duymuyor.
Üretim maliyetleri, ücretler, mal ve hizmetlerin satış
fiyatları, tüketicilerin talebi enflasyonist beklentiler çerçevesinde
şekilleniyor. Örneğin hane halkları, Türk toplumunun geleneksel tüketim alışkanlıkları
çerçevesinde gerçekleştirdikleri satın almalarında maruz kaldıklarını
düşündükleri enflasyon ile açıklanan enflasyon arasında önemli bir fark
olduğunu dile getirmekteler. Hane halklarının bu görüşü, kendilerinin
enflasyonist beklentileri doğrultusunda oluşan tüketim kararlarını etkiliyor.
Firmaların yıllık bütçe varsayımları beklenen enflasyona göre şekilleniyor ve
yıl içindeki gerçekleşmeleri oluşturan kararlar ve ara dönem tahminleri yine oluşan
yeni beklentiler doğrultusunda oluşuyor.
Türkiye için açıklanan son enflasyon verisi 2020 yılının
sonuna ait. Tüketici enflasyonu %14.6, üretici enflasyonu ise %25.15 düzeyine
ulaştı. Buna karşın, TCMB’nin yeni başkanı ile beraber para politikasını
ekonominin kurallarının gerekliliği olan bir noktaya getirme çabası ile
enflasyon oranı ile ilgili gelişmeleri dikkate alan yaklaşımları yukarıda
değinilen “para politikasının ilkeleri” kapsamında değerlendirilmeli.
Üretim ve tüketim kararlarında, TÜFE’nin %14.6, ÜFE’nin
%25.15 olmadığını düşünen hane halkları ve firmaların maruz kaldıklarını
düşündükleri enflasyon oranına göre beklenti oluşturmaları para politikasının
etkinliğini önemli ölçüde azaltacaktır. TCMB, %14.6 ve %25.15’e göre para
politikası kararları almaya çalışırken, hane halkları ve firmaların bambaşka
verilere dayanarak üretim ve tüketime yönelik karar almaları parasal aktarım
mekanizmalarını etkinsizleştirecektir. Türkiye, bu olgu ile karşı karşıya
bulunmaktadır.
TCMB, yeni başkanı ile beraber para politikasının
ekonominin kurallarına göre yönetileceği yönünde mesajlar verdi. Para
politikasının ilkeleri yeni başkan tarafından son yıllarda görülmemiş ölçüde
kamuoyuna aktarıldı. Söz konusu uygulamalar takdire şayan olmayıp her merkez
bankasının parasal istikrar konusunda sonuç alabilmesine neden olabilecek doğal
uygulamalardır. Ancak, TCMB’nin araç bağımsızlığını elinden alan geçmiş uygulamalar
nedeniyle bundan sonraki uygulamaların neler olacağı halen sorgulanmakta. Bu
nedenle var olan bir güvensizlik ortamı yine hane halkları ve firmaların karar
almalarında belirsizlik yaratan unsurlar.
Enflasyonist beklentileri ya anketlerden ya da enflasyona
endeksli finansal ürünlerle enflasyona endeksli olmayan finansal ürünler
arasındaki fiyatlama farklarından anlamaya çalışabilirsiniz. Ancak, anketlerde
ortaya konan beklentilerin ne kadar güvenilir olduğuna dair de şüpheler söz
konusu. Enflasyona endeksli olan ve olmayan finansal ürünlerin fiyat farklarını
analiz edebileceğimiz derinlikte bir piyasa olmadığı için, enflasyonist
beklentilerin hangi noktada olduğuna dair elle tutulur bir veriye bu noktadan
da ulaşamıyoruz.
2020 yılının sonunda yurt içi yerleşiklerin yabancı para cinsinden
mevduat toplamı $235.7 milyar seviyesine ulaştı. Ülke tarihinde rekor düzeye
ulaşmış bir veri bu. Bir ülkenin vatandaşları yerel para birimi yerine bir
başka ülkenin para birimi ya da ülkelerin para birimleri cinsinden tasarruf
yapma eğilimindeyseler, tasarruflarını yabancı merkez bankalarının politikalarına
maruz bırakmışlar demektir. Dolayısıyla, o ülkenin merkez bankasının para
politikalarının etkinliği tasarrufların para birimi kompozisyonu tarafından da
belirlenir.
Güvensizlik sorunu, pek çok cephede etkisini gösteriyor ve
para politikası etkinliğini azaltıyor. TCMB, ekonominin kurallarına bağlı
kalmaya başladığına dair sinyaller veriyor. Enflasyonu kontrol altında tutacak
politikaları uygulayacağını da piyasa ile iletişimini güçlendirerek açıklıyor.
Ancak, kamuoyunun kafasında bazı sorular var: TCMB, hangi enflasyon oranını
kontrol edecek? Ayrıca, geçmişten gelen merkez bankasının bağımsızlığının yok
olması sorunu yeniden ortaya çıkar mı?
Sonuç: TCMB doğru olanı yapmaya çalışsa da dolarizasyona
engel olamıyor. Bu işin çözümü sadece para politikasında değil. Çok daha geniş
bir perspektifle ele alınması gereken çok başka konu başlıkları da var. Son yılların
hatalı ekonomi politikaları uygulamaları, bugüne mirası “güvensizlik” olarak
bıraktı. Çözüm, sadece ekonomi politikalarında aranamayacak noktada artık.
Yorumlar
Yorum Gönder