Ana içeriğe atla

Heidegger Nasyonal Sosyalist Miydi?

Martin Heidegger neden 1933-1945 yılları arasında Nasyonal Sosyalist Partisi üyesiydi? Büyük bir filozof, büyük bir bilim adamı nasıl olur da faşist düşüncelere sahip olabilir? Soruya cevap bulabilmek için çok sayıda araştırmacı uzun yıllar araştırmalar yaptılar. İşin içinden hala çıkılabilmiş değil. Belki de Fermat'nın sayılar teorisi kadar kafa kurcalayan bir konu.

Heidegger, "varlığın doğası" ve "modern teknolojinin ve büyük ölçüde modern felsefi geleneğin insani özellikleri ortadan kaldıran etkileri" fikirleri üzerinde çalıştı. 1927 tarihli “Varlık ve Zaman (Being and Time)” adlı eseri felsefenin başyapıtları arasındadır.

Heidegger, Jean-Paul Sartre ve Jacques Derrida vasıtasıyla Fransa'nın entelektüel dünyasında çok etkili oldu. 1933'te Freiburg Üniversitesi'nin rektörlüğüne atandı ve üniversitedeki tüm Yahudi çalışanları işten çıkardı. Üniversitenin eski rektörü Möllendorff, Yahudi karşıtlığını vurgulayan posterleri üniversiteye astırmadığı için görevinden olmuştu ve yerine Heidegger geçmişti. Heidegger'in Nasyonal Sosyalist Partisi üyeliği de, göreve atandığı günden 10 gün sonraya denk gelen 1 Mayıs 1933'te başlamıştı. İlginçtir ki Heidegger, bir Alman ve aynı zamanda Yahudi olan Hannah Arendt ile bir aşk ilişkisi yaşadı.

Heidegger'in özel notlarının adı "siyah not defterleri". Siyah, kullandığı not defterlerinin kaplamasının siyah olmasından kaynaklanan bir niteleme. Başka bir anlam taşımıyor yani. Yayınlanan ilk üç cilt, 1931-1941 arasındaki dönemde tutulan notları kapsıyor. Yaklaşık olarak 1.200 sayfadan oluşuyor. Yayınevi Frankfurt'ta. Adı, Vittorio Klostermann. Heidegger, 1976'da ölmeden önce tüm eserlerinin yayınlanma sıralamasını yayınevine veriyor. Siyah not defterleri, bu sıralamanın 94 ila 96. ciltlerine tesadüf ediyor.

Siyah not defterleri bugüne kadar Marbach'taki Heidegger arşivlerinde tutuldu ve Heidegger Ailesi dışında hiç kimse tarafından görülmedi. Notların editörlüğünü Peter Trawny yaptı. Trawny, aynı zamanda Wuppertal Üniversitesi'ndeki Martin Heidegger Enstitüsü'nün direktörlüğünü yapıyor. Trawny, fikirsel dünyasının tarihinde önemli etkisi olduğu Fransa'daki bazı çevrelerin Heidegger'in notlarının yayınlanması konusunda çok itiraz ettiklerini ama Heidegger Ailesi'nin notların yayınlanması konusunda istekli olduğunu vurgulamıştı.

Notların içinden antisemitik, yani Yahudilik karşıtlığı ya da düşmanlığı içeren ipuçları yakalamaya çalışıyor araştırmacılar. Amaç, "Martin Heidegger neden 1933-1945 yılları arasında Nasyonal Sosyalist Partisi üyesiydi?" sorusunun fikirsel temellerini yakalayabilmek.

Not defterlerinin satırları arasında antisemitik öğeler bulunuyor ve ortaya çıkartılıyor. Defterler aslında felsefe üzerine düşüncelerle dolu. Antisemitik ifadelerin yer aldığı satırlar az ama yine de mevcut. Trawny'nin değerlendirmelerinden, Heidegger'in Yahudiler'i modern teknolojinin mucitleri olarak görmediğini ama modernitenin bir başka ve hatta en büyük zarar verici gücü olarak gördüğünü anlıyoruz.

Heidegger, sadece 1931-1941 arasında not defteri tutmuyor. 1945-1946 arasını içeren başka not defterleri de var ki onlar da ortaya çıktı. Bu notları, Heidegger'in sevgililerinden birinin oğlu olan bir şahıs Marbach'taki Heidegger arşivlerine Mart 2014’te satıyor. Bu not defterlerinde antisemitik hiçbir ifade yok. Bu arada, Heidegger'in 1941-1945 arasında not defterleri olup olmadığını bilen yok. O döneme ait bulunmuş bir defter yok çünkü.

Heidegger, 2. Dünya Savaşı sonrasında Naziler'i destekleyen hiçbir ifade kullanmıyor. Hatta, bir ara ayrılık yaşadığı Hannah Arendt ile 1950'de yeniden bir araya gelince Yahudilik ve Holocaust dönemi konusundaki fikirlerinde Hannah Arendt'ten etkilendiği ve antisemitik söylemden tamamen uzaklaştığı biliniyor. Ancak, Cincinnati'deki Xavier Üniversitesi'nden Richard Polt, 1933-34 yıllarına ait seminerlerdeki öğrenci notlarından söz ediyor. Öğrencilerin seminer notları 2009'da Almanya'da yayınlanıyor. Bu notlarda "Heidegger'in semitik göçebelerin Alman dünyasının doğasını ya da temelini hiçbir zaman anlamayacaklar" dediği tespit ediliyor.

Araştırmalar sonucunda, Heidegger'in antisemitik düşüncelere kendisini bir dönem yakınlaştırdığı tespit edilebiliyor. Yani, Hitler döneminin siyasi ve toplumsal havası içinde çalışma yaşamını kesintisiz sürdürebilmek için Nasyonal Sosyalist Parti'nin fikirlerine yakınmış gibi gözükmek istemiş olması ihtimalinin ötesinde, kendisine ait gerçek fikirler olarak ortaya çıkıyor antisemitik fikirler. Fakat, savaş sonrasında bu söylemleri Hannah Arendt'in etkisiyle tamamen bıraktığı görülüyor.

Bir bilim adamının ırk ayrımı yapan görüşlere sahip olabilmesi ya da bir dönem için bu tip görüşlerden en azından etkilenmiş olması insana şoke edici geliyor. Örneğin, şair Ezra Pound da faşist görüşlere sahiptir. Bir edebiyatçının da bu tarz görüşlere sahip olmasını anlayabilmek çok zor. Hatta, imkansız.

Irk ayrımına dayalı fikirleri bilimin ve sanatın yaratıcıları hayatları boyunca ya da bir dönem için nasıl savunabilirler?

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Mali Baskınlık (Fiscal Dominance)

Kamu borcunun yönetimi bir para politikası aracı gibi kullanılabilir mi? Kullanılabileceği yönünde iddiası olan makaleler var. C. Goodhart, R. Sayers, P. Turner ve W.A. Allen gibi iktisatçıların çalışmaları örnekler arasında yer alıyor. Bu sorunun sorulmasına neden olan konu, kamu borcunun yüksekliğinin para politikasını işlemez hale getirdiği bir durumdur. Bu durum, mali baskınlık (fiscal dominance) kavramı altında karşımıza çıkıyor. “Some Unpleasant Monetary Arithmetic” başlıklı Thomas J. Sargent ve Neil Wallace’a ait 1981 yılı makalesi ve Michael Dean Woodford, Eric M. Leeper, Christopher A. Sims gibi isimlerin “The Fiscal Theory of the Price Level” başlığı ile ilintili çalışmaları mali baskınlık kavramının temelinde yer almaktadır. A. Leijonhufvud, ekonominin “belirli limitler” çerçevesinde kendi kendine istikrara dönebildiğini söyler. Büyük Buhran (1929) döneminde belirli limitlerin dışına çıkılmıştır. Büyük Resesyon ile beraber de yine belirli sınırlar aşılmıştır. Bu nedenle, eko

Lascia ch'io Pianga

Alman ve daha sonra İngiliz'dir George Frideric Handel. 1706-1710 yılları arasında İtalya'da yaşar. Floransa, Roma, Napoli ve Venedik'te geçirdiği günlerde İtalyan barok müziğinin Arcangelo Corelli, Alessandro Scarlatti, Domenico Scarlatti, Agostino Steffani gibi önemli temsilcileriyle tanışır. Bu sanatçılarla, İtalyan müziğinin kendi eserlerinde yansımalar bulmasıyla sonuçlanacak etkileşimlerde bulunur. Handel, 1703-1706 yılları arasında Hamburg'ta yaşamıştır. Alman müzik geleneğinin etkisiyle 1705 yılında Almira adlı operasını ilk kez sahneler. 1705'ten sonraki üç yıl içinde üç opera daha besteler ama bu operaların hiçbirine ulaşılamamıştır. Handel'in eserleri, İtalya'ya gidene kadar Alman müzik geleneğinin etkisi altındadır. Dolayısıyla, Almira Alman'dır. 1707 yılında ilk kez sahnelenen Rodrigo, Handel'in ilk İtalyan operası olma özelliğini taşır. Ancak, Rodrigo'daki İtalyan etkisi, Handel'in İtalyan etkisindeki sonraki bestelerine göre

Berlin 1978

Çocukluk yaşlarındaydım ama herşeyi hatırlıyorum. Brandenburg’un önünde, bomboş bir Unter Den Linden Caddesi. Her yer bembeyaz. Berlin karla kaplı. Dondurucu bir soğuk var. Evdeki konuşmaları hatırlıyorum. İtalya’ya mı gitsek? Evet ama İtalya’ya her zaman gidilir. 1968’de, öğrenci iken BASF’te staj yaparken Mannheim’dan Berlin’e gittiğini ve çok enteresan şeyler gördüğünü anlatıyor babam. Ya duvar bir gün yıkılırsa? Bir daha görme şansı bulamayacağımız şeyleri görelim; tarihe tanıklık edelim. “Boşverin şimdi İtalya’yı, Demokratik Almanya adında bir ülke de, bugün orada olan duvar da kalmayacak bir gün” diyor babam bizi Berlin’e götürmek için ısrarlı olurken. İtalya yerinde duruyor nasılsa. Karar veriliyor ve bir kaplumbağa Volkswagen ile Regensburg’tan Berlin’e yola çıkıyoruz. Babam, gördüğümüz herşeyi anlatmaya meraklı ve istekli olduğu için, biz de dinliyoruz kendisini. Yaşıma göre konuların ağır gelip gelmeyeceğini düşünmeden anlatıyor. Gördüklerim ve dinlediklerimden etkileniyo