TCMB, para politikasını “sıkı” tuttuğu iddiasına sahip. Enflasyona
ilişkin beklentilerdeki olumsuzluğa rağmen politika faizini sabit tutmanın
anlamı, reel faizin düşürülmekte olduğudur. Reel faizin düştüğü koşullarda sıkı
para politikasından söz etmek mümkün değildir.
Para politikasının sıkılığı ile ilgili önemli ölçütlerden
biri kredi piyasasına ait verilerdir. BDDK, bankacılık sektöründeki kredi
kompozisyonunu anlatan veriler yayınlıyor.
BDDK’ya ait haftalık verileri üç ayrı tarihte değerlendirerek
bazı sonuçlara ulaşmak mümkün. 8 Ocak 2021, 21 Mayıs 2021 ve 11 Haziran 2021
tarihlerine ait kredilere ilişkin kalemleri analiz edelim. 8 Ocak tarihli
raporu, yılın haftalık bazlı ilk raporu olması özelliğini taşıyor. 11 Haziran
ise, haftalık raporların sonuncusu. Peki, 21 Mayıs neden?
Mayıs ayı, çeklerle ilgili bir yasanın uygulamaya alınması
sonucu nakit akışı yönetiminin son derece zorlayıcı olduğu bir ay olarak yaşandı.
Nakit akışı yönetimi hem şirketlerin alacak tahsilatları, hem de finans
sektörünün kredilere ilişkin tahsilatları açısından zorlayıcı oldu. Mayıs
ayının sonlarına doğru, sıkı olmayan para politikasının bankacılık sektöründe
bir başka eşikte yansımalar bulduğu hissedilmeye başlandı. Söz konusu hissiyat,
piyasaya dair gözlemlerin bir sonucu olarak gelişti ama doğru muydu? Bunu
anlamak için verilere bakmak gerekiyordu. Mayıs ayının sonlarına doğru BDDK
tarafından ilan edilen verinin tarihi 21 Mayıs. Bu tarih, analizin üç
tarihinden biri olarak bu nedenle bu yazıya konu oldu.
Bu yazıda, kredi büyüklüklerine kredi türleri ve kamu-özel
ayrımı çerçevesinde yaklaşılacak.
8 Ocak 2021 itibarıyla bankacılık sisteminin toplam kredi
büyüklüğü TL3.5 trilyon seviyesinde. Bu büyüklüğün %47.61’i kamu bankalarına
ait. Yerli özel ve yabancı bankaların payları ise sırasıyla %28.28 ve %23.91.
2016 yılı itibarıyla bankacılık sistemi üzerinde artan
kredi verme baskısı sektörün kamu bankaları ağırlıklı bir yapıya bürünmesine
sebep oldu. Süreç, kamu garanti fonu uygulaması ile başlayıp, hükümetin
bankacılık sektörünü sözlü olarak daha fazla kredi vermeye zorlamasıyla ve
korona salgını ile beraber aktif rasyosu adlı uygulamanın devreye alınmasıyla
ilerledi. Sürecin her aşamasının sektör ve makro ekonomik denge üzerindeki
etkileri olumsuz oldu.
Bankacılık sisteminin toplam kredi büyüklüğü 8 Ocak’tan 21
Mayıs’a kadar %8.48 oranında bir büyüme ile TL3.5 trilyondan TL3.8 trilyona
ulaşıyor. 11 Haziran’da, yuvarlama farkları sonucu yine TL3.8 trilyon olarak
belirtilebilecek bir büyüklükte. %8.48’in yıllıklandırılmış hali %20.11. Ancak,
21 Mayıs-11 Haziran döneminin yıllıklandırılmış kredi artış oranı %22.69.
Dolayısıyla, yukarıdaki satırlarda “hissiyat” olarak ifade edilen gelişmelerin
matematiksel bir karşılığı oluşmuş. Fakat, bu hissiyatın asıl olarak kredilere
ilişkin alt kırılımlardaki yansımaları önemli.
Kredileri, BDDK’nın sınıflandırmasına göre iki temel grupta
analiz edelim: tüketici kredileri ve bireysel kredi kartları ve ticari ve diğer
krediler.
Tüketici
kredileri ve bireysel kredi kartları:
8 Ocak tarihinde, bu gruptaki kredilerin toplam krediler
içindeki payı %23.09. 21 Mayıs’ta pay %22.10’a düşüyor ve 11 Haziran’da
%22.37’ye çıkıyor.
Tüketici kredileri ve bireysel kredi kartlarında kamu
kesiminin payı 8 Ocak’ta %44.48 iken 21 Mayıs’ta %41.99’a ve 8 Haziran’da
%41.69’a ulaşıyor. Kamu bankaları 8 Ocak’tan 21 Mayıs’a kadar geçen sürede
yıllıklandırılmış bazda %3.49 oranında küçülürken, yerli özel bankalar %26.15,
yabancı bankalar ise %22.83 oranında büyüyor. Söz konusu kredi türünün
toplamında, söz konusu tarih aralığında yıllıklandırılmış olarak %12.14
oranında bir büyüme kaydedilmiş oluyor.
Tüketici kredileri ve bireysel kredi kartlarında 21
Mayıs’tan 11 Haziran’a kadar geçen süredeki gelişmeler çarpıcı nitelikte.
Analize konu olan bir önceki süreçte kamu bankaları küçülürken, 21 Mayıs-11
Haziran arasında yıllıklandırılmış verilerle %31.29 oranında büyüyorlar. Buna
karşın, yine yıllıklandırılmış verilerle özel yerli bankalar %56.06, yabancı
bankalar ise %49.90 oranında büyüme kaydediyor ve söz konusu dönemin toplam
kredi büyümesi yıllıklandırılmış bazda %43.93’e ulaşıyor.
Tüketici kredileri ve bireysel kredi kartlarında yabancı
para cinsinden kredi kullandırımı göz ardı edilebilir düzeyde olduğu için,
yabancı para cinsinden kredilere ilişkin kur etkisi bu analizde dikkate
alınmamıştır.
Ticari
ve diğer krediler:
BDDK’nın ticari ve diğer krediler başlığı altında verilerini
sunduğu kredi türlerinin toplam kredi büyüklüğü içindeki payı 8 Ocak’ta %76.91,
21 Mayıs’ta %77.90 ve 11 Haziran’da %77.63.
Söz konusu kredi türü altında kamu kesiminin payı 8 Ocak’ta
%48.55, 21 Mayıs’ta %49.19 ve 11 Haziran’da %48.99.
Ticari ve diğer krediler türü altında yabancı para ve Türk
Lirası cinsinden ayrımın önemi büyük. Zira, bu kredi türü altındaki yabancı
para cinsinden kredilerin bankacılık sisteminin toplam kredi büyüklüğü içindeki
payı kabaca %35 civarında. 8 Ocak’ta %34.07 olan pay, 21 Mayıs’ta %36.80 ve 11
Haziran’da %36.44 olarak gerçekleşiyor. 8 Ocak’tan 21 Mayıs’a kadar geçen
sürede USD kurunun 7.3409’dan 8.3554’e yükseldiğini ve %34.07’den %36.8’e 2.73
puanlık artışla ulaşan payın içinde 1.72 puanlık katkının kur artışından geldiğini
not etmek gerekiyor. 21 Mayıs’tan 8 Haziran’a kadar kurda önemli bir değişiklik
yok. 11 Haziran tarihinde kur 8.3547 seviyesinde.
Ticari ve diğer krediler türü altında yıllıklandırılmış
değerlerle kamu kesiminin kredi kullandırımı 8 Ocak-21 Mayıs arasında %24.84
oranında artarken, 21 Mayıs-11 Haziran arasında %9.39 olarak artış gösteriyor.
Yani, kamu bankalarında artışın hızı kesiliyor. Buna karşına, özel bankaların
artış hızı 8 Ocak-21 Mayıs arasında %17.80 iken, 21 Mayıs-11 Haziran arasında
%25.27’ye yükseliyor. Yerli özel bankaların ticari ve diğer kredi türü altında
ivme kazandıkları ve kamu bankalarının yavaşlamasından yararlanarak ticari
nitelikteki kredilerde atak yaptıkları bir dönem olarak dikkat çekiyor. Aynı
dönemler arasında yabancı bankaların da çok düşük oranlı da olsa ivme
kaybettikleri göze çarpıyor. 8 Ocak-21 Mayıs arasında yıllıklandırılmış
verilerle %23.25 oranında büyüyen yabancı bankalar 21 Mayıs-11 Haziran
döneminde yıllıklandırılmış verilerle %21.89 oranında büyüyorlar.
Bu verilerden çıkan sonuçlar şunlar:
1. Kredi
genişlemesi ivme kaybetse de devam ediyor. Bu durum, TCMB’nin sıkı duruş
iddiasına ters bir ispat sunuyor.
2. Bankacılık
sisteminde kamu kesimi ağırlıklı bir yapı devam ediyor. Ancak, kamu
bankalarının büyümesinde bir yavaşlama olduğu göze çarpıyor. Bu durumun bir
trend oluşturup oluşturmayacağı izlenmeli.
3. 2016
yılında başlayan kamu garanti fonu (KGF) kapsamındaki kredilendirme süreçleri,
bankaların hükümet tarafından sözlü olarak daha fazla kredi vermeye
yönlendirilmeleri, salgın döneminin başında hayat geçirilen aktif rasyosu gibi
serbest piyasa normalleri dışındaki uygulamalar bankacılık sisteminde kamu/özel
banka dengelerini ve kreditör konumundaki tüm finans piyasası kuruluşlarını
doğal olmayan fiyatlama davranışlarına itmiş durumda. Para politikasının
“politika üretmekten uzak” olan uygulamalarının yarattığı belirsizlikler de fiyatlama
davranışları üzerinde olumsuz etkiler yapmakta. Somut olarak ifade edecek
olursak, finans kesimi piyasa ekonomisi dışındaki uygulamaların doğal olmayan
etkileri altında rekabet etmekte. Yaratılan haksız rekabet koşulları da bu
doğal olmayan sürecin çok önemli bir parçası.
4. Ticari
krediler içinde yabancı para cinsinden kredilerin önemli bir payı var. Döviz
geliri olmayan şirketlerin döviz kredisi kullanamıyor olması yabancı para
cinsinden kredilerle ilgili endişeleri yumuşatıyor. Burada, bankacılık
sistemine şirketlerin kur risklerini doğru yönetmeleri konusunda danışmanlık
yapmak anlamında büyük görevler düşüyor. Bağımsız denetimden geçmiş mali
verilerle yapılan analizler sonucu şirketlerin kredi kullanımlarının doğru para
birimleri üzerinden doğru vadelerde yapılmasına yönlendirilmelerinin önemi
büyük. Diğer yandan, şirketlerin yabancı para cinsinden kredilerinin 2018’den
bu yana düşmüş olmasına rağmen önemli ölçüde kur riski taşıdıkları net olarak
görülüyor. Ayrıca, kredi kaynaklı olmayan kur riskleri de göz ardı edilmemeli.
5. Yukarıdaki
analizde takipteki alacaklar yer almıyor. Bu yazı, kredilerle ilgili
gelişmeleri kredi türleri ve kamu/özel banka ayrımını gözeterek ortaya
koymaktadır. Takipteki alacaklara ilişkin olarak net bir tabloyu görebilmek
mevcut koşullar altında mümkün gözükmüyor. Zira, kredilerin vadeleri geldikten
sonra 90 gün boyunca ödeme yapılmadığı takdirde kanuni takibe alınan krediler
için süre 180 gün olarak uygulanıyor. Bu uygulamanın geçerlilik süresi 30
Haziran 2021 idi; 30 Eylül 2021’e uzatıldı. Yani, geri ödemesi gerçekleşemeyen
kredilere dair manzaranın net olarak görülmesi geciktiriliyor ve finansal
yönetim ilkeleri çerçevesinde gerçekten takibe alınması gereken kredilerin
büyüklüğünü anlamak mümkün olamıyor. Fakat, bankaların her birinin takibe
düşmesi gereken kredilere ilişkin değerlendirmeleri var ve ihtiyatlı davranarak
geri ödenmesi ihtimali olmadığını düşündükleri kredilere karşılık ayırmış
durumdalar.
Yorumlar
Yorum Gönder