Ana içeriğe atla

1929 Buhranı'na Giden Süreç ve Buhran'ın Nedenleri

1929 Buhranı'na sebep olan faktörlerin neler olduğu konusunda çok farklı görüşler ortaya atılmıştır. Bu görüşler, 1929 sonrasındaki süreçte özellikle Keynesyen Akım’ın temsilcileri ve Monetarist Akım’ın temsilcileri tarafından tartışılmıştır. Teorik temelli bu tartışmaların detaylarına girmeden önce, 1929 yılının kara Salı olarak adlandırılan 29 Ekim gününe ulaşılan koşulları ortaya koymak gerekmektedir.

1. Dünya Savaşı sonrasında güçlenen Amerikan ekonomisi, firmaların ve toplumun hisse senedi piyasasına olan ilgisini artırmıştı. Bu ilgi, hem firmaların yoğun olarak hisse senedi piyasası üzerinden finansman olanakları yaratmasına, hem de hane halkının yine yoğun olarak hisse senedi piyasasına yatırım yapmasına neden oluyordu. Hisse senedi yatırımcıları, hisse senedi satın almak için kredi kullanıyordu. Satın alınan hisse senetlerinin değerlerinin hemen hemen %80-90'lık bir bölümü için kredi kullanımı gerçekleşiyordu. Hane halkının hisse senedi almak için kredi kullanmasının yanında, firmalar da büyüme planları için kredi kullanımını önemli ölçüde artırmıştı.

ABD ekonomisinde genişleyen kredi hacminin yarattığı bir balon söz konusuydu. Diğer bir ifadeyle, yüksek kaldıraç oranı ile alınan hisse senetleri nedeniyle hisse senedi fiyatları şişiyor ama bu fiyatlar firmaların faaliyetleriyle elde ettikleri karları yansıtmanın çok ötesine ulaşıyordu. Hisse senedi piyasasının ortaya koyduğu finansal sistemin verileriyle firmaların faaliyetleriyle ortaya koyduğu reel veriler birbirinden kopmuştu.

1920'li yıllar, özellikle otomotiv sektöründe önemli yeniliklerin hayata geçtiği yıllardı. Üretimde kullanılmaya başlanan yeni tekniklerin yarattığı ölçek ekonomisi olanaklarıyla üretim artıyordu ama bu üretim artışını karşılayacak bir talep yoktu.

ABD'nin sanayi üretimi endeksi, Haziran 1929'daki 127 değerinden sırasıyla Eylül, Ekim, Kasım ve Aralık aylarında 122, 117, 106 ve 99 seviyelerine geriledi. Mart 1929'da 660.000 olan otomotiv üretimi sırasıyla Ağustos, Ekim ve Aralık aylarında 440.000, 319.000 ve 92.500 adede geriledi.(1)

24 Ekim 1929 günü, hisse senedi piyasasında yer alan şirketler mali verilerini açıkladılar ve açıklanan verilerin hayal kırıklığı yaratması nedeniyle o gün tarihe kara Perşembe olarak geçti. Nitekim, 29 Ekim 1929 günü ise kara Salı yaşandı. Hisse senetleri, toplam değerlerinin $40 milyarlık kısmını bir günde kaybettiler. 1930 yılına girilirken, Amerikan borsası değerinin %90'ını kaybetmişti.

ABD'de reel ekonominin 29 Ekim 1929 öncesinde sağlıklı olarak çalışmadığı sadece otomotiv ve otomotiv sektörüne tedarik sağlayan sektörler açısından kendini göstermiyordu. Tarım sektörü de azalan karlarla baş etmeye çalışıyordu. Tarım sektöründeki gelişmeler de otomotiv sektöründekilere benziyordu. Tarım sektörüne teknolojinin artan oranda dahil olmasıyla üretimde verim artışı sağlanmış ve üretim miktarı önemli ölçüde artmıştı. Ancak, bu üretimi absorbe edecek talep yoktu. Bu nedenle, düşen tarım fiyatları nedeniyle Amerikan çiftçisi gelir ve kar kaybına uğruyordu.

Tarım ekonomisindeki zayıflamanın Amerikan bankacılık sistemi üzerinde de olumsuz etkileri olmuştu. Ülkede 30.000'den fazla banka vardı ve bunların önemli bir bölümü kırsal kesime hitap etmekteydi. Tarım ekonomisinde yaşanan olumsuzluklar, söz konusu bankaların batışı ile sonuçlanmıştı. 1923-1930 arasında 5.000 kadar banka sistemin dışında kalmıştı.

Bir hisse senedi piyasasının çöküşü, bir ekonomide ilk etapta servetin azalışı ve ekonomiye olan güvenin azalışı ya da kayboluşu ile sonuçlanır. Bunların sonucunda, hisse senedi piyasasına fonlanmak için gelen firma sayısında da büyük bir düşüş gerçekleşir. 1929 krizinin de etkileri bunlar olmuştu. ABD'nin hisse senedi piyasasında başlayan çöküş büyük bir depresyona dönüşmüştü.

Bu yazı dizisinin ikinci yazısında (Globalleşen Dünyanın Ortasında 1873 Krizi) krizlerin sebeplerinin ortak özelliklerine değinmiş ve iktisadın bilimsel olarak doğuşundan sonraki yıllarda görülen krizleri kısaca sebepleriyle özetlemiştim. 1929'un niteliksel sebepleri de diğerlerinden farklı değildi.

ABD'de işsizlik oranı 1929'dan 1933'e kadar %3.2'den %24.9'a yükseldi. ABD'de 9.000'in üzerinde banka kapandı. ABD'de başlayan kriz küresel bir boyuta sıçradı ve ardından kur savaşları baş gösterdi. Kur savaşları ise ticaret savaşlarına dönüştü. ABD'de, Smooth-Hawley adıyla anılan tarifelere karşı çok sayıda ülke de tarifeler uygulamaya başladılar ve uluslararası ticaret çöktü. Dış borcunu servis edemeyen ülkeler oldu ki bunların başında Almanya geliyordu. Almanya'nın içine düştüğü durum 1933'te Hitler'i seçimle iktidara getirecek boyuta ulaşmıştı.(2)

Amerikan Merkez Bankası Fed 1913 yılında kurulmuştu. 1907 yılında yaşanan başka bir krizin ürünüydü. 1929'da kendisine çok iş düşüyordu. Krizin parasal açıdan çaresi olarak para arzını artırıcı önlemler almak yerine para arzını kısacak önlemler almak yoluna gitti. 1929-1933 yılları arasında daralan para arzı, ABD'nin likidite koşullarını olumsuzlaştırdı ve krizi depresyona dönüştürdü.

1. Dünya Savaşı sonrasındaki dünya savaş öncesine göre çok farklıydı. ABD, 1920'li yılları refah seviyesini sürekli artırarak geçirmişti. Elektrik bütün ülkeye yayılmıştı. Kayıtlı araç sayısı 8 milyondan 23 milyona yükselmişti. Yeni konut inşaatları adeta patlamıştı. Toplum, bu sürecin kesintisiz olarak devam edebileceğini düşünüyordu.(3) Bu düşünceye sahip olan bir başka kişi daha vardı ki sahip olduğu düşünce ve 1929'un gelişini görememesi nedeniyle büyük bir itibar kaybına uğramıştı: Irving Fisher. Fisher, yazı dizisinin önceki bir yazısında (Neoklasik Okul - 3: ABD'de İktisadın Gelişimi) anlatıldığı üzere, miktar teorisinin kendi adıyla anılmasını sağlayan kişiydi. Ancak, reel ve finansal kesimler arasında yukarıda anlatılan kopuşu görememişti ve hisse senedi piyasasında 1929 öncesinde oluşan fiyatların kalıcı olarak üst platoya yerleşmiş olduğunu düşünüyordu. İlginçtir ki, depresyonun baş göstermesinden sonra, 1929'un nedenlerini ilk olarak açıklamaya çalışan isimlerden biri olmuştu.(4)

1925 yılına gelindiğinde, ABD'nin üretim seviyesi 1913 yılının %48 oranında üzerindeydi. Bunun yanısıra, Orta Avrupa 1. Dünya Savaşı'nın etkilerini üzerinden atamamıştı. Almanya'da fiyatlar genel düzeyi 1919 yılında ikiye, 1920 yılında ise üçe katlanmıştı. 1922 yılında ise fiyat artışı %1.600 seviyesindeydi. Alman Markı 1923'te ise adeta çöktü. Fiyatlar, 1923'te %486 milyon oranında arttı. 1913'te $1=4.2 Mark iken, 1923'te $1=4.2 milyar Mark oldu. İşsizlik %10'a yükseldi ve 1920'ler boyunca bu seviyeyi hemen hemen korudu.(5)

1929 krizinden sonraki dönemde işsizlik 1933'te Almanya'da %26, Hollanda'da %27, İsveç'te %24, Norveç'te %33, İngiltere'de %21 düzeylerinde idi. Kapitalist dünyada depresyonun etkileri 1930'lar boyunca devam etti. Almanya, Nazi'lerin iktidarında işsizliği 1938'de %2'ye kadar düşürmeyi başarmıştı.

1. Dünya Savaşı sonrasındaki dönemde ekonomik aktiveteleri para ve finans piyasalarındaki hareketlenmeler canlandırır hale gelmişti. ABD, dünyanın liderliğini İngiltere'den devralmıştı ve kendi ekonomik düzeninde finans piyasalarının rolü çok önemli ölçüde artmıştı. ABD'deki borsa çöküşünün diğer ülkelere yayılmasının arkasında önemli bir neden vardı: hükümetler arası borçlanmalar. 1. Dünya Savaşı öncesindeki dünyanın bilmediği bir uygulamaydı bu. Avrupa ülkeleri birbirlerinden borçlanmalar yaparken, bu borçlanmaların en büyüğünü ABD'den yapıyorlardı. Dolayısıyla, ABD'de ortaya çıkan krizin yayılmasında baş faktörü ülkeler arası borçlanmalar oynadı. 1929, finansal sistemin uluslararası ticaretin ayrılmaz bir parçası olduğunu ama aynı zamanda kırılgan bir yapıya sahip olduğunu gösterdi.(6)

1929, Keynes'i yarattı. Keynes, Klasik Okul'dan önemli ölçüde ayrışan ve o güne kadar hiç önerilmemiş bazı politikaları dile getiriyordu. Zira önerileri, 1929'un yarattığı depresyona çare olarak sunuluyordu. Keynes, depresyon halindeki bir ekonomiyi canlandırmak için kamu harcamalarını artırmak suretiyle kamu açığı verilmesi gerektiğini söylüyordu. 1936 yılında basılan "The General Theory of Employment, Interest, and Money" adlı eserinde bir ekonomiyi durma noktasına getiren mekanizmaları anlatyordu. Eser, piyasaya ilişkin çok önemli bir vurguyu gündeme getiriyordu. Piyasalar her zaman etkin ve verimli çalışmayabiliyordu. Etkinliği ve verimi ortadan kaldıran mekanizmaların devreye girmesiyle depresyon yaşayan bir ekonomi için kamu harcamalarını harekete geçirmek gerekebiliyordu.

1929 İktisadi Buhranı'nın nedenlerini Keynes'ten sonra inceleyen ve analiz sonuçlarını ortaya koyan iktisadi okullar da oldu. Söz konusu analiz sonuçlarının en yoğun tartışılan ve gündemde olanları Keynes'in temsil ettiği okul ve Milton Friedman'ın temsil ettiği okul oldu.

Keynes, depresyonun nedenini tüketim harcamalarındaki eksiklikte görüyor ve depresyon koşullarına talep cephesinden yaklaşarak çözüm sunuyordu. Friedman'ın temsil ettiği parasalcı yaklaşım ise yukarıdaki satırlarda da dile getirilen para arzı daralmasını temel neden olarak görmekteydi. Yani Fed, para arzını artırmak yerine azaltmayı tercih edince büyük bir likidite sorununa yol açmıştı.

Kişisel görüşüm, her iki temel tespitin de yerinde olduğudur. Ancak, kriz neden çıktı sorusuna verilecek net yanıt Keynes'in tespitlerinde bulunmaktadır. Friedman'ın açıklamaları, çıkmış olan krizi neyin büyüttüğü sorusuna cevap olabilir. Sonuç itibariyle, talep ile para arzı arasındaki ilişki birbirini etkiler nitelik taşımaktadır ve para-maliye politikalarının uyumu gerçekleşmek zorundadır. Krizin çıktığı 29 Ekim 1929'tan itibaren talep yetersizliğinin yarattığı koşulların para arzı daralmasıyla kronikleştiğini söylemek mümkündür.

1929'un nedenlerini analiz eden çalışmaları ortaya dökmek bambaşka bir çalışma olabilecek kadar derin ve geniştir.

Yazı dizisinin önceki yazıları:

  1. Görünmez El: Merkantilizmden Sanayileşmeye Geçiş (arda-tunca.blogspot.com) 
  2. Globalleşen Dünyanın Ortasında 1873 Krizi (arda-tunca.blogspot.com)
  3. Neoklasik Okul - 1: İktisadın Artan Bilimselliği (arda-tunca.blogspot.com)
  4. Neoklasik Okul - 2: Tarihçiler ve Teorisyenler (arda-tunca.blogspot.com)
  5. Neoklasik Okul - 3: ABD'de İktisadın Gelişimi (arda-tunca.blogspot.com)
  6. Küreselleşmenin Durma Noktasına Giden Süreç: 1. Dünya Savaşı (arda-tunca.blogspot.com)
 ----------------------------------------------------------------
(1) Kindleberger, Charles P. & Aliber, Robert Z.; "Manias, Panics, Crashes - A History of Financial Crises", John Wiley & Sons, Inc., 5. baskı, sayfa 85.
(2) Roubini, Nouriel & Mihm, Stephen; "Crisis Economics", The Penguin Press, 2010, sayfa 23.
(3) Backhouse, Roger E.; "The Penguin History of Economics", Penguin Books Ltd., 2002, sayfa 214.
(4) Cooper, George; "The Origin of Financial Crises", Vintage Books, 2008, sayfa 80.
(5) Backhouse, Roger E.; "The Penguin History of Economics", Penguin Books Ltd., 2002, sayfa 215.
(6) Backhouse, Roger E.; "The Penguin History of Economics", Penguin Books Ltd., 2002, sayfa 216.

Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Mali Baskınlık (Fiscal Dominance)

Kamu borcunun yönetimi bir para politikası aracı gibi kullanılabilir mi? Kullanılabileceği yönünde iddiası olan makaleler var. C. Goodhart, R. Sayers, P. Turner ve W.A. Allen gibi iktisatçıların çalışmaları örnekler arasında yer alıyor. Bu sorunun sorulmasına neden olan konu, kamu borcunun yüksekliğinin para politikasını işlemez hale getirdiği bir durumdur. Bu durum, mali baskınlık (fiscal dominance) kavramı altında karşımıza çıkıyor. “Some Unpleasant Monetary Arithmetic” başlıklı Thomas J. Sargent ve Neil Wallace’a ait 1981 yılı makalesi ve Michael Dean Woodford, Eric M. Leeper, Christopher A. Sims gibi isimlerin “The Fiscal Theory of the Price Level” başlığı ile ilintili çalışmaları mali baskınlık kavramının temelinde yer almaktadır. A. Leijonhufvud, ekonominin “belirli limitler” çerçevesinde kendi kendine istikrara dönebildiğini söyler. Büyük Buhran (1929) döneminde belirli limitlerin dışına çıkılmıştır. Büyük Resesyon ile beraber de yine belirli sınırlar aşılmıştır. Bu nedenle, eko

Lascia ch'io Pianga

Alman ve daha sonra İngiliz'dir George Frideric Handel. 1706-1710 yılları arasında İtalya'da yaşar. Floransa, Roma, Napoli ve Venedik'te geçirdiği günlerde İtalyan barok müziğinin Arcangelo Corelli, Alessandro Scarlatti, Domenico Scarlatti, Agostino Steffani gibi önemli temsilcileriyle tanışır. Bu sanatçılarla, İtalyan müziğinin kendi eserlerinde yansımalar bulmasıyla sonuçlanacak etkileşimlerde bulunur. Handel, 1703-1706 yılları arasında Hamburg'ta yaşamıştır. Alman müzik geleneğinin etkisiyle 1705 yılında Almira adlı operasını ilk kez sahneler. 1705'ten sonraki üç yıl içinde üç opera daha besteler ama bu operaların hiçbirine ulaşılamamıştır. Handel'in eserleri, İtalya'ya gidene kadar Alman müzik geleneğinin etkisi altındadır. Dolayısıyla, Almira Alman'dır. 1707 yılında ilk kez sahnelenen Rodrigo, Handel'in ilk İtalyan operası olma özelliğini taşır. Ancak, Rodrigo'daki İtalyan etkisi, Handel'in İtalyan etkisindeki sonraki bestelerine göre

Berlin 1978

Çocukluk yaşlarındaydım ama herşeyi hatırlıyorum. Brandenburg’un önünde, bomboş bir Unter Den Linden Caddesi. Her yer bembeyaz. Berlin karla kaplı. Dondurucu bir soğuk var. Evdeki konuşmaları hatırlıyorum. İtalya’ya mı gitsek? Evet ama İtalya’ya her zaman gidilir. 1968’de, öğrenci iken BASF’te staj yaparken Mannheim’dan Berlin’e gittiğini ve çok enteresan şeyler gördüğünü anlatıyor babam. Ya duvar bir gün yıkılırsa? Bir daha görme şansı bulamayacağımız şeyleri görelim; tarihe tanıklık edelim. “Boşverin şimdi İtalya’yı, Demokratik Almanya adında bir ülke de, bugün orada olan duvar da kalmayacak bir gün” diyor babam bizi Berlin’e götürmek için ısrarlı olurken. İtalya yerinde duruyor nasılsa. Karar veriliyor ve bir kaplumbağa Volkswagen ile Regensburg’tan Berlin’e yola çıkıyoruz. Babam, gördüğümüz herşeyi anlatmaya meraklı ve istekli olduğu için, biz de dinliyoruz kendisini. Yaşıma göre konuların ağır gelip gelmeyeceğini düşünmeden anlatıyor. Gördüklerim ve dinlediklerimden etkileniyo