Para politikası araçlarından herhangi birine ilişkin bir
kararın genel ekonomik denge ve fiyatlar genel düzeyinde etkileri olmaktadır.
Para politikası değişiklikleri, ekonominin işleyişini çeşitli kanallar üzerinden
etkiler. Aşağıda özetlenmekte olan bu kanallara parasal aktarım mekanizması denir.
Parasal aktarım mekanizması, para politikası
uygulamalarının nominal para stoğu ve kısa vadeli nominal faiz oranlarında
yarattığı değişikliklerin, yatırım, tasarruf, üretim, toplam arz, döviz
fiyatları, ithalat, ihracat, ödemeler dengesi, toplam talep, işsizlik, v.b.
reel değişkenleri nasıl etkilediğini tanımlamaktadır. Diğer bir ifade ile
parasal aktarım mekanizması, para politikasındaki değişikliklerin reel kesime nasıl
aktarıldığını açıklamaktadır.
Para politikasının büyümede sürdürülebilirlik ve fiyat
istikrarı üzerindeki etkileri çok sayıda bilimsel çalışmanın konusu
olagelmiştir. 2000’li yıllarda ve özellikle 2008’de ortaya çıkan Büyük Resesyon
sonrasında makroekonomik değişkenleri yönetmek konusundaki tercih ağırlıklı
olarak maliye politikaları yerine para politikalarının kullanımı yönünde
olmuştur. Bu tercihin nedenleri aşağıdaki başlıklar çerçevesinde özetlenebilir:
- Dünyadaki pek çok ülkenin kamu açıklarının gayrısafi yurt içi hasılalarına oranlarında ortaya çıkan yüksekliğin yarattığı baskı nedeniyle maliye politikalarının göreceli olarak para politikalarına göre daha az kullanılması yönündeki siyasi tercihler.
- Para politikası araçlarının maliye politikası araçlarına göre daha kısa sürede makroekonomik büyüklükleri etkileyebiliyor olması.
- Finansal piyasaların küresel boyutta ve ülke ekonomilerinde artma eğilimi gösteren payı nedeniyle sürdürülebilir büyüme ve parasal istikrarı sağlamak amacıyla para politikalarının daha fazla kullanımının gerekli olduğu yönünde gelişen anlayış.
Parasal aktarım mekanizması, faiz oranı, döviz kuru,
varlık fiyatları ve kredi olmak üzere dört kanaldan parasal ve reel ekonomi
arasındaki ilişkileri açıklamaktadır. İktisat literatüründe, parasal aktarım
mekanizması kanalları, farklı iktisadi okullar tarafından farklı
sınıflandırmalara tabi tutulmuştur.
Faiz Oranı Kanalı:
Aktarım mekanizmasının faiz oranı kanalı ile nasıl
işlediğine ilişkin çalışmalar özellikle Keynesyen okul içinde geniş yer
bulmuştur. Faiz oranı kanalı, iktisat literatüründe, 1937’de Hicks’in geliştirdiği
Keynesyen IS-LM modeli ile anlatım bulmaktadır.
Para arzında meydana gelen bir artış faiz oranında düşüşe
sebep olacak ve sermayenin maliyetini düşürerek yatırım harcamalarında artışı
beraberinde getirecektir. Yatırım harcamaları artışı, toplam talepte artışa
neden olacak ve üretim miktarını artıracaktır. Her ne kadar Keynesyen modelde
yatırım harcamaları, firmaların yatırım harcamalarını kapsamaktaysa da, zamanla
geliştirilen araştırma modellerinde hane halkının konut ve dayanıklı tüketim
mallarına yönelik harcamaları da modellere dahil edilmiştir.
Faiz oranı kanalında ele alınan faiz oranı, kısa vadeli
nominal faiz oranı değil, uzun vadeli reel faiz oranıdır. Ancak, merkez
bankalarının faiz kanalını kullanarak değiştirdikleri faiz oranı, kısa vadeli
nominal faiz oranıdır. Bu durum, uzun vadeli reel faiz oranının piyasada nasıl
oluştuğu sorusunun sorulmasını zorunlu kılmaktadır.
Öncelikle reel faiz oranı, cari dönemde oluşan nominal
faiz oranından beklenen enflasyon oranının çıkartılması ile hesaplanır. Uzun
vadeli reel faiz oranı ise, ilerideki vadelerde beklenen kısa vadeli reel
faizlerin ortalamasıdır. Bu tanımlamalar ışığında, kısa vadeli nominal faizde
meydana gelecek bir düşüş, uzun vadeli reel faizde de düşüşü beraberinde
getirecektir. Dolayısıyla, akademik çalışmaların uzun vadeli reel faize
odaklanması ile merkez bankalarının kısa vadeli nominal faiz oranını
kullanmaları arasında araştırma yapmak adına herhangi bir tutarsızlık ortaya
çıkmamaktadır.
Merkez bankalarının faize ilişkin kararlarının piyasadaki
faiz oluşumu çeşitli adımlardan oluşan bir mekanizma çerçevesinde gerçekleşir. Merkez
bankalarının açık piyasa işlemleri yoluyla kısa vadeli faiz oranlarını düşürmeye
yönelik politikaları, yatırımcıların daha iyi getiri elde etmek amacıyla uzun
vadeli kamu kesimi borçlanma araçlarını talep etmeleri ile sonuçlanacaktır.
Bono ve tahvillerin fiyatlarıyla faiz oranları arasında ters yönlü bir ilişki
söz konusu olduğu için, söz konusu talep artışı ile birlikte faiz oranlarının
uzun vadeli kamu kesimi borçlanma araçlarında da düşmesi sonucu ortaya
çıkacaktır.
Nominal faizdeki düşüş oranı, beklenen enflasyon oranı
ile nominal faiz arasındaki farkı düşürecektir. Yani, reel faizde bir düşüş
ortaya çıkacaktır. Bu nedenle, tüm vadelerde düşen reel faiz oranları nedeniyle
firmaların ve hane halkının harcamaları artacaktır. Harcamalardaki artış,
firmaların yatırım harcamaları ve tüketicilerin konut, otomobil ve dayanıklı
tüketim malları gibi borçlanma faizine duyarlı harcamalarında söz konusu olacaktır.
Artan yatırım ve tüketim harcamaları, önce üretimi artıran bir etki yaratacak,
ardından istihdamı olumlu etkileyen bir süreci başlatacaktır.
Döviz Kuru Kanalı:
Dışa açık bir ekonomide, kısa vadeli faiz oranlarının
değişmesiyle döviz kuru üzerinde de değişiklikler görülmektedir. Kısa vadeli
faizde meydana gelen bir düşüş, faizin düştüğü ülkeden sermaye çıkışı
başlatacaktır. Bu durumda yabancı yatırımcılar, ülkedeki döviz talebini
artırırken, yerli paraya olan talebi düşürecek ve kurda artış meydana getirecektir.
Diğer bir ifadeyle, yerli para değer kaybedecektir.
Ülkeler arasındaki enflasyon oranlarına bağlı olarak,
yerli parası değer kaybeden ülke açısından net ihracatta artış meydana gelebilecektir.
İhracattaki artış, yerli üretimde artışı ve ardından istihdamda da artışı beraberinde
getirecektir. Aynı şekilde, döviz kurlarının artması ile birlikte ithalatta da
bir azalma beklenir. Bu durumdan ödemeler dengesi olumlu etkilenecektir. Bu
etkinin büyüklüğü, ithal ve ihraç mallarının talep elastikiyetlerine bağlı
olarak Marshall-Lerner Koşulu çerçevesinde değişiklik gösterecektir.
Varlık Fiyatları
Kanalı:
Varlık fiyatlarının parasal aktarım mekanizmasındaki
işleyişi konusunda iki temel yaklaşım bulunmaktadır. Söz konusu yaklaşımlar,
yatırım ve tüketim değişkenleri üzerinden ayrı ayrı açıklama getirmektedir.
Tobin’in Q katsayısı yatırım değişkenine, Ando ve Modigliani’nin yaşam döngüsü
kuramı ise tüketim değişkenine odaklanmaktadır.
Tobin, bir firmanın sermaye piyasasındaki değerini mevcut
fiziki sermayesini yenileme maliyetine oranlayarak Q katsayısı adını verdiği
bir katsayıyı ele almaktadır. Para politikasının kısa vadeli nominal faiz oranını
değiştiren kararı, Q katsayısını etkileyecektir.
Kısa vadeli nominal faiz oranındaki düşüş kamu kesimi
borçlanma araçlarına olan ilgiyi azaltacak ve hisse senetleri piyasasına
sermaye girişi yaşanmasına sebep olacaktır. Bu durumda, firmaların sermaye piyasasındaki
değerleri ve dolayısıyla Q katsayısı yükselecektir. Diğer bir ifadeyle,
firmaların hisse senedi ihracı yoluyla sermayeye ulaşmasının ekonomik olarak
rahatlayan koşullarıyla yeni yatırım yapma olanakları genişleyecektir. Zira,
piyasa değerinin artışıyla sağlanacak fonlanma olanağının büyüklüğü, firmaların
aktiflerinde yer alan varlıkları yenileme maliyetinin üzerinde olacak ve yeni
yatırım kararlarının alınmasına neden olacaktır.
Bu şartlar altında, sermaye piyasasında hisse senedi
ihracıyla fonlama yaparak yeni yatırım yapma isteği olan firmaların
hedefledikleri yatırım büyüklüğüne ulaşabilmeleri için daha az hisse satışı
gerçekleştirmeleri gerekecektir. Düşen kısa vadeli nominal faizin artırdığı Q
katsayısı nedeniyle aynı tutardaki yatırımın maliyeti düşecektir.
Ando ve Modigliani’nin yaklaşımı, tüketim harcamalarının
sadece hane halkının kullanılabilir gelirinden değil, aynı zamanda servetinden
de etkilendiğini ortaya koymaktadır. Tüketicilerin harcamaları, kendi yaşam
döngülerinde yer alan insan kaynağı ve reel sermaye türündeki kaynakların yanı
sıra finansal servetin de etkisi altındadır. Bu nedenle, yine kısa vadeli
nominal faiz oranının düşürülmesi örneği kullanılacak olursa, hisse senedi
fiyatlarındaki artışla sonuçlanacak süreç hane halkının finansal servetinde bir
artış meydana getirecektir. Servette görülen artış, önce tüketimin ve ardından
tüketimin tetiklediği üretimin artmasına neden olacak ve istihdamı olumlu yönde
etkileyecektir.
Kredi Kanalı:
Parasal aktarım mekanizması kanalları içinde,
mevduat-kredi mekanizması yoluyla ekonominin reel unsurlarını etkilemek
konusunda bankaların önemli bir rolü bulunmaktadır. Bankaların fonlanma
yöntemleri arasında mevduatın payı önemli bir yer tutmaktadır.
Küçük ve orta ölçekli işletmelerin fonlamalarında
özellikle banka kredilerinin payının büyük olduğu dikkat çekmektedir. Finansal
piyasaları oluşturan yapılar ülkeden ülkeye farklılık göstermektedir. Finansal
sistemin ağırlıklı olarak bankacılık sisteminden oluştuğu ve firmaların
ağırlıklı olarak sermaye piyasası yerine bankacılık sistemi üzerinden
fonlandığı ülkelerde kredi kanalı ile aktarım mekanizmasının çalıştırılması
para politikası için etkin bir araç olabilir.
Kredi kanalı, banka kredilendirmesi ve bilanço etkisi adı
verilen iki alt kanaldan etkili olabilmektedir. Merkez bankalarının genişleyici
yönde para politikası uygulamaları, açık piyasa işlemleri yoluyla önce banka
rezervlerini, sonra da bankaların mevduat üzerinden borç verme olanaklarını artıracaktır.
Bu durumda, reel sektörün yeni yatırımlar için finansman sağlama olanakları artacaktır.
Verimli çalışan finansal piyasaların varlığı, reel sektör firmaları için kredi
maliyetini düşüren etkiler yapabilecek ve süreç, firma bilançolarında olumlu
bir finansal performans yaratabilecektir. Bu durum, firmaların kreditörler
nezdindeki kredibilitenin artması anlamına gelecektir. Böylece, ödünç
verilebilir fon miktarındaki artış, yatırım harcamalarında artışı beraberinde
getirecektir. Süreç, toplam talep ve istihdamda artış ile sonuçlanacaktır.
Kredi mekanizması yoluyla ortaya çıkan etkilerin, para
politikası uygulamalarına ilişkin alınan kararların belirli bir geçişkenlik süreci
sonrasında ortaya çıkacağını göz ardı etmemek gerekir.
Bir bankanın kredi verme işlevini etkileyen başlıca
unsurlar, bankaların sermaye yeterliliği, risk alma ve taşıma isteği ve
fonlanma maliyetleridir. Bu unsurların üçü de birbirleriyle ilişki içindedir.
Bu üç unsur beraber düşünülerek, iç ve dış talebin güçlü seyrettiği, kamu maliyesinin
güçlü olduğu koşullar altında bankaların kredi mekanizmalarını yoğun olarak
çalıştırmak suretiyle risk alma isteği de güçlü olacaktır. Zira, talebin güçlü
olması nedeniyle ekonominin sorunlu kredi yaratma potansiyeli düşük olacaktır. Kamu
maliyesinin güçlü olması nedeniyle kamu kesiminin fon talebinin düşük olması
faiz oranlarında yükselme yönünde bir baskı oluşturmayacaktır.
Her ne kadar bir bankanın kredi faizi oranlarının temel
belirleyicisi fonlanma maliyetleri ise de, güçlü bir makroekonomik denge
bankaların alacakları risklerin fiyatını düşürecektir. Dolayısıyla, bankaların
verdikleri kredilerin faizi düşecektir. Düşen kredi faizleri, genel ekonomik
aktiviteyi ivmeleyen bir rol oynayacaktır. Artan ekonomik aktivite, kamu kesimi
için artan vergi tahsilatı ve düşmesi muhtemel işsizlik oranı nedeniyle de düşen
transfer harcamaları anlamına gelecektir. Böylece, birbirini olumlu yönde
etkileyen bir değişkenler bütünü içinde ekonomi, kendisini giderek güçlendiren
bir sarmala girecektir.
Ekonomik aktivitenin canlandırılması için para ve maliye
politikalarının etkin olarak kullanılması önemlidir. Ekonomi politikalarının
etkinliğinin kriteri, doğru politika araçlarının kullanımı ile değerleri
değiştirilmek istenen ekonomik değişkenlere ulaşacak doğru kanalların harekete
geçirilmesidir. Bu nedenle, hem para, hem de maliye politikalarının araçlarının
doğru olarak tespit edilmiş olmasının önemi büyüktür.
Kredi mekanizmasının, ekonominin hedeflenen kesimine
yönelik olarak çalışmasında yaşanacak gecikme, kredi ihtiyacı içindeki kesimler
için giderek ağırlaşan piyasa ve finansman koşulları ortaya koyacaktır.
Yorumlar
Yorum Gönder