Ana içeriğe atla

Tarihi Bir Günü Yaşarken: 29 Ocak 2014

Tırnak içine alınmış olan aşağıdaki yazı 29 Ocak 2014’te yazılmıştır. 21 Ekim 2021 tarihli Para Politikası Kurulu toplantısı için konuşacak bir şey yok. Tarih, tekerrürden ibaret. Olanları yeniden değerlendirmenin anlamı kalmadı. Eskileri yeniden okuyunca da oluyor. Bugün, aşağıdaki yazıdan sadece veriler farklı.

Para politikası üzerinden, ilerlemeyen ülkenin hikayesi:

“Ekonomi politikalarında, doğru zamanda karar almak çok önemli. TCMB'nin dün gece aldığı faiz artırım kararı, genel piyasa beklentisinin üzerinde oldu. Adeta, şok edici bir karar alınmış oldu. Faiz koridorunun alt bandı %3.5'ten %8'e, üst bandı ise %7.75'ten %12'ye yükseltildi. Bir haftalık fonlama faizi olan %4.5 ise %10'a çekildi. Piyasa yapıcı bankaların TCMB'den borçlanırken üstlendikleri maliyet olan %6.75 ise %11.5 yapıldı. Ancak, TCMB'nin PPK kararları arasındaki en önemli ifade, temel olarak bir haftalık repo ile fonlama yapılacak olması. Yani, ağırlıklı ortalama fonlama maliyetinin önümüzdeki günlerde %10 seviyelerine yaklaşan bir seyir izlemesini beklemeliyiz. 28 Ocak günü itibariyle söz konusu oran %7.26 idi.

TCMB, aldığı sert faiz artırımı kararıyla ek parasal sıkılaştırma yapma ihtiyacını ortadan kaldırdı. Gece yarısı gelen kararlarla, sıkılaştırılmış para politikası uygulamasına geçmiş olduk çünkü. Olağanüstü PPK toplantısı yapılacağının duyurulmasıyla beraber 2.39 seviyelerinden 2.26 seviyelerine gerileyen TL/USD kuru, kararların ardından 2.16 civarına kadar geriledi. Faiz artırımı kararıyla, kurun belli bir aralıkta stabilize olması mümkün olacaktır. Önemli olan, kurun gerilemesi değil, kurdaki oynaklığın giderilerek belirsizliğin azaltılmasıdır. Türkiye'nin yapısal koşullarında, kurun olması gereken seviye ve faizle ilişkisi çok derin bir tartışma konusu. Bugün için önemli olan, kurdaki aşırı dalgalanmanın dizginlenmesi. Faiz artırımı bunu sağlayacaktır.

Kur hangi aralıkta stabilize olabilir? Bunu, bugünkü Fed toplantısından sonra konuşmak gerekir. Zira, PPK sonrası fiyatların oturmaya çalışacağı bir geçiş dönemi ile Fed'in varlık alım programına ilişkin olası bir kararına ilişkin beklentilerin üst üste bindiği bir 29 Ocak 2014 günü yaşamaktayız.

Kurdaki düşüşle beraber, ekonominin yönetiliş tarzına ilişkin güvensizlik yaşayan firmalar açık pozisyon kapatmak amacıyla dövize taleplerini bir süre daha güçlü bir şekilde devam ettirebilirler. İzleyerek öğreneceğiz bunu.

Aylarca, faiz lobisi adı verilen hayali bir varlıkla mücadele etti Türkiye. İddianın sahipleri, faiz lobisi üyelerinden birinin dahi adını açıklayamadılar. Böylece, faiz lobisi söylemleri etrafında şekillenen ve siyasileşen bir para politikası tartışması yaşadık. Bu nedenle, TCMB'nin ekonomi politikalarının gerekliliklerini yerine getiremediği düşünüldü. Bu algının güçlenmesi ile beraber, Türk Lirası'ndan kaçış yaşandı. Para politikasının siyasete alet edildiği algısı oluşmasa ve faiz artırımı 2013 yılı içinde gerçekleşebilseydi, dünkü gibi sert bir artışa gerek olmayabilirdi. Yukarıda verdiğim oranlara, 1-2 hamlede ulaşmış olsak, firmalar ve hane halklarının yeni fiyatlara uyum sağlamalarını kolaylaştırmış olabilirdik. Böylece, kurda meydana gelecek yükseliş de çok daha uyum sağlanabilir bir seyir içinde gerçekleşebilirdi.

Türkiye, 2001 krizi sonrasında, merkez bankası bağımsızlığı konusunda çok önemli adımlar atmıştı. Para politikasına ilişkin karar mekanizmalarını siyasetin etki alanından büyük ölçüde çıkarmıştı. Ekonomide hatırlayabildiğim yapılmış son reform buydu. Sonradan gelen süreçte, bu disipline bağlı kalındı. Fakat, son dönemlerde disiplin terk edildi. Önemli bir kazanımı yıllar sonra kaybetmiş olduk.

Sert faiz artırımının etkisiyle yeni kredi kullanımları yavaşlayacaktır. Mevduat faizlerinde artış olacak ve harcamalar yavaşlayacaktır. 2014 yılında zaten temposunu düşürmek istediğimiz tüketim artışı beklenenin üzerinde hız kaybedebilir. Kısaca büyümenin yönü, hedef olan %4'ün altına işaret ediyor. Faiz artmasa ne olacaktı pekiyi? Açık pozisyonları nedeniyle önemli hasar görecek firmaların iflaslarıyla daha kötü bir manzara ile karşılaşacaktık. Hesaplamalarımız var bir kenarda.

Kur, 1.80 civarlarından başlayan ve giderek süratlenen bir yükselişle döviz borcu olan firmaların Türk Lirası cinsinden maliyetlerini artırmıştır. Yeni oluşacak faizlerle, ancak mevcut ticari faaliyetlerini sürdürmeyi amaçlayacaklardır. Dolayısıyla, mali verilerinde bozulmalar oluşacaktır. Bozulan mali verilerin, halka açık olan şirketlerin BİST performanslarına olumsuz yansımaları olabilecektir.

Kurda meydana gelen yükselme, dış ticaret tarafında ihracatı artırıcı etki yapacaktır. Fakat, bu sonuç belli bir gecikmeyle yılın ikinci yarısına doğru yansıyabilir. Zira, ihracat için ithalat yapma zorunluluğu da var. Firma stoklarında, önceden imzalanmış mal alım kontratları nedeniyle yüksek kurlara katlanılarak ithal edilmiş yüksek maliyetli ara malı ve hammaddeler bulunacaktır. Dolayısıyla, bu stok maliyetlerini kavrayacak ihracat ya da iç piyasaya fiyatlarının oluşabilmesi için bir zaman dilimine ihtiyaç olacaktır.

2014'te büyüme, ilk yarıda negatif bölgeye geçebilir. Yılın ikinci yarısında ise, ihracatın destek verdiği bir büyüme görülebilir. Tüketim ve kamu harcamalarının büyümeye destek vermeyeceği varsayımını yaparak yapmaktayım bu öngörüyü. Ancak, büyümeden söz ederken yıl geneli için artık %1.5-2'nin üstünü beklemediğimi de ifade etmem gerekiyor.

Yaşananların küresel nitelikte olduğunu tekrar belirtmek istiyorum. TCMB'nin kararı sonrasında, tüm gelişmekte olan ülkelerin para birimleri belli ölçülerde değer kazandı. Fed'in aldığı ve alacağı kararlarla şekillenmekte olan bir uluslararası sermaye hareketleri yönü var. Kendi tasarruflarıyla büyüyemeyen bizim gibi ülkelerin attığı adımlar dikkatle izleniyor. Fakat Güney Kore, bir Türkiye, Hindistan ya da Brezilya kadar izlenmiyor. Çünkü Güney Kore'nin örneğin Samsung'u var ama hiç enerjisi falan yok. Hani deniyor ya enerji yoksa cari açık verilir diye! Güney Kore'nin cari fazlası $66.6 milyar. Bilmem anlatabildim mi?

Faiz lobisi lakırdılarıyla uğraşacağımıza, 1950'de yardımına koştuğumuz ülkenin $66.6 milyarlık cari fazlasının hikayesine biraz kafa patlatsak nasıl olurduk şimdi acaba?

Fed'in ne yapacağı Güney Kore'nin çok umurunda olmaz ama bizim için çok önemli. Henüz $75 milyarlık seviyede Fed'in aylık varlık alım programı. Bu rakam, sıfıra kadar gidecek. Daha $10 milyarlık azaltımla bu hale geldik. Devamını siz düşün artık. Daha fazla olumsuz şey yazmak istemiyorum.

2014 bir savunma yılıdır bize. Bugünün ilk dakikalarında yapılan, çok kötüye gidişi durdurmak olmuştur. Aksi, çok daha kötüydü.”

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Mali Baskınlık (Fiscal Dominance)

Kamu borcunun yönetimi bir para politikası aracı gibi kullanılabilir mi? Kullanılabileceği yönünde iddiası olan makaleler var. C. Goodhart, R. Sayers, P. Turner ve W.A. Allen gibi iktisatçıların çalışmaları örnekler arasında yer alıyor. Bu sorunun sorulmasına neden olan konu, kamu borcunun yüksekliğinin para politikasını işlemez hale getirdiği bir durumdur. Bu durum, mali baskınlık (fiscal dominance) kavramı altında karşımıza çıkıyor. “Some Unpleasant Monetary Arithmetic” başlıklı Thomas J. Sargent ve Neil Wallace’a ait 1981 yılı makalesi ve Michael Dean Woodford, Eric M. Leeper, Christopher A. Sims gibi isimlerin “The Fiscal Theory of the Price Level” başlığı ile ilintili çalışmaları mali baskınlık kavramının temelinde yer almaktadır. A. Leijonhufvud, ekonominin “belirli limitler” çerçevesinde kendi kendine istikrara dönebildiğini söyler. Büyük Buhran (1929) döneminde belirli limitlerin dışına çıkılmıştır. Büyük Resesyon ile beraber de yine belirli sınırlar aşılmıştır. Bu nedenle, eko

Lascia ch'io Pianga

Alman ve daha sonra İngiliz'dir George Frideric Handel. 1706-1710 yılları arasında İtalya'da yaşar. Floransa, Roma, Napoli ve Venedik'te geçirdiği günlerde İtalyan barok müziğinin Arcangelo Corelli, Alessandro Scarlatti, Domenico Scarlatti, Agostino Steffani gibi önemli temsilcileriyle tanışır. Bu sanatçılarla, İtalyan müziğinin kendi eserlerinde yansımalar bulmasıyla sonuçlanacak etkileşimlerde bulunur. Handel, 1703-1706 yılları arasında Hamburg'ta yaşamıştır. Alman müzik geleneğinin etkisiyle 1705 yılında Almira adlı operasını ilk kez sahneler. 1705'ten sonraki üç yıl içinde üç opera daha besteler ama bu operaların hiçbirine ulaşılamamıştır. Handel'in eserleri, İtalya'ya gidene kadar Alman müzik geleneğinin etkisi altındadır. Dolayısıyla, Almira Alman'dır. 1707 yılında ilk kez sahnelenen Rodrigo, Handel'in ilk İtalyan operası olma özelliğini taşır. Ancak, Rodrigo'daki İtalyan etkisi, Handel'in İtalyan etkisindeki sonraki bestelerine göre

Berlin 1978

Çocukluk yaşlarındaydım ama herşeyi hatırlıyorum. Brandenburg’un önünde, bomboş bir Unter Den Linden Caddesi. Her yer bembeyaz. Berlin karla kaplı. Dondurucu bir soğuk var. Evdeki konuşmaları hatırlıyorum. İtalya’ya mı gitsek? Evet ama İtalya’ya her zaman gidilir. 1968’de, öğrenci iken BASF’te staj yaparken Mannheim’dan Berlin’e gittiğini ve çok enteresan şeyler gördüğünü anlatıyor babam. Ya duvar bir gün yıkılırsa? Bir daha görme şansı bulamayacağımız şeyleri görelim; tarihe tanıklık edelim. “Boşverin şimdi İtalya’yı, Demokratik Almanya adında bir ülke de, bugün orada olan duvar da kalmayacak bir gün” diyor babam bizi Berlin’e götürmek için ısrarlı olurken. İtalya yerinde duruyor nasılsa. Karar veriliyor ve bir kaplumbağa Volkswagen ile Regensburg’tan Berlin’e yola çıkıyoruz. Babam, gördüğümüz herşeyi anlatmaya meraklı ve istekli olduğu için, biz de dinliyoruz kendisini. Yaşıma göre konuların ağır gelip gelmeyeceğini düşünmeden anlatıyor. Gördüklerim ve dinlediklerimden etkileniyo