Ana içeriğe atla

Finansal Serbestleşme ve Gelişmekte Olan Ülkeler

1973 yılında Bretton Woods sisteminin çökmesiyle beraber yaşanan süreçte ilgi gören finansal serbestleşme düşüncesi, 1929’da yaşanan Büyük Buhran sonrası ortaya çıkan Keynesyen yaklaşımlardan uzaklaşma anlamına gelmekteydi. Ancak, finansal serbestleşmenin gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde ortaya koyduğu farklı etkiler söz konusu olmuştur. Teorik düzeyde, finansal serbestleşmeye karşı ortaya çıkan itirazların yanısıra, McKinnon-Shaw yaklaşımı özellikle gelişmekte olan çok sayıda ülke için uyarlanmış ve finansal serbestleşmenin ekonomik büyümeye katkı sunup sunmadığı test edilmiştir.

Finansal serbestleşme tezi, temelinde tasarrufların artması yoluyla yatırımların ve büyümenin olumlu yönde etkilenmesi üzerine görüşlerini inşa etmektedir. Ancak, her ekonominin kendi iç dengeleri ve uluslararası sermaye hareketlerinin etkisi altında yatırım, büyüme, faiz, döviz kuru, enflasyon ve dış ticaret dengesi açısından farklı sonuçlar ortaya koyduğu sonucu çeşitli çalışmalarda ortaya konmaktadır.

Finansal baskılama, Bretton Woods öncesindeki dönemde hem gelişmiş, hem de gelişmekte olan ülkelerde farklı uygulamalar bulmuştur. 1929 yılında yaşanan Büyük Depresyon ve 2. Dünya Savaşı sonrasında, 1970’lerin başlarına kadar geçen süreçte özellikle uluslararası sermayenin finansal serbestleşme politikalarının yoğun olarak hayata geçtiği 1980’lerde olduğu gibi sınırlar ötesinde serbest dolanımı mümkün değildi. Sermaye kontrolleri ve kontrollü kur rejimleri uygulamalarını benimsemiş olan Bretton Woods sistemi altında tasarruf sahipleri sınırlar ötesinde yatırımlarına getiri arayışı içinde olamıyorlardı. Bu nedenle tasarruflar, ait oldukları ülkelerde kalmaktaydı.

Özellikle gelişmekte olan ülkelerde yurt içi finansal serbestleşmenin bir sonucu olarak yabancı sermaye girişlerinin bu ülkelerde yüksek volatilite yarattığı ve bu nedenle yatırımları ve büyümeyi McKinnon-Shaw yaklaşımının ortaya koyduğu üzere olumlu etkilemediği görüşleri önemli tartışmaların nedeni olmuştur.

Gelişmekte olan ülkelerin fiziki sermaye konusundaki alt yapı yetersizliği, ekonomi politikasında istikrarsızlığı ve yetersizliği ve nitelikli insan sermayesi eksikliği sermayenin marjinal veriminin düşük olması sonucunu ortaya koymaktadır. Bu nedenle, gelişmekte olan ülkelerin genel olarak sorunu olan tasarruf yetersizliği, bu ülkelerde yatırımları ve büyümeyi finansal serbestleşme tezinin aksine olumsuz yönde etkileyen sonuçlar dahi ortaya koymaktadır.

Gelişmekte olan ülkelerde marjinal tüketim eğiliminin marjinal tasarruf eğiliminin çok üzerinde olması bu ülkelere yönlenen yabancı sermayenin tasarrufları artırmak yerine pek çok ülkede tüketime yönelik borçlanmayı arttırması sonucunu beraberinde getirmiş ve finansal serbestleşme tezinin beklenen sonuçlarının gerçekleşmediği tespit edilmiştir.

Sermaye hareketleri serbestisinin bir sonucu olarak, gelişmekte olan ülkelere yönelen yabancı sermayenin yöneldiği ülkedeki reel faiz oranını uluslararası ortalama reel faiz oranı ile eşitlenene kadar sürdüreceği yönündeki tezin de gerçekleşmediğine pek çok ülke örneğinde tanıklık edilmiştir. Zira, gelişmiş ve gelişmekte olan ülke ayrımında ortaya çıkan düşük riskli ve riskli ülke profili nedeniyle gelişmekte olan ülkelerden beklenen reel faiz gelişmiş ülkelere göre daha yüksek düzeyde olmuştur. Söz konusu beklenti, gelişmekte olan ülkelerden kaynak çıkışı gerçekleşmesiyle de sonuçlanmıştır.

Uluslararası sermaye hareketlerinin gelişmekte olan ülkelerden göreceli olarak daha yüksek reel faiz talep eden yaklaşımları nedeniyle gelişmekte olan ülkelerin tasarruf açıklarını finanse edebilmek üzere uluslararası sermaye hareketlerine kendilerini bağımlı hale getirmeleri, ekonomilerinin istikrarsızlaşması sürecini de beraberinde getirmiştir.

Uluslararası sermaye hareketlerinin gelişmekte olan ülkelere yönelerek kur düzeylerini düşürmesi ve reel olarak yerli para birimlerini güçlendirici etkiler yapması söz konusu ülkelerde yabancı para cinsinden borçlanma seviyelerini arttırıcı etkiler yapmıştır. Yabancı para cinsinden borçlanma seviyelerinin yükselmesi, gelişmekte olan ülkelerin dış şoklara karşı duyarlığını artırıcı etkiler yapmıştır.

Kaynaklar: 

Arestis, Philip, Asena, Caner: Financial Liberalization and Poverty: Channels of Influence, The Levy Economics Institute of Bard College, Working Paper No: 411, 2004, s. 4.

Balassa, Bela: Financial Liberalization in Developing Countries, Development Economics The World Bank September 1989.

Balassa, Bela: "The Effects of Interest Rates on Savings in Developing Countries" Washington, D.C., World Bank, August 1988, mimeo.

Demirgüç-Kent, Asli, Detragiache, Enrica, Financial Liberalization and Financial Fragility, Policy Research Working Paper Series 1917, The World Bank, 1998.

Diaz-Alejandro, Carlos F.: Good-Bye Financial Repression, Hello Financial Crash, Center Discussion Paper, No. 441, Yale University, Economic Growth Center, New Haven, CT, 1983.

Dornbusch, Rudiger; Goldfajn, Ilan and Valde´s, Rodrigo O.: Currency Crises and Collapses, Brookings Papers on Economic Activity, June 1995, (2), pp. 219–70.

Eichengreen, Barry; Rose, Andrew K., Wyplosz, Charles: Contagious Currency Crises, Centre for Economic Policy Research (London) Discussion Paper No. 1453, August 1996a.

Eschenbach, Felix: Finance And Growth: A Survey Of The Theoretical And Empirical Literature, Tinbergen Institute Discussion Paper TI 2004 – 039/2.

Fry, Maxwell J.: Money, Interest, and Banking in Economic Development, Baltimore, The Johns Hopkins University Press, 1988

Maswana, Jean-Claude: A Test of the Controversial Assumptions in the McKinnon-Shaw Hypothesis versus Neo-Structuralist Propositions, Forum of International Development Studies, 25, 2004.

Kapur, Basant K.: Alternative Stabilization Policies for Less-Developed Economies, Journal of Political Economy, August 1976, pp. 777-95.

Prasad, Eswar, Rogoff, Ken, Wei, Shang-Jin, Kose, Ayhan: Financial Globalization: A Reappraisal, IMF Working Paper, WP/06/189, August 2006.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Mali Baskınlık (Fiscal Dominance)

Kamu borcunun yönetimi bir para politikası aracı gibi kullanılabilir mi? Kullanılabileceği yönünde iddiası olan makaleler var. C. Goodhart, R. Sayers, P. Turner ve W.A. Allen gibi iktisatçıların çalışmaları örnekler arasında yer alıyor. Bu sorunun sorulmasına neden olan konu, kamu borcunun yüksekliğinin para politikasını işlemez hale getirdiği bir durumdur. Bu durum, mali baskınlık (fiscal dominance) kavramı altında karşımıza çıkıyor. “Some Unpleasant Monetary Arithmetic” başlıklı Thomas J. Sargent ve Neil Wallace’a ait 1981 yılı makalesi ve Michael Dean Woodford, Eric M. Leeper, Christopher A. Sims gibi isimlerin “The Fiscal Theory of the Price Level” başlığı ile ilintili çalışmaları mali baskınlık kavramının temelinde yer almaktadır. A. Leijonhufvud, ekonominin “belirli limitler” çerçevesinde kendi kendine istikrara dönebildiğini söyler. Büyük Buhran (1929) döneminde belirli limitlerin dışına çıkılmıştır. Büyük Resesyon ile beraber de yine belirli sınırlar aşılmıştır. Bu nedenle, eko

Lascia ch'io Pianga

Alman ve daha sonra İngiliz'dir George Frideric Handel. 1706-1710 yılları arasında İtalya'da yaşar. Floransa, Roma, Napoli ve Venedik'te geçirdiği günlerde İtalyan barok müziğinin Arcangelo Corelli, Alessandro Scarlatti, Domenico Scarlatti, Agostino Steffani gibi önemli temsilcileriyle tanışır. Bu sanatçılarla, İtalyan müziğinin kendi eserlerinde yansımalar bulmasıyla sonuçlanacak etkileşimlerde bulunur. Handel, 1703-1706 yılları arasında Hamburg'ta yaşamıştır. Alman müzik geleneğinin etkisiyle 1705 yılında Almira adlı operasını ilk kez sahneler. 1705'ten sonraki üç yıl içinde üç opera daha besteler ama bu operaların hiçbirine ulaşılamamıştır. Handel'in eserleri, İtalya'ya gidene kadar Alman müzik geleneğinin etkisi altındadır. Dolayısıyla, Almira Alman'dır. 1707 yılında ilk kez sahnelenen Rodrigo, Handel'in ilk İtalyan operası olma özelliğini taşır. Ancak, Rodrigo'daki İtalyan etkisi, Handel'in İtalyan etkisindeki sonraki bestelerine göre

Marshall Lerner Koşulu ve J Eğrisi

Son aylarda, kurlardaki yükselişin ihracat üzerinde yapacağı olumlu etkiden sıkça söz ediliyor. Türk Lirası’nın yabancı paralar karşısında hızla değer kaybetmesinin Türkiye’nin ihracatına çok olumlu katkı yapacağı dile getiriliyor. Kurlarda görülen yükselişlerin ihracat üzerinde olumlu etkiler yapacağı doğrudur. Ancak, ihracatın sağlayacağı kaynak girişini net olarak görebilmek için ithalat cephesine de bakmak zorundayız. Yani, ihracat artışının bir ülkenin üretim yapısı nedeniyle ithalatı ivmeleyip ivmelemediğini görmek zorundayız. Aksi takdirde, yabancı para cinsinden gelir tarafına bakarken, bu geliri elde etmenin üretim yapısı nedeniyle yol açma olasılığı olan gider tarafına bakmamış oluruz. Her ne kadar ithalat, gelişmiş ülke ekonomilerinde bir kaynak çıkışıysa da, gelişmekte olan ülkelerde büyümenin fonksiyonu olabilmektedir. Diğer bir ifadeyle, gelişmekte olan pek çok ülkenin üretim yapıları nedeniyle ithalat yapmadan büyümeye geçemediği vakalar bulunmaktadır. İhracatın ye