Ana içeriğe atla

Enerji Fiyatları Neden Yükseliyor?

Dünya, Kovid-19 sonrasında açılan küresel ekonominin önümüzdeki günlerde nereye evrileceğini tartışıyor. Tartışmanın odağında, “stagflasyon” kavramı yer alıyor. Stagflasyon, yüksek enflasyon ile eş anlı olarak büyümenin yavaşlaması demek. Bu kavramla dünya ilk kez 1970’lerde karşılaştı. Şimdi, 1970’lerdekine benzer bir stagflasyonist süreç yaşanabilir mi sorusu gündemde. Bu yazıda, bu soruya cevap aramayacağız. Ancak, bu tartışmaya yol açan temel gelişmeye, enerji fiyatları yükselişine odaklanacağız.

Kovid-19 salgını nedeniyle 2020’de, küresel ölçekte arz ve talep çökmüştü. 2021’de ekonomiler açıldı. Talep geri döndü. Ancak, arz yeteri kadar geri dönemedi. Talebin yükseldiği, arzın talebe karşılayamadığı durumda oluşan çıktı açığı nedeniyle yükselen enflasyon sorunu baş gösteriyor.

Gelişmiş ülkelerin merkez bankaları, hedefledikleri yıllık %2’lik enflasyona 2008 krizi sonrasında bir türlü ulaşamıyorlardı. Talep, yeterli değildi. Şimdi ise, yükselen enflasyonun nasıl dizginleneceğini tartışıyorlar. Çünkü, eldeki son verilere göre yıllık enflasyon, ABD’de %5.3, Euro Bölgesi’nde %3.6 ve İngiltere’de %3.2. Bunlar, gelişmiş ülkeler için yüksek enflasyon oranları.

Yükselen enflasyon karşısında merkez bankalarının kullanacakları para politikası araçlarının türü ve dozu enflasyonun nedenine göre değişir. Bugünün dünyasında merkez bankaları, politikalarına ağırlıklı olarak bankacılık sistemi üzerinden etkinlik kazandırıyorlar. Yani, mevduat-kredi dengelerini para politikası araçlarını kullanarak etkiliyorlar ve böylece para arzını kontrol etmek suretiyle parasal istikrar sağlamaya çalışıyorlar. Ancak, enflasyonun mevduat-kredi mekanizması dahilinde oluşan nedenleri dışındaki nedenler karşısında etkinlikleri yok olabiliyor. Nitekim, gelişmiş ülkelerde böyle bir durum yaşanıyor. Yükselen enflasyonun artan taleple ilgili kısmı için merkez bankalarının kullanacakları para politikası araçları var ama enflasyonun arz tarafından gelen nedenleri için enflasyonu düşürmekte nasıl etkinlik sağlayabilirler? Enerji piyasasına dair aşağıda anlatılan gelişmeler, bu soruya cevap sunacaktır sanırım.

Kovid-19 ile beraber tedarik zincirlerinde kopma yaşandı. Durum, arz cephesinde sorunlar oluşmasına yol açtı. Özellikle hammadde ve aramalı imalatında ortaya çıkan aksamalar nihai ürün üreticilerinin üretimlerinde de aksama yarattı. Çip üretimindeki aksamalar, otomotivden bilgisayar üretimine kadar çok sayıda sektörde arz kısıntısı yaşattı. Bazı üretim tesisleri durma noktasına geldi.

Tedarik zincirlerindeki aksamalara lojistik sektöründeki aksamalar eşlik etti. Bir anda artan talebe karşı konteyner taşımacılığı yeterli hizmeti sunamadı. Lojistik sektörü de arz kısıntılarının bir parçası oldu.

Üretimdeki aksamalar, lojistik sektöründeki yetersizlik sert yükselen talep karşısında fiyat artışlarında hızlanmaya neden oldu. Ancak, yükselen enflasyonu daha temelden etkileyen bir başka unsur da çalışmaktaydı: enerji fiyatları artışları. Enerji fiyatları, sektör ayrımı olmaksızın tüm mal ve hizmet üretiminin maliyetlerini etkileme gücüne sahip.

Enerji, başlı başına incelenmesi gereken bir konu başlığı halini aldı. Enerji fiyatları artışı öyle bir noktaya geldi ki, tüm sektörlerde maliyet artışı yaratacak bir unsurun enflasyonu böylesine etkileyecek bir etkiyle devreye girmesi ekonomilerin açılmasıyla yaşadıkları hızlı büyüme performansının aksayabileceğine dair soru işaretlerinin gündeme gelmesine neden oldu. Nitekim, Çin için 2021’in 3. çeyreğinde büyüme yerine daralma senaryoları dahi konuşuluyor. Yani, yükselen bir enflasyon var iken, büyümenin durgunluğa dönmesi olasılığı, yazının başında belirtilen stagflasyon tartışmalarının açılmasının temel nedenini oluşturuyor.

Kovid-19 ile beraber insanlık, felaketi ve çaresizliği hissetti. İklim krizi de bir felaket ve ivme kazanarak insanlığın geleceğine yönelik tehditler oluşturuyor. Kovid-19 krizi ile beraber, çevre ile ilgili konular ve yeşil enerji kullanımı yoğun olarak gündeme geldi. Fosil bazlı olmayan yakıt kullanımıyla enerji üretimine atfedilen önem arttı. Rüzgar, güneş ve hidroelektrik santrallerine yönelimi destekleyen ve fosil yakıt kullanımını kısıtlayan önlemler çok sayıda ülkede ardı ardına açıklanmaya başlandı. Ancak dünya, fosil bazlı olmayan yakıt kullanımıyla enerji üreterek henüz ihtiyacını karşılayabileceği noktada değil.

Rüzgar, güneş ve hidroelektrik santrallerinde, talep karşısında üretimin yetersiz kalmasının hava koşullarıyla ilgili nedenleri de var. Durum, diğer enerji kaynaklarına yönelmeyi zorunlu kıldı. Örneğin, Çin’in enerji üretiminin %20’si ve Latin Amerika’nınkinin %50’si hidroelektrik santrallerinden sağlanmaktayken, kuraklık nedeniyle üretim düştü. Temiz enerji üretiminde benzer hava elverişsizliğinin Avrupa’da rüzgar ile enerji üretmek konusunda yaşandığı bir durum da ayrıca oluştu.

Fosil bazlı olmayan enerji kaynağı yetersizliği nedeniyle çevreye en az zarar veren fosil bazlı yakıt olarak doğalgaz kullanımı öne çıktı. Doğalgaz talebindeki patlama, fiyatları öngörülemeyecek oranda artırdı. Doğalgaz fiyatı, 2021 içinde, %500 oranında artış kaydetti. Böylesine tarihi bir fiyat yükselişinin temiz enerji kaynaklarının yetersizliği ile artan talep dışındaki nedenleri nelerdi?

Ekonomilerin kapalı olduğu dönemde düşen doğalgaz talebi, stok birikimine yol açtı. Ancak, Kuzey Asya ve Avrupa’da son derece soğuk geçen kış ayları boyunca taleple beraber fiyatların da üç kat arttığı gözlemlendi. Bu defa, yaz aylarının Asya’da aşırı sıcak geçmesiyle, doğalgaz talebi yine çok yüksek düzeyde seyretti. Söz konusu hava koşullarıyla eriyen stok, örneğin Avrupa’da tarihi dip seviyelere ulaştı.

AllianceBernstein adlı finansal kuruluşa göre Asya, küresel doğalgaz talebinin %75’ini temsil ediyor. Asya’nın lideri konumunda da Çin bulunuyor. 2021’in ilk yarısında, Çin’in enerji üretimi %16 oranında arttı. Çin’in enerji üretiminin %60’ı kömür kullanılarak gerçekleşiyor. Aynı dönemde, kömür talebinde düşüş gözlemlendi. Sebebi, çevre dostu politikaların süratle devreye girmesi oldu. Ancak, kömürle ilgili gelişmeler daha sonra başka bir yere evrildi.

Avrupa’nın doğalgaz ihtiyacının 1/3’i Rusya tarafından karşılanıyor. Rusya, Avrupa’ya karşı sözleşmelere bağlı edimlerini yerine getiriyor ama spot piyasada ilave doğalgaz satışı gerçekleştirmiyor. Bunun nedeninin, Nord Stream 2 adlı boru hattının bir an önce devreye girmesi için baskı oluşturmak olduğu iddiaları bulunuyor.

Doğalgaz üretiminin önemli ülkelerinden biri de ABD. 2021’in ilk yarısında, üretiminin %10’unu ihraç ederek doğalgaz ihracatını %42 oranında artırmış oldu. Ancak, sert yükselen talep karşısında yine de yetersiz kaldı.

Yoğun olarak doğalgaz ile enerji kullanan çok sayıda sektörde önce doğalgaz arzı yetersizliği, daha sonra da aşırı ölçüde fiyat artışı nedeniyle üretim durma noktasına geldi. Yani, tedarik zincirlerindeki kopma dışında, enerji ile ilgili unsurlar da arz cephesinde kısıntılara neden oldu.

Doğalgazda yaşanan arz ve fiyat baskısı, zorunlu olarak kömüre yöneliş başlattı ve kömür fiyatları da dünya genelinde süratli olarak arttı.

2021’in başından bu yana petrol fiyatları %50’nin üzerinde artış kaydetti. Hem 2020 yılının tarihi dip seviyesinden toparlanan, hem de aniden artan taleple artan fiyatlar enflasyonun diğer enerji kaynakları ile beraber önemli belirleyicilerinden oldu.

Tedarik zincirlerindeki aksaklıklar ile beraber enerji fiyatlarının kısa vadede düşmesi olası gözükmüyor. Arz yanlı aksamaları gidermek merkez bankalarının işi değil. Dolayısıyla, arz yanlı aksamalarda para politikası araçları işe yaramayacaktır. Merkez bankaları, talep kaynaklı enflasyonu dizginleyebilir ki buna da ihtiyaç var.

Ekonomiler sert sıçrayışlarla açıldı. Ancak, enerji fiyatları artışı kaynaklı enflasyon bu sıçrayışı önemli ölçüde sekteye uğratabilir.

Kaynaklar:

Oil hits three-year high after OPEC+ sticks to output plan (cnbc.com)

Natural-gas prices are spiking around the world | The Economist

Opinion | A Scary Energy Winter Is Coming. Don’t Blame the Greens. - The New York Times (nytimes.com)

Is the world economy going back to the 1970s? | The Economist

Yorumlar

  1. Bizdeki talep yönlü bir eflasyon...bu da olumsuz etkiliyor piyasayı.. durgunluğa doğru gidiyoruz..resesyon..geldi ..umarım stagflasyon olmaz..o da olursa beklentileri nasıl yonetmemiz gerektiği sizden bekliyorum değerli yorumlarınız ışığında..

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Mali Baskınlık (Fiscal Dominance)

Kamu borcunun yönetimi bir para politikası aracı gibi kullanılabilir mi? Kullanılabileceği yönünde iddiası olan makaleler var. C. Goodhart, R. Sayers, P. Turner ve W.A. Allen gibi iktisatçıların çalışmaları örnekler arasında yer alıyor. Bu sorunun sorulmasına neden olan konu, kamu borcunun yüksekliğinin para politikasını işlemez hale getirdiği bir durumdur. Bu durum, mali baskınlık (fiscal dominance) kavramı altında karşımıza çıkıyor. “Some Unpleasant Monetary Arithmetic” başlıklı Thomas J. Sargent ve Neil Wallace’a ait 1981 yılı makalesi ve Michael Dean Woodford, Eric M. Leeper, Christopher A. Sims gibi isimlerin “The Fiscal Theory of the Price Level” başlığı ile ilintili çalışmaları mali baskınlık kavramının temelinde yer almaktadır. A. Leijonhufvud, ekonominin “belirli limitler” çerçevesinde kendi kendine istikrara dönebildiğini söyler. Büyük Buhran (1929) döneminde belirli limitlerin dışına çıkılmıştır. Büyük Resesyon ile beraber de yine belirli sınırlar aşılmıştır. Bu nedenle, eko

Lascia ch'io Pianga

Alman ve daha sonra İngiliz'dir George Frideric Handel. 1706-1710 yılları arasında İtalya'da yaşar. Floransa, Roma, Napoli ve Venedik'te geçirdiği günlerde İtalyan barok müziğinin Arcangelo Corelli, Alessandro Scarlatti, Domenico Scarlatti, Agostino Steffani gibi önemli temsilcileriyle tanışır. Bu sanatçılarla, İtalyan müziğinin kendi eserlerinde yansımalar bulmasıyla sonuçlanacak etkileşimlerde bulunur. Handel, 1703-1706 yılları arasında Hamburg'ta yaşamıştır. Alman müzik geleneğinin etkisiyle 1705 yılında Almira adlı operasını ilk kez sahneler. 1705'ten sonraki üç yıl içinde üç opera daha besteler ama bu operaların hiçbirine ulaşılamamıştır. Handel'in eserleri, İtalya'ya gidene kadar Alman müzik geleneğinin etkisi altındadır. Dolayısıyla, Almira Alman'dır. 1707 yılında ilk kez sahnelenen Rodrigo, Handel'in ilk İtalyan operası olma özelliğini taşır. Ancak, Rodrigo'daki İtalyan etkisi, Handel'in İtalyan etkisindeki sonraki bestelerine göre

Berlin 1978

Çocukluk yaşlarındaydım ama herşeyi hatırlıyorum. Brandenburg’un önünde, bomboş bir Unter Den Linden Caddesi. Her yer bembeyaz. Berlin karla kaplı. Dondurucu bir soğuk var. Evdeki konuşmaları hatırlıyorum. İtalya’ya mı gitsek? Evet ama İtalya’ya her zaman gidilir. 1968’de, öğrenci iken BASF’te staj yaparken Mannheim’dan Berlin’e gittiğini ve çok enteresan şeyler gördüğünü anlatıyor babam. Ya duvar bir gün yıkılırsa? Bir daha görme şansı bulamayacağımız şeyleri görelim; tarihe tanıklık edelim. “Boşverin şimdi İtalya’yı, Demokratik Almanya adında bir ülke de, bugün orada olan duvar da kalmayacak bir gün” diyor babam bizi Berlin’e götürmek için ısrarlı olurken. İtalya yerinde duruyor nasılsa. Karar veriliyor ve bir kaplumbağa Volkswagen ile Regensburg’tan Berlin’e yola çıkıyoruz. Babam, gördüğümüz herşeyi anlatmaya meraklı ve istekli olduğu için, biz de dinliyoruz kendisini. Yaşıma göre konuların ağır gelip gelmeyeceğini düşünmeden anlatıyor. Gördüklerim ve dinlediklerimden etkileniyo