Ana içeriğe atla

Finansal Baskılama (Financial Repression)

Ekonomi politikalarının yönetimi ve politika tercihleri konusunda 1929 Buhranı ve 2. Dünya Savaşı sonrasında ortaya çıkan Bretton Woods Sistemi altında yaşanan ve 1970’lere kadar gelişen süreç ile 1970’lerden sonra gelişen süreç önemli farklılıklar göstermiştir. 1970’ler öncesinde finansal baskılama adı verilen yöntemler ile ağır bir ekonomik buhran ve savaş sürecinden çıkan ülkelerin ağır borç sorunlarının hafifletilmesi amaçlanmıştır.

1970’lerin başında Bretton Woods sisteminin sona ermesiyle finansal baskılama yöntemleri yerine finansal serbestleşme yöntemlerinin uygulanması gerektiğini ortaya koyan görüşler ortaya çıkmıştır.

Finansal baskılama uygulanan dönemde özel fonların önemli ölçüde kamu kesimi tarafından kullanılmış olması, finansal piyasaların ekonomilerdeki ağırlığının günümüz ekonomik yapılarına göre daha düşük düzeyde olması ve fon piyasası fiyatlarının kamu kesimi tarafından baskılanması parasal aktarım mekanizmasının finansal baskılama çerçevesinde analizini bu çalışmanın sınırlarının dışına çıkarmaktadır. Ancak, finansal serbestleşmenin gerekçelerini tarihsel süreç çerçevesinde anlamlandırabilmek amacıyla finansal baskılamanın tanımlanması gerekmektedir. 1929 Buhranı ve 2. Dünya Savaşı sonrası dönemin Bretton Woods sisteminin beraberinde getirdiği kısıtlayıcı regülasyonlar içerdiğinin altını da ayrıca çizmek gerekmektedir.

Parasal aktarım mekanizmasının hangi kanalının hangi etkinlikte çalıştığı ülkeden ülkeye değişen ekonomik yapıların ortaya koyduğu koşullar tarafından belirlenmektedir.

Parasal aktarım mekanizmasının etkinliği temel olarak aşağıdaki unsurlar tarafından belirlenmektedir: 

1.    Finansal piyasaların serbestliğinin ve derinliğinin düzeyi

2.    Döviz kuru rejimi

3.    Enflasyon düzeyi ve parasal istikrara yönelik politika uygulamaları

4.    Gelişmekte olan ülkeler için dolarizasyonun düzeyi

Bu çalışmada parasal aktarım mekanizmasının etkinliği finansal serbestleşme sonrasında ortaya çıkan dönemin koşulları çerçevesinde ele alınmaktadır.

Finansal baskılama, kamu borcunun düşürülmesinin dolaylı bir yolu olarak kullanılmıştır. Finansal baskılama dönemi, reel faiz oranlarını negatif düzeylerde tutarak kamu kesimi borçlanmasının maliyetini düşürmek suretiyle kamu kesimi borcunun milli gelire oranını düşürme işlevini yerine getirmiştir.

Farklı ülkelerde, farklı ölçeklerde uygulamaları tespit edilmiş olan finansal baskılama yöntemleri aşağıdaki sıralama çerçevesinde özetlenebilir (Reinhart ve Sbrancia, 2011): 

1.    Faiz Tavanı Uygulaması

Faiz tavanı, doğrudan merkezi otoritenin kuralları çerçevesinde hem mevduat, hem de kredi oranları için uygulanabilmektedir. Bankacılık sisteminin sağladığı kredilerin yanısıra, bono ve tahvil piyasasında gerçekleşen kupon ödemeleri üzerinde de faiz oranı tavanı uygulanabilmektedir. Diğer bir faiz tavanı uygulaması, merkez bankalarının bağımsızlığının olmadığı koşullarda merkez bankalarının merkezi otorite tarafından belirli bir faiz oranı hedeflemesi uygulamasına geçirilmesi olarak da görülmüştür.

2.    Kamu Kesimine Yönelik Kaynak Yaratacak Önlemler

Sermaye kontrolleri ve serbest olmayan kur rejimi uygulamaları ile finansal kurumların ve bireysel yatırımcıların portföy tercihlerinin sadece kamu kaynağı olarak kullanımına yönlendirilmesi özellikle Bretton Woods sistemi içinde rastlanmış bir uygulamadır.

Bankacılık sistemine yönelik yüksek oranlı ve bankalar için herhangi bir getirisi olmayan bir zorunlu karşılık uygulamaları (reserve requirements) da kamu kesimine yönelik kaynak aktarımı sağlayan yöntemlerden biri olarak kullanılmıştır.

Kurumların varlık portföylerinde belirli oranlarda kamu borçlanma araçları bulundurmaları yönündeki mevzuat uygulamaları da kamu kesiminin zorunlu olarak finansmanı olarak kullanılmış yöntemlerden biri olmuştur.

Hisse senetleri işlemlerine vergi salınması yöntemi de özel sektör hisselerine yatırım yapılmasını caydırıcı bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu yolla, tasarruf sahiplerinin kamu borçlanma araçlarına yönelerek kamu kesimini finanse etmek durumunda olmaları da bir finansal baskılama yöntemidir.

Hisse senedi piyasasında vergi uygulamasına benzer şekilde, altın alımı ve satımı işlemlerine yönelik yasaklar da tasarruf sahipleri açısından kamu kesiminin finanse edilmesini zorunlu kılan bir uygulama olarak görülmüştür.

Tasarruf sahiplerinin portföylerinde kamu borçlanma araçları tutmalarını özendiren ya da mevzuat ile zorunlu kılan politikalar kamu borçlanmasının likidasyonunu (liquidation effect) sağlamaya yönelik uygulamalardı (Reinhart ve Sbrancia, 2011). 

3.    Diğer Finansal Baskılama Yöntemleri

Yukarıdaki 2 madde dışında kalan uygulamalar olarak bankaların ya da diğer finansal kuruluşların doğrudan kamu kesimi müdahalesiyle satın alınması ya da yönetilmesi de bugüne kadar rastlanmış finansal baskılama yöntemleri arasındadır. Ayrıca, finans sektöründe yatırım yapılmasına yönelik kısıtlamalar ya da kredilerin doğrudan kamu kesimi tarafından seçilmiş bazı sektörlere yönlendirilmesi de finansal piyasalar üzerindeki baskı yöntemleridir.

Kaynaklar:

Diaz-Alejandro, Carlos F.: Good-Bye Financial Repression, Hello Financial Crash, Center Discussion Paper, No. 441, Yale University, Economic Growth Center, New Haven, CT, 1983.

Reinhart, Carmen M., Sbrancia, M. Belen: The Liquidation of Government Debt, Peterson Institute for International Economics working paper, April 2011.

Reinhart, Carmen, Tokatlidis, Ioannis: “Before and After Financial Liberalization”, MPRA Paper No: 6986, 2005, s. 3.

Reinhart, Carmen M., Ve´gh, Carlos A.: Do Exchange Rate-Based Inflation Stabilizations Sow the Seeds of Their Own Destruction?, Mimeo, International Monetary Fund, 1996.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Mali Baskınlık (Fiscal Dominance)

Kamu borcunun yönetimi bir para politikası aracı gibi kullanılabilir mi? Kullanılabileceği yönünde iddiası olan makaleler var. C. Goodhart, R. Sayers, P. Turner ve W.A. Allen gibi iktisatçıların çalışmaları örnekler arasında yer alıyor. Bu sorunun sorulmasına neden olan konu, kamu borcunun yüksekliğinin para politikasını işlemez hale getirdiği bir durumdur. Bu durum, mali baskınlık (fiscal dominance) kavramı altında karşımıza çıkıyor. “Some Unpleasant Monetary Arithmetic” başlıklı Thomas J. Sargent ve Neil Wallace’a ait 1981 yılı makalesi ve Michael Dean Woodford, Eric M. Leeper, Christopher A. Sims gibi isimlerin “The Fiscal Theory of the Price Level” başlığı ile ilintili çalışmaları mali baskınlık kavramının temelinde yer almaktadır. A. Leijonhufvud, ekonominin “belirli limitler” çerçevesinde kendi kendine istikrara dönebildiğini söyler. Büyük Buhran (1929) döneminde belirli limitlerin dışına çıkılmıştır. Büyük Resesyon ile beraber de yine belirli sınırlar aşılmıştır. Bu nedenle, eko

Lascia ch'io Pianga

Alman ve daha sonra İngiliz'dir George Frideric Handel. 1706-1710 yılları arasında İtalya'da yaşar. Floransa, Roma, Napoli ve Venedik'te geçirdiği günlerde İtalyan barok müziğinin Arcangelo Corelli, Alessandro Scarlatti, Domenico Scarlatti, Agostino Steffani gibi önemli temsilcileriyle tanışır. Bu sanatçılarla, İtalyan müziğinin kendi eserlerinde yansımalar bulmasıyla sonuçlanacak etkileşimlerde bulunur. Handel, 1703-1706 yılları arasında Hamburg'ta yaşamıştır. Alman müzik geleneğinin etkisiyle 1705 yılında Almira adlı operasını ilk kez sahneler. 1705'ten sonraki üç yıl içinde üç opera daha besteler ama bu operaların hiçbirine ulaşılamamıştır. Handel'in eserleri, İtalya'ya gidene kadar Alman müzik geleneğinin etkisi altındadır. Dolayısıyla, Almira Alman'dır. 1707 yılında ilk kez sahnelenen Rodrigo, Handel'in ilk İtalyan operası olma özelliğini taşır. Ancak, Rodrigo'daki İtalyan etkisi, Handel'in İtalyan etkisindeki sonraki bestelerine göre

Marshall Lerner Koşulu ve J Eğrisi

Son aylarda, kurlardaki yükselişin ihracat üzerinde yapacağı olumlu etkiden sıkça söz ediliyor. Türk Lirası’nın yabancı paralar karşısında hızla değer kaybetmesinin Türkiye’nin ihracatına çok olumlu katkı yapacağı dile getiriliyor. Kurlarda görülen yükselişlerin ihracat üzerinde olumlu etkiler yapacağı doğrudur. Ancak, ihracatın sağlayacağı kaynak girişini net olarak görebilmek için ithalat cephesine de bakmak zorundayız. Yani, ihracat artışının bir ülkenin üretim yapısı nedeniyle ithalatı ivmeleyip ivmelemediğini görmek zorundayız. Aksi takdirde, yabancı para cinsinden gelir tarafına bakarken, bu geliri elde etmenin üretim yapısı nedeniyle yol açma olasılığı olan gider tarafına bakmamış oluruz. Her ne kadar ithalat, gelişmiş ülke ekonomilerinde bir kaynak çıkışıysa da, gelişmekte olan ülkelerde büyümenin fonksiyonu olabilmektedir. Diğer bir ifadeyle, gelişmekte olan pek çok ülkenin üretim yapıları nedeniyle ithalat yapmadan büyümeye geçemediği vakalar bulunmaktadır. İhracatın ye