Ana içeriğe atla

Finansal Serbestleşme Tezine Teorik İtirazlar

McKinnon-Shaw yaklaşımına ilişkin destekleyici görüşler Kapur (1976), Galbis (1977), Mathieson (1980) ve Fry (1988) tarafından kaleme alınmıştır. Ancak, söz konusu görüşlerin McKinnon-Shaw yaklaşımına temel kavramlar açısından önemli katkıları olmamıştır. Buna karşın, Mc-Kinnon Shaw yaklaşımına farklı iktisadi okullardan eleştiriler gelmiştir (Bela Balassa, 1989).

Neo-Keynesyen Yaklaşım

Neo-Keynesyen yaklaşıma göre, tasarrufların artışı faiz oranına değil, gelire bağlıdır. Diğer bir ifadeyle tasarruf, gelir düzeyinin fonksiyonudur. Bu nedenle, McKinnon-Shaw yaklaşımının benimsediği tasarrufun faiz oranının fonksiyonu olduğu görüşüne Neo-Keynesyen yaklaşım itiraz etmektedir.

Neo-Keynesyen yaklaşım, faiz oranı ile yatrımlar arasında ters bir orantı olduğunu ve reel faizlerde görülecek artışın yatırımları olumsuz etkileyeceğini ileri sürmektedir.

Gelişmekte olan ülkelerde, finansal kaynakların yeterli miktarda varlığı yatırımların artması ve bu nedenle büyümenin olumlu yönde etkilenmesi için yeterli değildir. Etkili fonlama yapılabilmesi için gerekli koşulların yaratılması, ödünç verilebilir fonların yatırımlara yönlendirilmesi ile büyüme sağlamasa için zorunludur. Gelişmekte olan ülkelerde finansal istikrarsızlıklar, etkin fonlama olanaklarını daraltıcı etkiler yapabilmektedir.

Neo-Keynesyen yaklaşıma göre, yükselen reel faiz ancak risk düzeyi yüksek olan projelere fon arz etdebilmesini mümkün kılacak ve risk düzeyi düşük olan projeler fonlanma olanağı bulamayacaklardır. Kredi arz eden finansal kuruluşlar asimetrik bilgiye (assimetric information) sahip olduklarından, yüksek riskli projelerin finansmanı ile yanlış kredi tercihlerinde (adverse selection) bulunabileceklerdir. Asimetrik bilginin olduğu kredi piyasasında etkin ödünç verilebilir fon tahsisi mümkün olamayacaktır. Dolayısıyla, McKinnon-Shaw yaklaşımının finansal serbestleşme için savunduğu koşullar yatırım artışı ve olumlu ekonomik büyüme için yeterli değildir.

Yeni Yapısalcı Yaklaşım

Yeni Yapısalcı yaklaşım, McKinnon-Shaw yaklaşımını gelişmekte olan ülkeler cephesinden işletme sermayesinin finansmanı odağında eleştirmektedir. Yeni Yapısalcı yaklaşımda, gelişmekte olan ülkelerde işletme sermayesi ağırlıklı olarak borçlanma ile finanse edilmektedir. Faiz oranlarında meydana gelecek artışlar, firmaların borçlanma maliyetlerini olumsuz yönde etkileyecektir. Firmalar, artan finansal maliyetlerini satış fiyatlarına yansıtarak enflasyonist baskıların oluşmasına neden olacaktır.

Enflasyonist baskıların oluşmasıyla beraber reel ücretlerde düşüş meydana gelecektir. Bu da, toplam talebin düşmesinde etkili olacaktır.

Gelişmekte olan ülkelerde arz esnekliği gelişmiş ülkelerdeki gibi yüksek olmadığı için, finansman maliyetleri ile gelişecek olan arz şokuna talep yetersizliği de eklenince hem enflasyonist bir süreç oluşacak, hem de talep yetersizliği ile beraber stagflasyonist bir süreç meydana gelecektir.

Yeni Yapısalcı yaklaşım, gelişmekte olan ülkelerde resmi ve gayrıresmi kredi piyasalarının varlığına da ayrıca dikkat çekmektedir. Gelişmekte olan ülkelerde gayrıresmi kredi kuruluşları rezerv yükümlülüklerine sahip olmadıkları için kaynakların etkin dağılımında önemli rol oynayabilmektedir. Faiz oranlarının yükselmesi ile beraber mevduatın gayrıresmi kredi sektöründen resmi kredi sektörüne kaymasıyla ödünç verilebilir fonlar miktarında oluşacak daralma ile büyüme üzerinde olumsuz etkiler görülebilecektir.

Yeni Yapısalcı yaklaşımda, finansal serbestleşme ilk evrede başarılı olsa dahi, daha sonraki aşamalarda istikrarsız bir yapı oluşacaktır. Bu nedenle, yatırım kararlarının gelişmekte olan ülkelerde merkezi otorite tarafından yönlendirilmesi kaynak dağılımın etkinliği ve büyümenin sürdürülebilirliği açısından daha uygundur. Diğer bir ifadeyle, gelişmekte olan ülkelede kontrollü bir finansal baskılamanın yatırımlar ve büyüme açsından olumlu sonuçları olabileceği tezi savunulmaktadır.

Kaynaklar:

Cecchetti, Stephen G., Kharroubi, Enisse: Why Does Financial Sector Growth Crowd Out Real Economic Growth?, BIS Working Papers No 490.

Diaz-Alejandro, Carlos F.: Good-Bye Financial Repression, Hello Financial Crash, Center Discussion Paper, No. 441, Yale University, Economic Growth Center, New Haven, CT, 1983.

Dornbusch, Rudiger; Goldfajn, Ilan and Valde´s, Rodrigo O.: Currency Crises and Collapses, Brookings Papers on Economic Activity, June 1995, (2), pp. 219–70.

Eichengreen, Barry; Rose, Andrew K., Wyplosz, Charles: Contagious Currency Crises, Centre for Economic Policy Research (London) Discussion Paper No. 1453, August 1996a.

Fama, E.F.: Efficient capital markets: A review of theory and empirical work, Journal of Finance, 25 (2), 383–417, 1970.

Fry, Maxwell J.: Money, Interest, and Banking in Economic Development, Baltimore, The Johns Hopkins University Press, 1988

Maswana, Jean-Claude: A Test of the Controversial Assumptions in the McKinnon-Shaw Hypothesis versus Neo-Structuralist Propositions, Forum of International Development Studies, 25, 2004.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Mali Baskınlık (Fiscal Dominance)

Kamu borcunun yönetimi bir para politikası aracı gibi kullanılabilir mi? Kullanılabileceği yönünde iddiası olan makaleler var. C. Goodhart, R. Sayers, P. Turner ve W.A. Allen gibi iktisatçıların çalışmaları örnekler arasında yer alıyor. Bu sorunun sorulmasına neden olan konu, kamu borcunun yüksekliğinin para politikasını işlemez hale getirdiği bir durumdur. Bu durum, mali baskınlık (fiscal dominance) kavramı altında karşımıza çıkıyor. “Some Unpleasant Monetary Arithmetic” başlıklı Thomas J. Sargent ve Neil Wallace’a ait 1981 yılı makalesi ve Michael Dean Woodford, Eric M. Leeper, Christopher A. Sims gibi isimlerin “The Fiscal Theory of the Price Level” başlığı ile ilintili çalışmaları mali baskınlık kavramının temelinde yer almaktadır. A. Leijonhufvud, ekonominin “belirli limitler” çerçevesinde kendi kendine istikrara dönebildiğini söyler. Büyük Buhran (1929) döneminde belirli limitlerin dışına çıkılmıştır. Büyük Resesyon ile beraber de yine belirli sınırlar aşılmıştır. Bu nedenle, eko

Lascia ch'io Pianga

Alman ve daha sonra İngiliz'dir George Frideric Handel. 1706-1710 yılları arasında İtalya'da yaşar. Floransa, Roma, Napoli ve Venedik'te geçirdiği günlerde İtalyan barok müziğinin Arcangelo Corelli, Alessandro Scarlatti, Domenico Scarlatti, Agostino Steffani gibi önemli temsilcileriyle tanışır. Bu sanatçılarla, İtalyan müziğinin kendi eserlerinde yansımalar bulmasıyla sonuçlanacak etkileşimlerde bulunur. Handel, 1703-1706 yılları arasında Hamburg'ta yaşamıştır. Alman müzik geleneğinin etkisiyle 1705 yılında Almira adlı operasını ilk kez sahneler. 1705'ten sonraki üç yıl içinde üç opera daha besteler ama bu operaların hiçbirine ulaşılamamıştır. Handel'in eserleri, İtalya'ya gidene kadar Alman müzik geleneğinin etkisi altındadır. Dolayısıyla, Almira Alman'dır. 1707 yılında ilk kez sahnelenen Rodrigo, Handel'in ilk İtalyan operası olma özelliğini taşır. Ancak, Rodrigo'daki İtalyan etkisi, Handel'in İtalyan etkisindeki sonraki bestelerine göre

Berlin 1978

Çocukluk yaşlarındaydım ama herşeyi hatırlıyorum. Brandenburg’un önünde, bomboş bir Unter Den Linden Caddesi. Her yer bembeyaz. Berlin karla kaplı. Dondurucu bir soğuk var. Evdeki konuşmaları hatırlıyorum. İtalya’ya mı gitsek? Evet ama İtalya’ya her zaman gidilir. 1968’de, öğrenci iken BASF’te staj yaparken Mannheim’dan Berlin’e gittiğini ve çok enteresan şeyler gördüğünü anlatıyor babam. Ya duvar bir gün yıkılırsa? Bir daha görme şansı bulamayacağımız şeyleri görelim; tarihe tanıklık edelim. “Boşverin şimdi İtalya’yı, Demokratik Almanya adında bir ülke de, bugün orada olan duvar da kalmayacak bir gün” diyor babam bizi Berlin’e götürmek için ısrarlı olurken. İtalya yerinde duruyor nasılsa. Karar veriliyor ve bir kaplumbağa Volkswagen ile Regensburg’tan Berlin’e yola çıkıyoruz. Babam, gördüğümüz herşeyi anlatmaya meraklı ve istekli olduğu için, biz de dinliyoruz kendisini. Yaşıma göre konuların ağır gelip gelmeyeceğini düşünmeden anlatıyor. Gördüklerim ve dinlediklerimden etkileniyo