Ana içeriğe atla

Asya’da Ticaret ve Uluslararası İlişkiler Savaşları

Asya'da sular sürekli sıcak. Ancak, son haftaların gelişmeleriyle kaynama noktasına geldi dense yeridir. Asya’yı, küresel ticaretin kurallarının gelecekte nasıl şekilleneceğini öngörebilmek için analiz etmek gerekiyor. Asya’da yer almayan ve hiçbir ticari birliğin parçası olmayan ülkeler için Asya’dan çıkarılacak dersler var. Dünya ticaretinin iki devi Çin ve ABD’nin uluslararası ilişkiler ile beraber ticaret savaşları en fazla ve artan yoğunlukta Asya’da yaşanıyor.

ABD ve İngiltere, Avustralya ile nükleer güçle çalışan en az sekiz adet denizaltı satışı için 15 Eylül 2021’de AUKUS adlı bir antlaşma imzaladı. Fransa'nın da Avustralya’ya denizaltı satışı konusunda bir antlaşması bulunmaktaydı. Fransa’nın antlaşması iptal edildi. Durum, Fransa için küçük düşürücü oldu. Emmanuel Macron, Washington ve Canberra büyükelçilerini geri çekti. Ancak, diplomatik kriz birkaç gün içinde aşıldı.

Avustralya, Kovid-19 virüsünün Çin'deki bir laboratuvarda üretilip üretilmediğini araştırmak üzere bir çalışma başlatmıştı. Bunun üzerine Çin, Avustralya'dan gerçekleşen çok sayıda malın ithalatına resmi olmayan bir ambargo uygulamaya başladı. Gerginleşen Çin-Avustralya ilişkileri karşısında ABD, meydanı Çin’e bırakmamak için diplomatik ve ekonomik bir çaba içinde.

Asya’daki politik ve ticari oluşumlar bir hayli karmaşık ilişkiler yumağı sunuyor. ABD ile Çin arasında küresel bir hegemonya savaşı söz konusu.

15 Eylül’de AUKUS imzalandıktan sonra Çin, 16 Eylül 2021 itibarıyla Comprehensive and Progressive Agreement for Trans-Pacific Partnership (CPTPP) üyeliği için başvuruda bulundu. Söz konusu ticaret antlaşmasının önceki adı olan Trans-Pacific Partnership (TPP) Barack Obama tarafından ABD'nin Asya'da Çin'e karşı ticaret silahını kullanmasının bir stratejisi olarak önemsenmişti. Ancak, TPP ya da ismi değişmiş haliyle CPTTP henüz uygulamaya girmedi.

TPP'nin temelleri 2005 yılına uzanıyor. Brunei, Şili, Yeni Zellanda ve Singapur'un 2005'te imzaladıkları ticaret antlaşmasına George W. Bush, Avustralya, Vietnam ve Peru'yu da dahil ederek 2008'de antlaşmanın kapsamını genişletmeyi hedefledi. Zaman içinde sürece Kanada, Japonya, Malezya ve Meksika da dahil oldu. 2009'dan itibaren Barack Obama süreci devam ettirdi. ABD'nin Asya-Pasifik Bölgesi'nin bir gücü olduğunu belirtti. 19 adet zirve sonunda görüşmeler, 2016'da sonuçlandı; imzalar atıldı. Ancak, Trump iktidarı antlaşmayı 2017'de terk etti. ABD, TPP’nin diğer üyeleri nezdinde güven erozyonuna uğradı. TPP’nin CPTPP’ye dönüşmesi Japonya ve Avustralya’nın 2018 yılındaki yoğun çabalarıyla gerçekleşti.

Asya’daki ticari antlaşmaların temeli 1967’de Association of Southeast Asian Nations (ASEAN) oluşumuna uzanıyor. Bangkok Deklarasyonu ile Endonezya, Malezya, Filipinler, Singapur ve Tayland kurucu ülkeler oluyor. Daha sonra, Brunei, Vietnam, Laos, Myanmar ve Kamboçya da ASEAN’a dahil oluyor. Kasım 2020’de, 10 tane ASEAN ülkesine Çin, Güney Kore, Japonya, Avustralya ve Yeni Zelanda da dahil olarak The Regional Comprehensive Economic Partnership (RCEP) adlı oluşumu hayata geçirdiler.

CPTPP’te Çin yok ama dahil olmak için başvurusu var. ABD’nin CPTPP’ye dahil olmak için henüz başvurusu bulunmuyor. Çin’in CPTPP üyeliği bugün için hiç olası gözükmüyor. 16 Eylül 2021 tarihli başvuru, 15 Eylül 2021 tarihli AUKUS’a karşı politik bir cevap niteliği taşıyor. Çin’in hemen ardından, Tayvan’ın da CPTPP üyeliğine başvuruda bulunması anlamlı.

RCEP içinde Çin var ama ABD yok. CPTPP ve RCEP üyesi ülkelere bakıldığında, RCEP’in güney Asya ağırlıklı ülkelerde oluştuğu, CPTPP’nin ise Kuzey ve Latin Amerika ülkelerinden de üye aldığı dikkat çekiyor. Kapsadıkları coğrafi alanda farklılık var.

Yukarıda değinilen ticari ve güvenlikle ilgili antlaşmaların yanında İngilizce konuşan ülkeler ABD, İngiltere, Kanada, Yeni Zelanda ve Avustralya’nın üyesi olduğu Five Eyes (FVEY) antlaşması bulunuyor. Amaç, bölgede istihbarat paylaşımında bulunmak. FYEY’in temelleri Winston Churchill’in 1946’daki meşhur Demir Perde Konuşması’na kadar uzanıyor.

Güvenlikle ilgili bir diğer oluşumun adı Quadrilateral Security Dialogue (QUAD). 2007’de, Japonya başbakanı Shinzo Abe oluşumu tetikliyor. Üyeleri, ABD, Avustralya, Hindistan ve Japonya. Her ne kadar, bir süre için dağılma noktasına geldiyse de, oluşum yeniden canlanma sürecinde. QUAD da Çin karşısında askeri ve politik bir işbirliğini amaçlıyor.

Asya’daki rekabete ticaretin rakamları üzerinden bakacak olursak, Çin’in ABD’ye göre bölgede çok daha ağır bastığı ortaya çıkıyor. Çin’in Doğu Asya ve Pasifik ülkelerinden ithalatı ABD’ninkinin 4 katından fazla, ihracatı ise 3 katına yakın.

RCEP, dünya nüfusunun 1/3’ü ve dünyanın milli gelir toplamının %29’u anlamına geliyor. Böylece, ABD, Kanada ve Meksika arasındaki ticaret antlaşması ile Avrupa Birliği’nin (AB) toplamından daha büyük bir yapı temsil ediliyor. The Peterson Institute for International Economics (PIIE) tarafından 2020’de yapılan bir çalışmaya göre RCEP’in küresel milli gelire 2030’a kadar yılda $186 milyar katkı sağlaması beklenmekte. Üye ülkelerin yıllık büyüme hızına katkısı ise %0.2 olarak hesaplanmış.

TPP’nin küresel ekonominin %40’ını kapsaması planlanmaktaydı. Küresel ekonominin yarısına yakın bir bölümünü temsil eden ticaret antlaşmasının ABD’ye Asya-Pasifik’te ticarette, yatırımlarda yayılma şansı verecekti. Büyüme ve istihdamda önemli faydalar sağlayacaktı.

ABD’nin küresel ve bölgesel ticaret paktlarına mesafeli olmasının temel nedeni 1994 tarihli North American Free Trade Agreement (NAFTA) oluşumunun ABD için istihdam kaybı ile sonuçlanmış olması. Ticaret küreselleştikçe karmaşıklaştı ve potansiyel ticaret paktlarının ülkelerin menfaatlerine olan ve olmayan yönlerini doğru analiz edebilmek son derece zor bir hale geldi.

CPTPP, RCEP’e göre çok daha geniş kapsamlı ve aynı zamanda derinliği olan konuları ele alıyor. PIIE tarafından 2019’da yapılan bir çalışmaya göre, CPTPP’nin küresel milli gelire yıllık katkısının $147 milyar olması bekleniyor. CPTPP’ye Çin’in de dahil olması durumunda – ki hiç olası değil – rakam $632 milyara yükseliyor. Üye ülkelerin yıllık büyüme hızlarına katkısı ise %1’in üzerine çıkıyor.

CPTPP ve RCEP küresel ticaretin kurallarını kimin dikte edeceğinin belirlenmesi konusunda birer platform olma özelliğine sahip. Bu oluşumların ikisinde de ABD bulunmuyor. Ancak, ticaretin nasıl yapılacağına dair felsefenin gelişimi açısından Asya’yı iyi okumak gerekiyor.

Çin, devlet destekli ve yönlendirmeli özel sektör kuruluşları ile ABD ve temsil ettiği anlayıştan ayrışıyor. Verilerin korunması, uluslararası alanda transferi, fikri mülkiyet hakları ve bu alanlardaki hukuki düzenlemelere ilişkin anlayış farklılıkları ticaret savaşlarının diğer önemli noktalarını oluşturuyor.

Ticaret savaşları, aynı zamanda bir hegemonya savaşı ve yukarıdaki rakamlar Çin’in büyük önemini ortaya koyuyor. Farklı ticaret yapma anlayışlarının kendi içinde kapalı kalabilmesinin mümkün olmadığı dünya düzeninde ticaret savaşlarına uzunca bir süre daha tanıklık edeceğimiz çok yüksek bir olasılık.

Kaynaklar:

RCEP: Asia-Pacific countries form world’s largest trading bloc – RCEP (rcepsec.org)

Will China Actually Join the CPTPP? – The Diplomat

What’s Next for the Trans-Pacific Partnership (TPP)? | Council on Foreign Relations (cfr.org)

AUKUS reshapes the strategic landscape of the Indo-Pacific | The Economist

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Mali Baskınlık (Fiscal Dominance)

Kamu borcunun yönetimi bir para politikası aracı gibi kullanılabilir mi? Kullanılabileceği yönünde iddiası olan makaleler var. C. Goodhart, R. Sayers, P. Turner ve W.A. Allen gibi iktisatçıların çalışmaları örnekler arasında yer alıyor. Bu sorunun sorulmasına neden olan konu, kamu borcunun yüksekliğinin para politikasını işlemez hale getirdiği bir durumdur. Bu durum, mali baskınlık (fiscal dominance) kavramı altında karşımıza çıkıyor. “Some Unpleasant Monetary Arithmetic” başlıklı Thomas J. Sargent ve Neil Wallace’a ait 1981 yılı makalesi ve Michael Dean Woodford, Eric M. Leeper, Christopher A. Sims gibi isimlerin “The Fiscal Theory of the Price Level” başlığı ile ilintili çalışmaları mali baskınlık kavramının temelinde yer almaktadır. A. Leijonhufvud, ekonominin “belirli limitler” çerçevesinde kendi kendine istikrara dönebildiğini söyler. Büyük Buhran (1929) döneminde belirli limitlerin dışına çıkılmıştır. Büyük Resesyon ile beraber de yine belirli sınırlar aşılmıştır. Bu nedenle, eko

Lascia ch'io Pianga

Alman ve daha sonra İngiliz'dir George Frideric Handel. 1706-1710 yılları arasında İtalya'da yaşar. Floransa, Roma, Napoli ve Venedik'te geçirdiği günlerde İtalyan barok müziğinin Arcangelo Corelli, Alessandro Scarlatti, Domenico Scarlatti, Agostino Steffani gibi önemli temsilcileriyle tanışır. Bu sanatçılarla, İtalyan müziğinin kendi eserlerinde yansımalar bulmasıyla sonuçlanacak etkileşimlerde bulunur. Handel, 1703-1706 yılları arasında Hamburg'ta yaşamıştır. Alman müzik geleneğinin etkisiyle 1705 yılında Almira adlı operasını ilk kez sahneler. 1705'ten sonraki üç yıl içinde üç opera daha besteler ama bu operaların hiçbirine ulaşılamamıştır. Handel'in eserleri, İtalya'ya gidene kadar Alman müzik geleneğinin etkisi altındadır. Dolayısıyla, Almira Alman'dır. 1707 yılında ilk kez sahnelenen Rodrigo, Handel'in ilk İtalyan operası olma özelliğini taşır. Ancak, Rodrigo'daki İtalyan etkisi, Handel'in İtalyan etkisindeki sonraki bestelerine göre

Berlin 1978

Çocukluk yaşlarındaydım ama herşeyi hatırlıyorum. Brandenburg’un önünde, bomboş bir Unter Den Linden Caddesi. Her yer bembeyaz. Berlin karla kaplı. Dondurucu bir soğuk var. Evdeki konuşmaları hatırlıyorum. İtalya’ya mı gitsek? Evet ama İtalya’ya her zaman gidilir. 1968’de, öğrenci iken BASF’te staj yaparken Mannheim’dan Berlin’e gittiğini ve çok enteresan şeyler gördüğünü anlatıyor babam. Ya duvar bir gün yıkılırsa? Bir daha görme şansı bulamayacağımız şeyleri görelim; tarihe tanıklık edelim. “Boşverin şimdi İtalya’yı, Demokratik Almanya adında bir ülke de, bugün orada olan duvar da kalmayacak bir gün” diyor babam bizi Berlin’e götürmek için ısrarlı olurken. İtalya yerinde duruyor nasılsa. Karar veriliyor ve bir kaplumbağa Volkswagen ile Regensburg’tan Berlin’e yola çıkıyoruz. Babam, gördüğümüz herşeyi anlatmaya meraklı ve istekli olduğu için, biz de dinliyoruz kendisini. Yaşıma göre konuların ağır gelip gelmeyeceğini düşünmeden anlatıyor. Gördüklerim ve dinlediklerimden etkileniyo