Ana içeriğe atla

Winton'un Çocukları

669 Yahudi çocuğu kaçırılır Çekoslovakya'dan ve yarım asra yakın, kimsenin haberi olmaz bu hikayeden.

Grete Gjelstrup, evinin çatı katı odasında bazı not defterleri bulur. Yüzlerce ismin yazılı olduğu sayfalarla doludur not defterlerinin yaprakları. Biraz daha karıştırınca, bu defa resimler, mektuplar ve çok sayıda seyahat dökümanları çıkmaya başlar ortaya. Tozlarını önce bir üflemek gerekir belgelerin üzerlerindeki yazıları okuyabilmek için. Bütün bunların, 1948 yılında evlendiği eşine ait olduğunu anlar Danimarkalı kadın. Evli olduğu adamın 40 yıl boyunca hiç söz etmediği bu belgeler için bir açıklama ister eşinden. Lafları ağzında geveler Nicholas Winton. Onca yıl sonra, belgelerin hiçbir önemi kalmadığını anlatarak geçiştirmeye çalışır konuyu. Fakat, izin vermez karısı.

Grete Gjelstrup, bir Nazi katliamı tarihçisine götürür belgeleri. Bir gazete makalesine konu olur mektuplar, not defterleri ve fotoğraflar önce. Ardından, BBC'de bir program yapılır. Nicholas Winton'un hikayesi ve çocukları gün yüzüne çıkar böylece.

19 Mayıs 1919'da, Londra'da doğar Nicholas Winton. Ailesi, Alman Yahudi'si olup, Wertheim soyadına sahiptir. Daha sonra hıristiyanlığı seçerek Winton soyadını alır aile. Londra'da yaşadıkları için, Alman'dan çok İngiliz olmuştur artık ailenin üyeleri.

Londra'da hisse senedi alımı ve satımı ile para kazanan bir adamdır Nicholas Winton. İsviçre Alpleri'nde bir kayak tatilindeyken, Aralık 1938'de aldığı ani bir davet üzerine Prag'a gitmek durumunda kalır. Davet, Çekoslovakya'daki bir arkadaşından gelmiştir. Çekoslovakya'nın batısında yer alan Sudetenland bölgesi, Almanya tarafından kendi toprağı olarak ilan edilmiştir. Winton'un arkadaşı Martin Blake, bölgedeki Yahudi çocuklarının kurtarılması için yardıma ihtiyaç duymaktadır.

Almanya ve Avusturya'daki Yahudi dükkanları, evleri ve sinagoglar meşhur "Kristallnacht" sırasında yağmalanmıştır. Nazi'lerden korku, özellikle Almanya'nın doğusundaki ülkelerde had safhadadır.

İngiltere, 1938'in sonlarında doğru "Kindertransport" adında bir program uygulamaya başlamıştır. Buna göre, 17 yaşın altında olan Yahudi çocukları için, onları giderek yükselen Yahudi karşıtlığından kurtarmak amacıyla İngiltere'de aileler bulunmaktadır. Çocuklar, bu ailelerin yanlarına yerleştirilmektedir. Tehlike ortadan kalkınca, çocukların ülkelerine geri gönderilmeleri için hükümet tarafından 50 Sterlin'lik yardım garanti edilmektedir. İngiltere, bu program çerçevesinde Almanya ve Avusturya'ya temsilciler göndermiş ve 2. Dünya Savaşı başlamadan önce 10.000 kadar Yahudi çocuğunun hayatını kurtarmıştır. Fakat, Çekoslovakya için bu program uygulanmamıştır. Görev, Martin Blake'in davetiyle Nicholas Winton'a düşer. Tehlikeler, rüşvetler, Gestapo ile geliştirilen yakın ve gizli ilişkiler, bürokratik işlemler sonucunda ve büyük miktarlarda para ayarlanarak operasyon başlatılır.

14 Mart 1939 günü, Hitler'in Çekoslovakya'ya ait Bohemia ve Morania bölgelerini Çekoslovakya'dan koparıp Almanya'ya dahil etmesinden birkaç saat önce 20 çocuk trenle Prag'tan gönderilir. Çocukların aileleri perişandır. Çocuklarını İngiltere'ye uğurlamaktadırlar. Onları bir daha görüp göremeyeceklerini hiç bilemeden ve hiç tanımadıkları başka insanların yanına.

Sekiz tane tren daha ayarlanır ve bunların yedisi seyahatlerini tamamlayabilir. Sekizinci trendekiler yakalanır. Bu trende 250 çocuk vardır. Yakalandıkları gün 1 Eylül 1939'dur. Aynı gün Hitler Polonya'yı işgal eder.

Winton'un çabalarıyla 669 çocuk İngiltere'ye gönderilmiştir. Polonya'nın işgalinin ardından, Çekoslovakya'nın da dahil olduğu ve Almanya'nın kontrolündeki ülkelerin sınırları kapatılmıştır. Winton'un kurtarma çalışmalarına devam edebilmesi mümkün değildir artık. Son trendeki 250 çocuğun konsantrasyon kamplarında ölmüş olduğu tahmin ediliyor bugün. Kurtarılan 669 çocuğun ailelerinin büyük bir bölümü Auschwitz'te, Bergen-Belsen'de ve Theresienstadt'ta öldürülür. Çocukların büyük bir bölümü, savaştan sonra İngiltere'de kalır. Bir bölümü ise daha sonra ABD'ye, Avusturya'ya ya da İsrail'e göç eder. Yaşları 80 civarında olan bu çocuklara "Winton'un Çocukları" denir.

Winton'un çocuklarını 1988'e kadar bilmedi kimse. Nicholas Winton'un eşi sayesinde öğrendi herkes bu hikayeyi. Winton'un çocukları, kendi çocuklarıyla beraber bir araya geldiler 2009'da. 1930'lardan kalma bir trenle yeniden çıktılar yola Prag'tan. Yüklü duygularla, gözyaşlarıyla. Aynı istasyondan başlattıkları ilk yolculuktan 70 sene sonra Liverpool Street istasyonuna vardılar. Bir sürpriz bekliyordu onları istasyonda. Tren istasyona yaklaştıkça, bir insan silüeti belirmeye başladı. Trenden indiklerinde, karşılarında Nicholas Winton vardı. 100 yaşını henüz doldurmuştu. 70 sene sonra Winton, çocukları ve onların çocuklarıyla kucaklaştı. Üç çocuğundan birini 7 yaşında iken, 1962'de kaybetmişti ama 669 çocuğunun çocukları ile beraber kocaman bir ailesi vardı.

Dünya Winton'u tanıyınca, ABD başkanı George W. Bush, İngiltere başbakanı Tony Blair ve İsrail cumhurbaşkanı Ezer Weizman teşekkür mektupları yazdılar kendisine. Çek Cumhuriyeti, Nobel barış ödülüne aday gösterdi Winton'u. Prag şehri, onur vatandaşı yaptı Winton'u. Prag'ta ve Londra'da bazı caddelere ve okullara ismi verildi. Not defterleri ise, Nazi katlimanın anılması için yapılan Yad Vashem'e gönderildi.

1994'te izlemiştim Oskar Schindler'in hikayesini anlatan filmi. 1.200 kişi vardı O'nun listesinde. Bir de Raoul Wallenberg var böyle bir operasyonla insan hayatı kurtaran.

Nicholas Winton, 1 Temmuz 2015 günü, 106 yaşında öldü. İnsan gibi insan olmanın dini, dili, ırkı, rengi yok.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Mali Baskınlık (Fiscal Dominance)

Kamu borcunun yönetimi bir para politikası aracı gibi kullanılabilir mi? Kullanılabileceği yönünde iddiası olan makaleler var. C. Goodhart, R. Sayers, P. Turner ve W.A. Allen gibi iktisatçıların çalışmaları örnekler arasında yer alıyor. Bu sorunun sorulmasına neden olan konu, kamu borcunun yüksekliğinin para politikasını işlemez hale getirdiği bir durumdur. Bu durum, mali baskınlık (fiscal dominance) kavramı altında karşımıza çıkıyor. “Some Unpleasant Monetary Arithmetic” başlıklı Thomas J. Sargent ve Neil Wallace’a ait 1981 yılı makalesi ve Michael Dean Woodford, Eric M. Leeper, Christopher A. Sims gibi isimlerin “The Fiscal Theory of the Price Level” başlığı ile ilintili çalışmaları mali baskınlık kavramının temelinde yer almaktadır. A. Leijonhufvud, ekonominin “belirli limitler” çerçevesinde kendi kendine istikrara dönebildiğini söyler. Büyük Buhran (1929) döneminde belirli limitlerin dışına çıkılmıştır. Büyük Resesyon ile beraber de yine belirli sınırlar aşılmıştır. Bu nedenle, eko

Lascia ch'io Pianga

Alman ve daha sonra İngiliz'dir George Frideric Handel. 1706-1710 yılları arasında İtalya'da yaşar. Floransa, Roma, Napoli ve Venedik'te geçirdiği günlerde İtalyan barok müziğinin Arcangelo Corelli, Alessandro Scarlatti, Domenico Scarlatti, Agostino Steffani gibi önemli temsilcileriyle tanışır. Bu sanatçılarla, İtalyan müziğinin kendi eserlerinde yansımalar bulmasıyla sonuçlanacak etkileşimlerde bulunur. Handel, 1703-1706 yılları arasında Hamburg'ta yaşamıştır. Alman müzik geleneğinin etkisiyle 1705 yılında Almira adlı operasını ilk kez sahneler. 1705'ten sonraki üç yıl içinde üç opera daha besteler ama bu operaların hiçbirine ulaşılamamıştır. Handel'in eserleri, İtalya'ya gidene kadar Alman müzik geleneğinin etkisi altındadır. Dolayısıyla, Almira Alman'dır. 1707 yılında ilk kez sahnelenen Rodrigo, Handel'in ilk İtalyan operası olma özelliğini taşır. Ancak, Rodrigo'daki İtalyan etkisi, Handel'in İtalyan etkisindeki sonraki bestelerine göre

Berlin 1978

Çocukluk yaşlarındaydım ama herşeyi hatırlıyorum. Brandenburg’un önünde, bomboş bir Unter Den Linden Caddesi. Her yer bembeyaz. Berlin karla kaplı. Dondurucu bir soğuk var. Evdeki konuşmaları hatırlıyorum. İtalya’ya mı gitsek? Evet ama İtalya’ya her zaman gidilir. 1968’de, öğrenci iken BASF’te staj yaparken Mannheim’dan Berlin’e gittiğini ve çok enteresan şeyler gördüğünü anlatıyor babam. Ya duvar bir gün yıkılırsa? Bir daha görme şansı bulamayacağımız şeyleri görelim; tarihe tanıklık edelim. “Boşverin şimdi İtalya’yı, Demokratik Almanya adında bir ülke de, bugün orada olan duvar da kalmayacak bir gün” diyor babam bizi Berlin’e götürmek için ısrarlı olurken. İtalya yerinde duruyor nasılsa. Karar veriliyor ve bir kaplumbağa Volkswagen ile Regensburg’tan Berlin’e yola çıkıyoruz. Babam, gördüğümüz herşeyi anlatmaya meraklı ve istekli olduğu için, biz de dinliyoruz kendisini. Yaşıma göre konuların ağır gelip gelmeyeceğini düşünmeden anlatıyor. Gördüklerim ve dinlediklerimden etkileniyo