Ana içeriğe atla

Nakit Akışı Bozan Çek Yasası

29 Nisan 2021 akşamı bir yasa geçirildi. Yasaya göre, son ibraz tarihi 30 Nisan 2021 - 31 Mayıs 2021 tarihleri arasına denk gelen çeklerin ibraz edilmesi yasaklandı. Ancak 1 Haziran 2021 sonrasında ibraz edilebilmesi mümkün kılındı. Yine aynı tarihler arasında vadesi gelen kambiyo senetlerine dayalı alacaklar için icra ve iflas takibi başlatılması, ihtiyati haciz kararı verilmesi de engellendi.

30 Nisan 2021 - 31 Mayıs 2021 tarihleri arasına denk gelen çeklerin ibraz edilmesi yasaklanınca, çek takası sistemini açık tutmanın bir anlamı da kalmadı ve 30 Nisan 2021 günü itibarıyla vadesi gelen çekler için takas sistemi kapatıldı.

Kovid-19 salgını nedeniyle uygulanan kısıtlama önlemleri çerçevesinde borçların ödenememesi durumuna karşı icra ve iflas takibi başlatılmaması ve ihtiyati haciz kararı alınamaması son derece makul uygulamalar. Ticari faaliyetlerin önemli ölçüde yavaşladığı ve özellikle hizmet sektörünün bazı segmentlerinde durduğu bir ortamda borçluların edimini yerine getirememesi karşısında icra takipleriyle, iflas olasılığı ile ve ihtiyati haciz kararları ile karşı karşıya kalmaması gerekir. Kanun, bu noktaya kadar anlaşılabilir bir kural koyuyor. Yaşanan onca ticari zorluk karşısında mücbir sebep kapsamına rahatlıkla girebilecek bir borç ödeyememe durumunda bir de icra, iflas, ihtiyati haciz gibi uygulamalarla karşı karşıya kalmak son derece adaletsiz olurdu. Ancak, son ibraz tarihi 30 Nisan 2021 - 31 Mayıs 2021 tarihleri arasına denk gelen çeklerin ibraz edilmesinin yasaklanması tüm ticari faaliyetleri 1 ay için durduracak bir ortamı beraberinde getirecekti. Nitekim, bu konuda kamuoyundan süratle yoğun itirazlar geldi.

Gelen itirazlar ve eleştiriler üzerine, “kanunla” getirilen kuralların bir “tebliğ” ile değiştirilmesiyle günlük çek takası sistemi yeniden açıldı. Yani, son ibraz tarihi 30 Nisan 2021 - 31 Mayıs 2021 tarihleri arasına denk gelen çeklerin ibraz edilmesine dair yasak iptal edildi. Bir “tebliğ” ile. Bu noktayı hukukçuların normlar hiyerarşisi çerçevesinde yorumlamasında büyük önem var. Torba yasanın da yasa yapma tekniği açısından nereye oturduğunu öğrenmek istiyorum.

Çek takası sisteminin kapanması karşısındaki itirazlar, içinde bulunulan olumsuz koşullarda dahi ticari faaliyetleri aksamamış ve hatta Kovid-19 salgını döneminden olumlu etkilenmiş sektörlerin ve bu sektörlerle çalışan tüm kişi ve kurumların nakit akışlarının bozulmasının engellenmesine yönelikti. Hizmet sektörünün kısıtlamalardan çok olumsuz etkilendiği aşikar. Ancak, sağlık ürünleri, temel gıda ürünleri, ambalajlama, dijital platformlarda bu sektörlerin ürünlerinin satışına aracılık eden sektörler, v.b. ticari faaliyetleri olumlu etkilenenlerin nakit akışları çek takası sisteminin kapatılmasıyla neden dursun? Diğer bir ifadeyle, piyasanın nakit akışı neden topyekün kilitlensin?

İtiralar üzerine, son ibraz tarihi 30 Nisan 2021 - 31 Mayıs 2021 tarihleri arasına denk gelen çeklerin ibraz edilmesine dair yasak kaldırıldı ama söz konusu çeklerin “karşılıksız” kaydına alınması yasağı kaldırılmadı. Böylece, çek bedellerini ödeme gücü olduğu halde ödeme yapmayanların herhangi bir ödeme baskısı hissetmemesinin önü açıldı.

Ticari faaliyetleri, içinde bulunulan süreçten olumlu etkilense dahi ödeme yapmayanların tedarikçilerini finansal olarak zorda bırakacakları bir süreç başlamış oldu. Nitekim, düzenleme devreye girdiğinden bu yana bedelleri ödenmeyen çeklerin günlük çek hacimlerinin %20-30 aralığında değiştiği bir noktaya gelindi. Oysa bu veri, %1-2 aralığında idi. Anlamı, kişisel ya da kurumsal nakit akışları çerçevesinde çek bedellerini ödeme gücü olanların yeni düzenlemeden faydalanıyor olduğudur.

Konuyu, çek borçlusu, alacaklısı ve başta bankalar olmak üzere kredi mekanizması içinde olan finans sektörü kuruluşları açısından irdeleyebiliriz.

Düzenleme, ahlaki bozulma ya da tehlike (moral hazard) yaratmış durumda. Çek borçlularının düzenleme ile verilen haktan mı yararlandığı, yoksa nakit akışında yaşadığı sorunlardan dolayı ödeme yapamadığı belli değil. Bu konuda ancak tahmin yürütülebilir. Yukarıdaki oran değişikliği, ödeme gücü olanların yeni düzenlemeden faydalanıyor olduğunu net olarak anlatıyor. Ancak kredibilite, kişi ya da kurum bazında belirlenir. Şimdi, iyi niyetli ve kötü niyetli kişiler ve kurumlar birbirine girmiş durumda.

Çekin lehdarı (alacaklısı) olası kredi geri ödemelerini, maaş ödemelerini, kendi tedarikçi ödemelerini ya gerçekleştiremeyecek ya da gereksiz olarak kendi kaynaklarını kullanmak zorunda kalacak. Çekin keşidecisi ve cirantaları “karşılıksız” muamelesi ile karşı karşıya kalmayacak ama mağdur ettiği alacaklının, örneğin kredi borcunu geri ödeyememesi nedeniyle çek alacaklısı, banka ya da başka bir kreditör karşısında temerrüde düşecek.

Bir çek borçlusunu ödeme yapmamaya özendiren yeni düzenleme ile çek alacaklısı banka cephesinde ya da tedarikçi borcunda bir vade farkı ödemesi ile karşı karşıya kalacak. Çekin tahsil edilen bedeliyle ödenecek maaşlar bayram öncesi gibi nakit ihtiyaçlarının arttığı bir dönemde ödenemeyebilecek.

İktisadi faaliyetin içinde yer alanlar, kapanma süresinin ve dolayısıyla 30 Nisan 2021 - 31 Mayıs 2021 sürecinin uzama olasılığına karşı ticari faaliyetlerini artırmaktan çekinmekteler. Bunun anlamı, iktisadi faaliyette yavaşlamadır. Sebebi, yanlış içerikle ortaya çıkmış yasadır.

Tebliğ (ilk olarak çıkan yasa değil), 1 Haziran 2021’den itibaren 30 Nisan 2021 - 31 Mayıs 2021 süresi içinde ödenmeyen çek bedellerinin günlük takas sisteminden yeniden geçirilebileceğini ifade ediyor. Bu durumda, ödenmeyen çeklerin piyasadaki nakit akışı etkisi 1 Haziran 2021 itibarıyla bir yığılma ya da sıkışma olarak mı karşımıza çıkacaktır?

Kreditörler açısından bakacak olursak, bankaların çek karşılıklı olarak kullanılan kredilerde son ibraz tarihi 30 Nisan 2021 - 31 Mayıs 2021 aralığına denk gelen çekleri teminata saymaya devam ettiği gözlemleniyor. Bu, mevcut düzenleme çerçevesinde mantığın da dikte ettiği bir durum. Zira, ödenmeyen çekler “karşılıksız” muamelesi görmüyor. Ancak bu nedenle iyi niyetli ve kötü niyetli olanları birbirinden ayırmak mümkün değil. Tüm finansal sistemin bir istihbarat kaynağı olarak faydalandığı Kredi Kayıt Bürosu nezdinde ödenmeyen çeklere ilişkin bilgi almanın da önü tıkanmış durumda. Neden? Yine aynı sorun: ödenmeyen çekler “karşılıksız” muamelesi görmüyor. Konuyu, alacak sigortaları yaptıranlar açısından da düşününce, daha da kompleks bir süreç karşımıza çıkıyor.

Bu dönemde ödenmeyen çeklere ilişkin finansal sistem kendi kayıtlarında ödeme yapmayanlara moralite anlamında şüpheyle yaklaşacaktır. Diğer bir ifadeyle, bankacılık sistemi kendi “karşılıksız” muamelesini iyiyi kötüden ayıramadan yapacaktır.

Bankacılık sistemi ihtiyatlı davranarak aktif rasyosu uygulaması döneminde isteksiz olarak verdiği kredilere karşılık ayırmış durumda. Bu anlamda, sermaye yeterlilik rasyolarını ve karlılıklarını bu kredilerle ilgili olarak olumsuz etkileyecek bir durum söz konusu değil. Ancak, sorunlu kredilere ilişkin karşılık ayrılması için 180 güne çıkarılan süre 30 Haziran’da doluyor. Bir süredir, sorunlu kredilere ilişkin bir varlık yönetim şirketinin kurulması ve bu kredilerin bu kurumda yönetilmesi gündemde. 30 Haziran’da 180 günle ilgili bir değişiklik yapılmasa dahi bankacılık sektörü karlılık ve sermaye yeterliliği konusunda bir sorun yaşamayacak ama geri ödemesi yapılamayacak krediler piyasanın nakit akışını bozma potansiyeline sahip. Böyle bir potansiyel gelişme varken, yanlış içerikle yapılan çek düzenlemesi nakit akışlarının bozulmasına yasa ile ek bir potansiyel hasar getirdi.

Bireysel nitelikli kredilerin (ihtiyaç, tüketici, taşıt, kredi kartı, v.s.) faizlerinin dahi yeni borçla ödendiğini BDDK verilerinden takip edebiliyoruz.

Kar lastik top, likidite cam toptur. Karı bir süre için kaybetmek kişi ya da kurumu batırmaz ama likidite bir kere kaybedilir.

Atılan adımların sonuçları düşünülmeden yasa yapılır mı? Danışılır, konuşulur, fikir alınır. Kimseye zarar vermeden bir karar almaya çalışılır. Düzenlemenin sahipleri, bu yazıda yazılanları hiç düşündü mü ve eminim ki bu yazıda ele alınmayan başka yaşanmış ve yaşanacak vakalar da var.

Kur ve faiz neden çıktı diye soranlara cevaplardan biri bu yazıdır. İlişkiyi kurmak zor olmasa gerek.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Mali Baskınlık (Fiscal Dominance)

Kamu borcunun yönetimi bir para politikası aracı gibi kullanılabilir mi? Kullanılabileceği yönünde iddiası olan makaleler var. C. Goodhart, R. Sayers, P. Turner ve W.A. Allen gibi iktisatçıların çalışmaları örnekler arasında yer alıyor. Bu sorunun sorulmasına neden olan konu, kamu borcunun yüksekliğinin para politikasını işlemez hale getirdiği bir durumdur. Bu durum, mali baskınlık (fiscal dominance) kavramı altında karşımıza çıkıyor. “Some Unpleasant Monetary Arithmetic” başlıklı Thomas J. Sargent ve Neil Wallace’a ait 1981 yılı makalesi ve Michael Dean Woodford, Eric M. Leeper, Christopher A. Sims gibi isimlerin “The Fiscal Theory of the Price Level” başlığı ile ilintili çalışmaları mali baskınlık kavramının temelinde yer almaktadır. A. Leijonhufvud, ekonominin “belirli limitler” çerçevesinde kendi kendine istikrara dönebildiğini söyler. Büyük Buhran (1929) döneminde belirli limitlerin dışına çıkılmıştır. Büyük Resesyon ile beraber de yine belirli sınırlar aşılmıştır. Bu nedenle, eko

Lascia ch'io Pianga

Alman ve daha sonra İngiliz'dir George Frideric Handel. 1706-1710 yılları arasında İtalya'da yaşar. Floransa, Roma, Napoli ve Venedik'te geçirdiği günlerde İtalyan barok müziğinin Arcangelo Corelli, Alessandro Scarlatti, Domenico Scarlatti, Agostino Steffani gibi önemli temsilcileriyle tanışır. Bu sanatçılarla, İtalyan müziğinin kendi eserlerinde yansımalar bulmasıyla sonuçlanacak etkileşimlerde bulunur. Handel, 1703-1706 yılları arasında Hamburg'ta yaşamıştır. Alman müzik geleneğinin etkisiyle 1705 yılında Almira adlı operasını ilk kez sahneler. 1705'ten sonraki üç yıl içinde üç opera daha besteler ama bu operaların hiçbirine ulaşılamamıştır. Handel'in eserleri, İtalya'ya gidene kadar Alman müzik geleneğinin etkisi altındadır. Dolayısıyla, Almira Alman'dır. 1707 yılında ilk kez sahnelenen Rodrigo, Handel'in ilk İtalyan operası olma özelliğini taşır. Ancak, Rodrigo'daki İtalyan etkisi, Handel'in İtalyan etkisindeki sonraki bestelerine göre

Berlin 1978

Çocukluk yaşlarındaydım ama herşeyi hatırlıyorum. Brandenburg’un önünde, bomboş bir Unter Den Linden Caddesi. Her yer bembeyaz. Berlin karla kaplı. Dondurucu bir soğuk var. Evdeki konuşmaları hatırlıyorum. İtalya’ya mı gitsek? Evet ama İtalya’ya her zaman gidilir. 1968’de, öğrenci iken BASF’te staj yaparken Mannheim’dan Berlin’e gittiğini ve çok enteresan şeyler gördüğünü anlatıyor babam. Ya duvar bir gün yıkılırsa? Bir daha görme şansı bulamayacağımız şeyleri görelim; tarihe tanıklık edelim. “Boşverin şimdi İtalya’yı, Demokratik Almanya adında bir ülke de, bugün orada olan duvar da kalmayacak bir gün” diyor babam bizi Berlin’e götürmek için ısrarlı olurken. İtalya yerinde duruyor nasılsa. Karar veriliyor ve bir kaplumbağa Volkswagen ile Regensburg’tan Berlin’e yola çıkıyoruz. Babam, gördüğümüz herşeyi anlatmaya meraklı ve istekli olduğu için, biz de dinliyoruz kendisini. Yaşıma göre konuların ağır gelip gelmeyeceğini düşünmeden anlatıyor. Gördüklerim ve dinlediklerimden etkileniyo