Ana içeriğe atla

Kısır Döngü

Geçtiğimiz günlerde eski yazılarıma ve notlarıma göz attım. Ekonomi ile ilgili olduğu kadar, ekonomi ile ilgili olmayan da çok fazla sayıda yazı ve not gördüm. Bunları bir ara derlesem de birer yazı haline dönüştürsem keşke dedim. Ancak, içerik güncellemesi yapmam gerektiğini düşündüm. Sonra, bir nota gözüm takıldı. Tarihi, 30 Mayıs 2016. Aldığım notlarda Türkiye ile ilgili bazı tespitleri sıralamışım.

Yaptığım tespitleri aşağıda paylaşıyorum. Güncelleme ihtiyacı olup olmadığı konusunda ben yorum yapmayayım. Veriler değişir elbet. Yani, nicelik değişir ama nitelik değişmiş mi acaba? Ben susuyorum ve 30 Mayıs 2016’ya ait notlarımı aşağıya kopyalıyorum. Dikkat çekmem gereken bir nokta var ama. 30 Mayıs 2016’da henüz 15 Temmuz 2016’daki darbe girişimi yaşanmamış, 2018’deki kur atakları tecrübe edilmemiş ve 2020’deki korona salgını yok. Yani, Türkiye’yi ve 2020’de dünyayı da sarsan nitelikte siyasal, ekonomik ve sosyal olaylar yaşanmamış. Bu gözle bakınca, ekonomi ile ilgili değerlendirmelerde “darbe girişimi nedeniyle, ekonomimize saldırıldı diye, salgın nedeniyle” ifadeleriyle başlayan cümlelerin ne kadar anlamlı olduğunu da yine ben yorumlamayayım.

İşte, 30 Mayıs 2016 tarihli tespitler:

  • Türkiye, ekonomik yapısı itibariyle dışa bağımlı bir ekonomiye sahip. Üretmek için büyük oranda ithalat yapmak zorunda. Bu durum, ekonomiyi döviz kurlarındaki değişimlere karşı hassaslaştırıyor.
  • Türkiye'deki firmalar 2015 yılında yaşanan kur oynaklıkları nedeniyle sadece kur farklarından kaynaklanan zararlarla değil, kur dalgalanmalarının olumsuz etkileriyle likidite sorunlarıyla da karşı karşıya kaldılar. Böylece, piyasada artan riskler piyasada geçerli faizlerin düşmesini engelliyor. Bu durumda, TCMB'nin faiz indirimlerinin bankaların kurumsal ve ticari müşterilerine deklare ettikleri faizlere bire bir olarak yansıması imkansızlaşıyor.
  • Kur dalgalanmaları, ticari anlaşmalarda Türk Lirası yerine Dolar ya da Euro kullanımını özendiriyor. Böylece, Türk Lirasını yönetmekle sorumlu olan TCMB için para politikasının yönetimi etkinsizleşiyor.
  • Faizin indirilmesi suretiyle yatırımların artacağı ve dolayısıyla artan arz nedeniyle enflasyonist etkilerin ortaya çıkmayacağı yönündeki tez doğru değildir. Zira, yatırımın tek fonksiyonu faiz değildir. Hukukun üstünlüğü, yatırım ikliminin durumu, şirketlerin kurumsal alt yapılarının gücü, yatırım ve iş yapmaya yönelik bürokrasi, siyasi ve toplumsal istikrar, v.b. unsurlar yatırım kararlarını etkileyen temellerdir. Hatta faiz, söz konusu unsurların içinde en az öneme sahip olanıdır. Türkiye'nin ilk 500 büyük sanayi firmasının toplam giderleri içinde finansman giderlerinin payı sadece %2.5'tir. Türkiye'nin koşullarında faiz indirimleri uzun vadeli yatırımları önemli ölçüde tetiklemek yerine kısa vadedeki ticari faaliyetleri tetikleyerek milli geliri artırıcı etkiler yapabilmektedir. Uzun vadeye yönelik yatırımların artması için reformlara ihtiyaç bulunmaktadır.
  • Türkiye'nin ilk 500 büyük sanayi firmasının toplam giderleri içinde finansman giderlerinin payı sadece %2.5 iken, faiz indirimi yoluyla enflasyonun düşeceğini dile getirmek kredi çarpanı kavramını hiç dikkate almamak anlamını taşımaktadır.
  • Türkiye için TCMB'nin şirketler üzerinde çalışmasına neden olan en önemli maliyet kanalı faiz değil, kurdur. TCMB'nin aldığı faiz kararlarının kur üzerindeki etkileri, firmalar tarafından faiz üzerindeki etkilerinden çok daha dikkatle izlenmektedir.
  • Faiz artırımlarının ilk etkileri firmaların maliyetleri üzerinde görülebilmektedir. Yani, faiz artırımlarının kısa vadedeki etkileri işletme sermayesi kanalı üzerinden enflasyonist olabilmektedir. Ancak, Türkiye'deki firmaların çoğu kredi ile işletme sermayesi finansmanı yapmaktadır. Faiz artırımları, belli bir zaman geçişkenliği ile kredi hacmini azaltmakta ve dolayısıyla talebi düşürerek enflasyonist baskıları hafifletmektedir. Diğer ifadeyle, enflasyonu düşürmektedir.
  • Türkiye'de kurumsal alt yapının zayıf olması nedeniyle şirketlerin çoğunun nakit akışı planlaması dahi bulunmamaktadır. Bu nedenle, işletme sermayesi finansmanı planlamalarını sağlıklı olarak yapamayan şirket sayısı bir hayli fazladır.
  • Türkiye'de faiz kararları sürekli kararla ilgili ayın enflasyon verileri üzerinden tartışılmaktadır. Oysa, ampirik gözlemlere dayalı olarak her yıl yapılan çalışmaların faiz-enflasyon arasındaki korelasyonun ne kadarlık bir sürede hangi güçte devreye girdiğini ortaya koyması gerekir. Hiçbir merkez bankası bugünün verilerine göre karar vermez; vermemelidir. Merkez bankaları, beklentiye göre karar almak zorundadırlar. Kısa vadedeki nominal değerlere ilişkin kararların uzun vadedeki reel etkilerini belirleyebilmek için karar alırlar.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Mali Baskınlık (Fiscal Dominance)

Kamu borcunun yönetimi bir para politikası aracı gibi kullanılabilir mi? Kullanılabileceği yönünde iddiası olan makaleler var. C. Goodhart, R. Sayers, P. Turner ve W.A. Allen gibi iktisatçıların çalışmaları örnekler arasında yer alıyor. Bu sorunun sorulmasına neden olan konu, kamu borcunun yüksekliğinin para politikasını işlemez hale getirdiği bir durumdur. Bu durum, mali baskınlık (fiscal dominance) kavramı altında karşımıza çıkıyor. “Some Unpleasant Monetary Arithmetic” başlıklı Thomas J. Sargent ve Neil Wallace’a ait 1981 yılı makalesi ve Michael Dean Woodford, Eric M. Leeper, Christopher A. Sims gibi isimlerin “The Fiscal Theory of the Price Level” başlığı ile ilintili çalışmaları mali baskınlık kavramının temelinde yer almaktadır. A. Leijonhufvud, ekonominin “belirli limitler” çerçevesinde kendi kendine istikrara dönebildiğini söyler. Büyük Buhran (1929) döneminde belirli limitlerin dışına çıkılmıştır. Büyük Resesyon ile beraber de yine belirli sınırlar aşılmıştır. Bu nedenle, eko

Lascia ch'io Pianga

Alman ve daha sonra İngiliz'dir George Frideric Handel. 1706-1710 yılları arasında İtalya'da yaşar. Floransa, Roma, Napoli ve Venedik'te geçirdiği günlerde İtalyan barok müziğinin Arcangelo Corelli, Alessandro Scarlatti, Domenico Scarlatti, Agostino Steffani gibi önemli temsilcileriyle tanışır. Bu sanatçılarla, İtalyan müziğinin kendi eserlerinde yansımalar bulmasıyla sonuçlanacak etkileşimlerde bulunur. Handel, 1703-1706 yılları arasında Hamburg'ta yaşamıştır. Alman müzik geleneğinin etkisiyle 1705 yılında Almira adlı operasını ilk kez sahneler. 1705'ten sonraki üç yıl içinde üç opera daha besteler ama bu operaların hiçbirine ulaşılamamıştır. Handel'in eserleri, İtalya'ya gidene kadar Alman müzik geleneğinin etkisi altındadır. Dolayısıyla, Almira Alman'dır. 1707 yılında ilk kez sahnelenen Rodrigo, Handel'in ilk İtalyan operası olma özelliğini taşır. Ancak, Rodrigo'daki İtalyan etkisi, Handel'in İtalyan etkisindeki sonraki bestelerine göre

Berlin 1978

Çocukluk yaşlarındaydım ama herşeyi hatırlıyorum. Brandenburg’un önünde, bomboş bir Unter Den Linden Caddesi. Her yer bembeyaz. Berlin karla kaplı. Dondurucu bir soğuk var. Evdeki konuşmaları hatırlıyorum. İtalya’ya mı gitsek? Evet ama İtalya’ya her zaman gidilir. 1968’de, öğrenci iken BASF’te staj yaparken Mannheim’dan Berlin’e gittiğini ve çok enteresan şeyler gördüğünü anlatıyor babam. Ya duvar bir gün yıkılırsa? Bir daha görme şansı bulamayacağımız şeyleri görelim; tarihe tanıklık edelim. “Boşverin şimdi İtalya’yı, Demokratik Almanya adında bir ülke de, bugün orada olan duvar da kalmayacak bir gün” diyor babam bizi Berlin’e götürmek için ısrarlı olurken. İtalya yerinde duruyor nasılsa. Karar veriliyor ve bir kaplumbağa Volkswagen ile Regensburg’tan Berlin’e yola çıkıyoruz. Babam, gördüğümüz herşeyi anlatmaya meraklı ve istekli olduğu için, biz de dinliyoruz kendisini. Yaşıma göre konuların ağır gelip gelmeyeceğini düşünmeden anlatıyor. Gördüklerim ve dinlediklerimden etkileniyo