Ana içeriğe atla

Çin'den Bir Şairin Hikayesi: Liao Yiwu

Hayatımızda aynı şeyleri defalarca yapmak zorunda kalmışızdır. Aynı şeyleri defalarca anlatmak durumunda da kalmışızdır. Usansak da, sıkılsak da birbirini tekrar eden çok şeyle karşı karşıya kalmışızdır. Fakat, aynı kitabı sıfırdan başlayarak 3 kez yazmak zorunda kalan pek kimse yoktur sanırım. Liao Yiwu'nun "For A Song and A Hundred Songs" başlıklı kitabını okumaya başlarken, bu kitabı üç kez baştan yazmak zorunda kaldığını öğrenince, az gelişmişliğin acımasızlığını ve bu acımasızlığın gelişmiş beyinlere ne gibi ıstıraplar yaşatabildiğini düşündüm. Kitabın arka kapağını son kez çevirene kadar Liao Yiwu'nun ıstırabını hissettim.

Bazı ülkelerde birileri bir şeyler düşünür ya da bir şeylere inanır ve bütün ülke halkının aynı şeyleri düşünmesi ya da aynı şeylere inanması istenir. Bu bazılarının düşünceleri ya da inançları toplum üzerinde baskı oluşturmak amacıyla yasalaştırılır. Bu yasalar, hep halkı korumak ve kollamak amacını taşır. Asıl amaç, düşünce ve inançlarla ilgili topluma format atmaktır. Tarih boyunca, insanlığın irili ufaklı topluluklar halinde başına gelenlerin çoğu genellikle bazılarının halklarını koruma ve kollama istek ve arzuları yüzünden meydana gelmiştir. Yasalar, hep toplumları korumak ve kollamak için çıkarılır.

Şimdi gelin, Liao Yiwu adlı Çin'li şairin nasıl korunduğuna ve kollandığına göz atalım. Bana ıstırap veren hikayesi sizleri nasıl etkileyecek, sizlere neler düşündürecek?

1959-62 arasında 30 milyon insanın ölümüyle sonuçlanan bir açlık ve kıtlık yaşanır Çin'de. 1958'de, böyle bir Çin'e gözlerini açar Liao Yiwu. Açlık ve kıtlık, çocukluk dönemindeki gelişimini zaman zaman tehdit edebilecek bir ortam yaratmaktadır. Ancak, her şeye rağmen özellikle beyinsel gelişiminde herhangi bir engelle karşılaşmaz. Daha çocukluk çağlarında edebiyata ve şiire merak sarar. Kendisinde bu merakı uyaran kişi babasıdır.

Çin'den, batı dünyasından çok sayıda şair ve bu şairlerin şiirleriyle tanışır erken yaşlarda. Fakat, Kültür Devrimi yıllarının bir sonucu olarak batı dünyasına ait eserler "manevi açıdan kirli" bulunurlar Çin'de. Beat Akımı şairleri özel ilgi alanındadır Liao Yiwu'nun.

Yiwu, bazı şeylerin ters gitmekte olduğunu düşünmeye başlar ülkesinde. Bir grup arkadaşı ile sürekli olarak edebi içerikli sohbetler ve paylaşımlar içindedir. Bu sohbetler ve paylaşımlar, fikirsel gelişiminde ve aynı zamanda başının belaya girmesinde de önemli rol oynar.

Mao döneminde, halkı korumak ve kollamak üzere ülkede evlilik dışı cinsel ilişki yasaklanmıştır. Evlilik dışı herhangi bir ilişki, resmi sorgulama ve hatta gerekirse hapis cezası ile sonuçlanmaktadır. Fakat, sinemaların gece matineleri film izlemekten başka her amacı kafaya koymuş sevgililer ve fahişeler ile dolup taşmaktadır. Ülkenin herhangi bir noktasından başka bir noktasına gitmek için ilgili yerel idareden resmi izin almak gerekmektedir.

Yıl 1989'dur. Dünya'da duvarlar yıkılmakta ve komünist blok çökmektedir. Ünlü Tiananmen Meydanı olayları baş gösterir. Devrim karşıtları ayaklanmıştır ve Tiananmen'de direnmektedir. Aynı günlerde, Milan Kundera'nın "Var Olmanın Dayanılmaz Hafifliği" adlı romanını okumaktadır Liao Yiwu. 1968 yılında Prag Baharı'ndan bir sahne anlatılır romanın bir yerinde. Prag'ı işgal eden Rus tanklarının önünde öpüşen sevgililerin direnişi tasvir edilmektedir. Tiananmen dendiğinde hala hepimizin aklında kalan o meşhur manzara canlanır Liao Yiwu'nun kafasında: tankların önünde direnen genç adam. İki manzara da aynı ölçüde kahramanca ve aynı ölçüde romantiktir.

Liao Yiwu'nun başının resmi makamlarla derde girmesinin nedeni, halkı korumak ve kollamakla kendini sorumlu hissedenlerin ve bu ağır yükün altına kendini büyük bir cüretle sokanların Liao Yiwu'nun "Requiem" ve "Massacre" adlı şiirlerini devrim prensiplerine ve ruhuna aykırı bulmalarıdır. Liao Yiwu, masum aşk şiirleri yazmalıdır.

Çin'in saygın şairlerinden biri olan Shi Guanghua'nın Liao Yiwu'yu öven sözleri de Liao Yiwu'nun resmi makamların dikkatini çekmesine sebep olmuştur. Şair, sonunda kendini içeride bulur. Resmi makamların, aşk şiirleri yazması konusundaki telkinleri pek bir işe yaramamıştır. Oysa onlar, halkın bir parçası olan şairi korumak ve kollamak adına gereken uyarıları zamanında yapmışlardır. Bundan sonra daha iyi korumak ve kollamak için hapse atılması gerekmektedir.

İçerideki dünyanın kendine has kuralları vardır. Hemen bir yemek menüsü verilir yeni mahpuslara. İlginç yemek isimleri vardır menüde: deprem sırasında bir köpeğin sırtından düşmek, domuzu boğmak, çıplak heykel, ateşte pişirilmiş domuz çenesi, v.s. Menüdeki yemek başlıklarının altındaki uzun tarifler okununca anlaşılmaktadır ki, hapishane kurallarına uymayan mahpuslara uygulanacak işkence yöntemlerinin detaylı tarifleri yapılmaktadır. Disiplin kuralları her koğuşta farklıdır. Buna göre, yemek menüsündeki işkence yöntemleri de koğuştan koğuşa değişmektedir. Gardiyanlar da haberdardır bu menüden. Bu menüdeki bazı tariflerden Liao Yiwu da nasibini almak zorunda kalır. İşkence yöntemlerinin anlatımı bile insanın midesini kaldıracak kadar kötü ve hatta bazıları adeta pornografik içeriklidir.

Tiananmen, çok etkili olmuştur Çin'de. Komünist Parti'nin o zamanki genel sekreteri Jiang Zemin, Tiananmen'de dile getirilenlerin uygunsuz olduğunu söyler. Direnişçilerin doğru yolu bulmaları ve doğru olan bir düşünce yapısına ulaşmaları için kendilerine ter tür yardımı yapmaya hazır ve sabırlı olduklarını ifade eder. Doğru olan düşünce ve davranış biçiminin ne olduğuna dair resmi kararlar ve kanunlar bulunmaktadır çünkü.

Tiananmen sonrasında, tanınmış politik figürler hapiste özel koşullarda tutulurlar. Onlar, yemek menüsündeki tariflere tabi değildirler. Yiwu, çok bilinen bir toplumsal figür olmadığı için kendi yaşam mücadelesi içindedir içeride.

1992'ye gelindiğinde, Liao Yiwu'nun durumu zamanın İngiltere başbakanı John Major'a kadar ulaşır. Major, Yiwu'nun durumu ile ilgili olarak yeniden bir değerlendirme yapılması konusunda Çin hükümetine çağrıda bulunur. Liao Yiwu, iki yıl gözaltında tutulmuştur. Ortada henüz bir mahkeme kararı dahi yoktur tutukluluk için.

Hapishane içinde hapishane adı verilen özel hücreler vardır içeride. Ayağa  kalkmak dahi mümkün değildir bu hücrelerde. Ancak ve ancak, oturur, yatar ve yerde sürünür pozisyonda durabilmek mümkündür. Bu tip hücreler karanlıktır aynı zamanda. Yemek ve tuvalet ihtiyacı dahi böyle bir ortamda giderilmektedir. Bir yıla varan sürelerle bu hücrelerde kalanlar vardır. Bir yılın sonunda, incelmiş ve damarların gayet net olarak görülebildiği soluk renkli bir deri, kolayca kırılabilecek hale gelmiş kemikler ve beyazlamış saçlarla çıkmaktadır mahpuslar bu hücrelerden.

1994'te, hapisteki olumlu davranışları nedeniyle erken salınması gündeme gelir Liao Yiwu'nun.  Bir yetkili, değişeceğine dair taahhütte bulunmasını ister. Tuhaf bir ikna çabasıdır bu. Liao Yiwu, dört yıl süren mahpusluğu için yetkiliden bir üniversite diploması talebinde bulunur. Sinirlidir. 31 Ocak 1994 günü, olması gerekenden 43 gün daha erken olarak salınır hapishaneden.

İçeriden çıktıktan sonraki hayat hiç kolay değildir. Karısı tarafından terk edilir. Hapiste bulunduğu sürede büyüyen kızıyla iletişim kurmaya çalışır ama sorunludur ilişki. Çin, Yiwu'nun içeride bulunduğu dört yıl içinde çok büyük ve süratli bir değişimin içine girmiştir. Toplum son derece materyalistleşmiştir. Herkes neredeyse sadece para kazanmakla meşguldür.

Liao Yiwu'nun, hapishane günlerinin öncesinde ve hapishane günlerinde edebiyat, şiir ve politik düşüncelerle ilgili çok şeyler paylaştığı arkadaşlarının çoğu Çin'deki baş döndürücü değişime ayak uydurmuştur. İdeallerini, fikirlerini, sanatlarını bir kenara atıp para kazanmanın peşinde düşmüşlerdir. Yiwu'nun, yazmak, çizmek, edebiyatla ilgilenmek konusunda ortak paylaşımda bulunabileceği pek bir kimsesi kalmamıştır çevresinde. Özgürlük, hayal kırıklığı ile karışık olumsuz duygular yaratmıştır. Bu arada polis, attığı her adımı takip etmektedir. Yiwu'nun ailesi de rahatsızdır durumdan. Politika ve edebiyatla ilgilenmeyi bırakıp ticaretle uğraşmasını istemektedirler.

Çin, özgür insan beyni için bir hapishanedir. Özgürlük olmadan oluşan bir ekonomik dönüşüm söz konusudur ülkede. Daha yolun çok başındadır ülke. Bütün Dünya Çin'e akın etmiştir para kazanmak için. Politik suç nedeniyle hapis yatanlar için en büyük felaket kamuoyu gündeminden düşmektir. Onlar, bu ortamda gündemdeki yerlerini kaybetmişlerdir.

Liao Yiwu hapisten çıkmasına rağmen özgür değildir. Soluğu Almanya'da alır.

Liao Yiwu'nun ıstırabını hissederek okudum üç kez yeniden yazmak zorunda kaldığı kitabını. Özgürlük ve demokrasi, insanlık tarihi boyunca uğruna kesintisiz mücadele edilmiş iki kavram. Özgürlüğü ve demokrasiyi, kendi düşünce ve inançları uğruna kısıtlayanlar ve hiç üstlerine vazife olmayan toplumu koruma ve kollama adı altında topluma format atmaya kalkanlar tarihin karanlığına gömülüyor. Fakat gelecek, tankların önünde öpüşen sevgilileri ve Tiananmen'deki genç adamı hatırlıyor. Hikayeler her yerde aynı, sadece hikayelerin kahramanları farklı.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Mali Baskınlık (Fiscal Dominance)

Kamu borcunun yönetimi bir para politikası aracı gibi kullanılabilir mi? Kullanılabileceği yönünde iddiası olan makaleler var. C. Goodhart, R. Sayers, P. Turner ve W.A. Allen gibi iktisatçıların çalışmaları örnekler arasında yer alıyor. Bu sorunun sorulmasına neden olan konu, kamu borcunun yüksekliğinin para politikasını işlemez hale getirdiği bir durumdur. Bu durum, mali baskınlık (fiscal dominance) kavramı altında karşımıza çıkıyor. “Some Unpleasant Monetary Arithmetic” başlıklı Thomas J. Sargent ve Neil Wallace’a ait 1981 yılı makalesi ve Michael Dean Woodford, Eric M. Leeper, Christopher A. Sims gibi isimlerin “The Fiscal Theory of the Price Level” başlığı ile ilintili çalışmaları mali baskınlık kavramının temelinde yer almaktadır. A. Leijonhufvud, ekonominin “belirli limitler” çerçevesinde kendi kendine istikrara dönebildiğini söyler. Büyük Buhran (1929) döneminde belirli limitlerin dışına çıkılmıştır. Büyük Resesyon ile beraber de yine belirli sınırlar aşılmıştır. Bu nedenle, eko

Lascia ch'io Pianga

Alman ve daha sonra İngiliz'dir George Frideric Handel. 1706-1710 yılları arasında İtalya'da yaşar. Floransa, Roma, Napoli ve Venedik'te geçirdiği günlerde İtalyan barok müziğinin Arcangelo Corelli, Alessandro Scarlatti, Domenico Scarlatti, Agostino Steffani gibi önemli temsilcileriyle tanışır. Bu sanatçılarla, İtalyan müziğinin kendi eserlerinde yansımalar bulmasıyla sonuçlanacak etkileşimlerde bulunur. Handel, 1703-1706 yılları arasında Hamburg'ta yaşamıştır. Alman müzik geleneğinin etkisiyle 1705 yılında Almira adlı operasını ilk kez sahneler. 1705'ten sonraki üç yıl içinde üç opera daha besteler ama bu operaların hiçbirine ulaşılamamıştır. Handel'in eserleri, İtalya'ya gidene kadar Alman müzik geleneğinin etkisi altındadır. Dolayısıyla, Almira Alman'dır. 1707 yılında ilk kez sahnelenen Rodrigo, Handel'in ilk İtalyan operası olma özelliğini taşır. Ancak, Rodrigo'daki İtalyan etkisi, Handel'in İtalyan etkisindeki sonraki bestelerine göre

Berlin 1978

Çocukluk yaşlarındaydım ama herşeyi hatırlıyorum. Brandenburg’un önünde, bomboş bir Unter Den Linden Caddesi. Her yer bembeyaz. Berlin karla kaplı. Dondurucu bir soğuk var. Evdeki konuşmaları hatırlıyorum. İtalya’ya mı gitsek? Evet ama İtalya’ya her zaman gidilir. 1968’de, öğrenci iken BASF’te staj yaparken Mannheim’dan Berlin’e gittiğini ve çok enteresan şeyler gördüğünü anlatıyor babam. Ya duvar bir gün yıkılırsa? Bir daha görme şansı bulamayacağımız şeyleri görelim; tarihe tanıklık edelim. “Boşverin şimdi İtalya’yı, Demokratik Almanya adında bir ülke de, bugün orada olan duvar da kalmayacak bir gün” diyor babam bizi Berlin’e götürmek için ısrarlı olurken. İtalya yerinde duruyor nasılsa. Karar veriliyor ve bir kaplumbağa Volkswagen ile Regensburg’tan Berlin’e yola çıkıyoruz. Babam, gördüğümüz herşeyi anlatmaya meraklı ve istekli olduğu için, biz de dinliyoruz kendisini. Yaşıma göre konuların ağır gelip gelmeyeceğini düşünmeden anlatıyor. Gördüklerim ve dinlediklerimden etkileniyo