Ana içeriğe atla

Cinayetle Doğan Edebiyat Akımı

Romanın yazarları Jack Kerouac ve William S. Burroughs. Romanın yazıldığı yıl 1945. Bu romanı ben okuduğumda yıl 2012 idi.

David Krammer, Lucien Carr tarafından öldürülür. Ceset, New York'taki Hudson nehrine atılır. Hem Kerouac, hem de Burrougs Carr'ın suçu kendilerine itiraf etmesiyle cinayetten haberdar olurlar. Fakat, cinayeti polise bildirmezler. Carr, suçu polise de itiraf ettikten sonra Jack Kerouac ve William S. Burroughs'un da polisin sorgusuna çekilmesi ve hatta tutuklanmaları gerekli hale gelir. Her ikisi de kısa süreliğine tutuklanır. Sonra da, cinayetin öncesini ve New York'ta geçen günlerini anlatan romanı yazarlar. Roman yazılır ama 63 yıllığına uykuya yatar.

Jack Kerouac 1969'da, William S. Burroughs ise 1997'de hayatını kaybeder. Kerouac'ın James Grauerholz adındaki arkadaşı romanı basmak konusunda çok isteklidir. Kerouac'ın ölümünden sonra Lucien Carr ile temasa geçer. Amacı, kitabı basmak için Lucien Carr'ı ikna etmektir. Ama Lucien Carr, kendisi ölmeden romanın basılmasını istemez.

Romanın adı "And the Hippos Boiled in Their Tanks" başlığını taşımaktadır. Yani, su aygırlarının su havuzlarında haşlandıklarını ifade eden esprili bir başlık atılmıştır romana. Odaktaki konu, David Krammer cinayetidir. Londra Hayvanat Bahçesi'nde çıkan bir yangın sonucu su havuzlarındaki suyun ısınmasıyla haşlanmış su aygırlarından, hayvanat bahçesinden kaçan vahşi hayvanların Londra polisi tarafından sokaklarda vurulmalarından söz ediyor roman. Gerçek isimler değil, hayali isimler kullanılmış. Jack Kerouac ve William S. Burroughs bir barda sohbet ederken haberdar oluyorlar hayvanat bahçesinde çıkan yangından. Romana neden böyle bir isim verildiği üzerine çeşitli fikirler var ama kesin bir bilgi yok.

Lucien Carr, 2005'te ölünce Penguin Books tarafından romanın basılmasının önündeki engel ortadan kalkmış oluyor. Kasım 2008'de kitap reyonlarında boy gösteriyor roman.

Geçtiğimiz günlerde, film merakımdan dolayı internette bir film taraması yaparken gözüm 2013'te çıkmış bir filmin hikayesine takıldı. "Kill Your Darlings" adlı bu filmin özetinin anlatıldığı metinin içinde Beat, Kerouac, Burrougs, Ginsberg gibi kelimeleri görünce filmi aldım ve izledim. Lucien Carr'ın işlediği cinayet ve David Krammerer'in Lucien Carr tarafından Hudson nehrine bırakılmasıyla açılıyor film. Kerouac ve Burroughs'un romanı üzerine kurulu değil senaryo ama cinayetten önceki günlerde, sonradan Beat akımını yaratacak olan bu genç şairlerin yaşadıkları olaylar anlatılıyor.

Roman için çok iyi diyemem. Ne edebi açıdan, ne de içerik açısından Beat akımının oluşumuna dair felsefeye ışık tuttuğunu da söylemek pek mümkün değil. Fakat, romanın hikayesi, 1945'ten 2008'e kadar uzanıyor. 1950'lerde Beat şairleri arka arkaya eserler veriyorlar. Onların maceralarına bu blogdaki başka bir yazıda değinmiştim.

Beat büyürken, gelişirken, daha çok tanınırken roman sessizce yatıyor kenarda. Türkçe'sine rastlamadım romanın. Sanırım tercümesi yapılmış değil. Beat meraklıları için içeriği ya da edebi tadı zengin olmayan ama hikayesi çok ilginç bir roman var ortada. Roman, daha Beat yokken yazılıyor ve yine Beat yokken ilk kez basılıyor. Bir o kadar Beat'e ait, bir o kadar da Beat'ten uzak yani.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Mali Baskınlık (Fiscal Dominance)

Kamu borcunun yönetimi bir para politikası aracı gibi kullanılabilir mi? Kullanılabileceği yönünde iddiası olan makaleler var. C. Goodhart, R. Sayers, P. Turner ve W.A. Allen gibi iktisatçıların çalışmaları örnekler arasında yer alıyor. Bu sorunun sorulmasına neden olan konu, kamu borcunun yüksekliğinin para politikasını işlemez hale getirdiği bir durumdur. Bu durum, mali baskınlık (fiscal dominance) kavramı altında karşımıza çıkıyor. “Some Unpleasant Monetary Arithmetic” başlıklı Thomas J. Sargent ve Neil Wallace’a ait 1981 yılı makalesi ve Michael Dean Woodford, Eric M. Leeper, Christopher A. Sims gibi isimlerin “The Fiscal Theory of the Price Level” başlığı ile ilintili çalışmaları mali baskınlık kavramının temelinde yer almaktadır. A. Leijonhufvud, ekonominin “belirli limitler” çerçevesinde kendi kendine istikrara dönebildiğini söyler. Büyük Buhran (1929) döneminde belirli limitlerin dışına çıkılmıştır. Büyük Resesyon ile beraber de yine belirli sınırlar aşılmıştır. Bu nedenle, eko

Lascia ch'io Pianga

Alman ve daha sonra İngiliz'dir George Frideric Handel. 1706-1710 yılları arasında İtalya'da yaşar. Floransa, Roma, Napoli ve Venedik'te geçirdiği günlerde İtalyan barok müziğinin Arcangelo Corelli, Alessandro Scarlatti, Domenico Scarlatti, Agostino Steffani gibi önemli temsilcileriyle tanışır. Bu sanatçılarla, İtalyan müziğinin kendi eserlerinde yansımalar bulmasıyla sonuçlanacak etkileşimlerde bulunur. Handel, 1703-1706 yılları arasında Hamburg'ta yaşamıştır. Alman müzik geleneğinin etkisiyle 1705 yılında Almira adlı operasını ilk kez sahneler. 1705'ten sonraki üç yıl içinde üç opera daha besteler ama bu operaların hiçbirine ulaşılamamıştır. Handel'in eserleri, İtalya'ya gidene kadar Alman müzik geleneğinin etkisi altındadır. Dolayısıyla, Almira Alman'dır. 1707 yılında ilk kez sahnelenen Rodrigo, Handel'in ilk İtalyan operası olma özelliğini taşır. Ancak, Rodrigo'daki İtalyan etkisi, Handel'in İtalyan etkisindeki sonraki bestelerine göre

Berlin 1978

Çocukluk yaşlarındaydım ama herşeyi hatırlıyorum. Brandenburg’un önünde, bomboş bir Unter Den Linden Caddesi. Her yer bembeyaz. Berlin karla kaplı. Dondurucu bir soğuk var. Evdeki konuşmaları hatırlıyorum. İtalya’ya mı gitsek? Evet ama İtalya’ya her zaman gidilir. 1968’de, öğrenci iken BASF’te staj yaparken Mannheim’dan Berlin’e gittiğini ve çok enteresan şeyler gördüğünü anlatıyor babam. Ya duvar bir gün yıkılırsa? Bir daha görme şansı bulamayacağımız şeyleri görelim; tarihe tanıklık edelim. “Boşverin şimdi İtalya’yı, Demokratik Almanya adında bir ülke de, bugün orada olan duvar da kalmayacak bir gün” diyor babam bizi Berlin’e götürmek için ısrarlı olurken. İtalya yerinde duruyor nasılsa. Karar veriliyor ve bir kaplumbağa Volkswagen ile Regensburg’tan Berlin’e yola çıkıyoruz. Babam, gördüğümüz herşeyi anlatmaya meraklı ve istekli olduğu için, biz de dinliyoruz kendisini. Yaşıma göre konuların ağır gelip gelmeyeceğini düşünmeden anlatıyor. Gördüklerim ve dinlediklerimden etkileniyo