2020 yılının Kasım ayında tüketici enflasyonu yıllık
%14.03, üretici enflasyonu ise yıllık %23.11 oranında arttı. Ekim ayında yıllık
tüketici enflasyonu %11.89 iken, yıllık üretici enflasyonu %18.20 idi. Aydan
aya önemli bir sıçrama söz konusu.
Enflasyondaki gelişmeleri anlamlandırmak adına 21 Ekim’de
7.81 olan USD kurunun 6 Kasım’da 8.51’e ulaştığını belirtmek gerekiyor. Yani, belirtilen
tarihler arasında Türkiye’nin düzenli olarak kur atağı ile karşı karşıya kaldığını
not etmek gerekiyor. Ancak, kur atakları ile karşılaşılan dönem sadece 21
Ekim-6 Kasım tarihleri arasında gerçekleşmedi. Haziran başından Temmuz sonuna
kadar 6.84-6.87 aralığında seyreden bir USD kuru olduğunu da belirtelim. Daha
sonra, kurdaki yükseliş düzenli olarak devam ediyor ve 21 Ekim’de 7.81’e
ulaşıyor. Ancak, bu tarihten sonra yeniden ivmeleniyor ve 6 Kasım’da 8.51
düzeyine ulaşıyor.
Yukarıdaki paragraftaki tarih aralıkları ve kurdaki
gelişmeler ışığında TÜİK kaynaklı üretici ve tüketici enflasyonundaki
gelişmelere bakacak olursak:
Ay |
TÜFE
(Yılık - %) |
ÜFE (Yılık
- %) |
Ocak |
12.15 |
8.84 |
Şubat |
12.37 |
9.26 |
Mart |
11.86 |
8.50 |
Nisan |
10.94 |
6.71 |
Mayıs |
11.39 |
5.53 |
Haziran |
12.62 |
6.17 |
Temmuz |
11.76 |
8.33 |
Ağustos |
11.77 |
11.53 |
Eylül |
11.75 |
14.33 |
Ekim |
11.89 |
18.20 |
Kasım |
14.03 |
23.11 |
USD kurunun Temmuz sonrasında düzenli olarak yükseldiğini
tespit ettiğimiz koşullarda ÜFE’de Ağustos sonrasında başlayan yükselişi doğal
karşılamamız gerekiyor. Anlamı, kur artışının üretim maliyetlerinde yansıma
bulmuş olmasıdır. İlerleyen aylardaki ÜFE gelişmeleri de yine yukarıda
belirtilen kur sıçramalarına karşı tepkisini vermiş.
Kur, belli bir geçişkenlik süresi ile önce üretim
maliyetlerine, daha sonra da tüketim cephesindeki mal ve hizmetlerin fiyatlarına
yansıyor. Kasım ayında görülen ani sıçrama, kurun düzenli olarak her gün yeni
bir rekor kırdığı dönemin bir yansıması. Kasım ayındaki ÜFE’nin %23.11’e
ulaşmış olması da tüketici fiyatlarında enflasyonun önümüzdeki dönemde yansıma
bulacağını anlatıyor.
ÜFE’nin sanayi kollarına göre analizi yapıldığında, imalat
sanayindeki enflasyonun yıllık %25.04 ile manşet ÜFE oranı olan %23.11’in
üzerinde kaldığını görüyoruz. Ayrıca, mal grupları arasında da aramalı için ÜFE
%30.07 iken sermaye malı için %27.85 oranlarında artış söz konusu. Dolayısıyla,
imalat sanayinin kur hassasiyetinin ne kadar yüksek olduğunu sektör ve mal
grupları analizlerinde görmek mümkün. O halde, enflasyonu düşük seviyelere
getirmek için sanayide yapısal bir değişim gerektiği açık değil mi? Dışa bağımlılığı
günden güne azalacak olan bir sanayi yapısı kur hassasiyetini zayıflatacaktır.
7 Kasım’da TCMB başkanı değişti. Takip eden hafta içinde
hazine ve maliye bakanının istifası gerçekleşti. USD kurundaki düşüş de söz
konusu haftaya denk geliyor. Ancak, 19 Kasım günü 7.55’e kadar gerileyen USD
kuru yeniden 7.80’li seviyelere yükseldi. Yine de 21 Ekim sonrasında yaşanan
yükselişin altında kaldı.
Önümüzdeki aylarda öncelikle geriden gelen kur
yükselişlerinin enflasyon geçişkenliğini yaşamaya devam edeceğiz. Yani,
enflasyonun önümüzdeki dönemde yükselmeye devam edeceğini söyleyebiliriz.
Kur, TCMB’nin 19 Kasım tarihli PPK toplantısında attığı
sadeleştirme ve para politikasını teknik olarak düzeltme adımından sonra
beklendiği ölçüde düşmedi. Zira, para politikası ve diğer ekonomi politikası
unsurlarının ne ölçüde doğru kullanılacağı konusunda soru işaretleri mevcut.
Ayrıca, Covid-19 salgınında yaşanan olumsuz gelişmeler nedeniyle ekonominin
performans düşüklüğü kaydedeceği beklentileriyle ekonomide güven arzu edildiği
ölçüde oluşamıyor. Jeopolitik konular da ayrıca birer risk unsuru olarak
algılanmakta ve piyasa fiyatlamalarında yansıma bulmakta.
Merkez bankaları faiz kararını enflasyonist beklentilere
göre verir. Bu nedenle beklenti anketleri yapılmaktadır. Ancak, TCMB’nin Kasım
ayında gerçekleştirdiği beklenti anketleri geçerliliğini yitirmiş durumda. Ayrıca,
bu anketlerin sonuçlarına bakınca, piyasasının ne kadar rasyonel beklentiler
içinde olduğunu da sorgulamıyor değilim. Ancak, para politikasının uzun süredir
bir belirsizlik unsuru olarak büyük resimde yer aldığını da belirtmek
gerekiyor. Bu koşullar altında, %14.03’lük enflasyonun beklentilerde yarattığı
ya da yaratacağı değişimin dikkate alınarak faiz kararının alınması çok daha
doğru olacaktır.
Türkiye, yukarıdaki verilerde görüldüğü üzere kur
cephesinde ağır maliyetler üstlenerek sonucu olumsuz bir enflasyon tablosu ile
karşı karşıya kaldı. Faize doğru zamanda dokunulmamasının sonuçları gereğinden
ağır bir finansman yükünün taşınmak zorunda kalınması olarak da ayrıca karşımıza
çıktı. Bu enflasyon görünümü, etkisi oranından çok daha önemli ve
büyük olacak bir faiz artırımını yine gerekli kılıyor. Para politikasına
duyulan güvenin artması ile kurdaki istikrar enflasyonu kur atakları
geçişkenliği sonlandığında aşağı çekecektir. Ancak şimdi, yukarıda verilen
zaman aralıklarındaki yükselen kur gelişmelerinin etkisindeyiz. Kurda istikrar,
enflasyonda düşüşü beraberinde getirecektir. Yeniden belirtmekte fayda var ki
kurun seviyesinden çok istikrarlı bir seyir izlemesi olumlu bir enflasyon
görünümü ve düşmesi arzu edilen finansman maliyetleri için çok daha büyük bir
önem arz ediyor.
Önümüzdeki dönemde finansman maliyetlerini düşürebilmek
için para politikasının Türk Lirası’nı doğru yönettiğinin mesajını çok güçlü
vermesi gerekiyor. Doğru zamanda doğru enstrümanı doğru dozda kullanarak ve iyi
anlatarak. 19 Kasım tarihli PPK çok önemli idi. 24 Aralık’ta gerçekleşecek olan
toplantıyı 19 Kasım’ın devamı ve arzu edilen güven ortamına bir adım daha
yaklaşma şansı olarak görmek gerekiyor. Elbette, diğer şartlar sabit kalmak ya
da daha iyiye gitmek koşuluyla. Kur, enflasyon ve faiz sadece kur, enflasyon ve
faizden ibaret değil.
Bazen faizi düşürme şansını elde etmek için faizi
artırmanız gerekir. Geçmişte Türkiye, doğru zamanda faizi artıramadığı için
faizi indirmesi gerekirken indiremediği durumlarla karşı karşıya kaldı. Büyük Resesyon
sonrasındaki dönemlerde, tüm gelişmekte olan ülkelerin faiz indirdiği küresel
bir konjonktürde faiz artırmak durumunda kaldı. Covid-19 sürecinde de benzer
bir durum yaşanıyor. Mevcut gidişata son vermek için para politikasında güven
şart.
Yorumlar
Yorum Gönder