Uluslararası gündemde Rusya,
Ukrayna, Çin, Tayvan var. Bu konular bir anda ortaya çıkmadı. Yakın geçmişe
giderek kendime bazı hatırlatmalar yaptım.
Türkiye’nin Suriye’de bir Rus uçağını
düşürdüğü günlerdi. Türkiye-Rusya ekonomik ilişkilerini CNBC'den Hadley
Gamble'a 25 Kasım 2015’te özetlemiştim.
Ukrayna’ya da ufak bir dokunuş yapmıştım. Rusya, Ukrayna üzerinden geçen
doğalgaz boru hatlarındaki akışı arada bir kesiyordu. Hadley Gamble ile
yayından önce konuşurken "we were globalizing, but now polarizing
(globalleşiyorduk ama şimdi kutuplaşıyoruz)" dediğimi notlarımdan hatırladım.
Suriye konusunun ısınmaya başladığı günlerde ortaya çıkan ABD-AB-NATO eksenine
karşı beliren Rusya-Çin-İran ekseni hakkında 2011’de, Bloomberg HT'de Didem Arslanoğlu
ile bir yayında dünyanın çok sevimsiz bir uluslararası ilişkiler sürecine
girdiğini ve soğuk savaşı konuşacağımızı dile getirmiştim. Ardından, "3.
Dünya Savaşı'nı da mı konuşacağız acaba?" gibi mübalağalı bir soruyu
kasıtlı olarak sormuştum.
Soğuk savaş sonrasının tek kutuplu dünyası uzun süredir çok kutuplu bir dünyaya evrildi. Bu evrilme, bir nevi imparatorluklar çağına dönüşü yaşatıyor dünyaya.
ABD, dünyanın her yerinde askeri varlığa sahip. Dünya tarihinin en büyük
imparatorluklarından birine sahip olduğunu düşünebiliriz. Her ne kadar bir
imparatorluk değilse de, fiili olarak emperyal bir güç.
ABD'nin yanında AB var ama karşısında eski imparatorluk dönemlerinin uluslararası gücüne uzun süredir dönmek arzusunda olan bir Rusya var. Mevcut küresel gücünü artırma çabasında.
Çin, büyüklüğünün gücünü uluslararası ilişkilerde artan oranda kullanır durumda. Denklemin bir tarafında Çin'i dışarıda bırakarak 12 ülkeli bir Transpasifik oluşumunun ABD liderliğinde gelişmesi söz konusuydu. Fakat, Trump döneminde duran süreç, bugün başka bir yerde.
Bundan bir kaç yıl öncesine kadar Rusya'nın kendi toprakları dışındaki tek
askeri varlığı Suriye'de idi. Rusya, Suriye’yi ABD ve müttefiklerine bir mesaj
verme platformu olarak kullandı. Rusya, "ben de buradayım ve herhangi bir
konuda bensiz karar alamaz, operasyon yapamazsınız" dedi. Putin'in ABD'nin
sorunlu olduğu Venezuela ile geçmişte sıcak ilişkiler geliştirdiğini de hatırlayalım.
Rusya, ABD'ye kendisinin de emperyal bir güç olduğunu yıllardır her fırsatta
anlatmaya çalışıyor.
Çin, ekonomik açıdan Afrika kıtasında çok aktif durumda. Özellikle inşaat
sektöründe çok yatırım gerçekleştirdi ve finanse etti. Angola, Güney Afrika,
Kenya, Tanzanya, Etyopya, Namibya gibi ülkelerde Çin’in taahhüt şirketleri var.
Ayrıca, sektörel çeşitliliği de artıracak işler yapılıyor.
Rusya, başta doğal gaz ve petrol olmak üzere doğal kaynak zenginliklerini Avrupa için bir tehdit unsuru olarak kullanarak ekonomik bir gücü uluslararası politika gücüne dönüştürürken, Çin de Afrika'yı kendi ekonomik oyun alanı haline getirerek uluslararası alanda güçlendi. Bu güçlenme, Çin'in Cibuti'de askeri bir tesis kurmasına kadar vardı. Çin, Afrika'daki ekonomik varlığını ve gücünü askeri açıdan koruyacak bir önleme başvurmuş oldu.
ABD'nin Afrika kıtasındaki tek üssü 4.000 askeri personelle Cibuti'de (Camp Lemonnier) ve 2013 yılında $1.4 milyarlık bir yatırımla bu üssü büyütmüştü. Birleşmiş Milletler, korsan dolu bu bölgede korsan terörünü önleyici operasyonlar yaptı. Bu operasyonlara Japonya da katıldı ve eski bir Fransız sömürgesi olan Cibuti'de Fransa'nın da üssü var.
Çin Halk Kurtuluş Ordusu (People's Liberation Army), 2.3 milyon kişilik asker sayısını 2 milyon kişiye düşürerek teknoloji gücünü artırmıştı. Çin ordusu baştan aşağı yapılandı. 1949'dan sonra ilk kez böyle büyük bir yenilenme içinde oldu. Çin, ABD'nin 150 yıldır dünyada ekonomik çıkarlar yaratan faaliyetlerde bulunduğunu ve bu ekonomik çıkarlarını küresel askeri varlığını artırarak korumakta olduğunu dile getiriyordu. ABD'yi örnek aldığını açık bir dille ifade ediyordu aslında.
İmparatorluklar çağına geri dönüş, ABD, Rusya ve Çin'in küresel güç olma
yarışına girmeleriyle başladı. 1960’ların, 70’lerin soğuk savaş rüzgarlarının
dağılmasıyla başlayan yeni hava da dağılmış oldu.
Türkiye de Osmanlı hayalleriyle bu imparatorluklar çağına dönüşte kendisine yer bulmak istedi. Kutuplaşan dünyada Türkiye de bir yerde konumlanmaya çalıştı. Ancak, bugün nerede konumlandığı belli değil.
Türkiye, küresel bir güç iddiasını seçmene yönelik bir söylem olarak geliştirirken,
bölgesel bir güç olabilme iddiasını Ortadoğu'da belli ölçüde zaman zaman
gerçekleştirebildi.
Osmanlı'nın duraklama döneminin 1579'da başladığı düşünüldüğünde, dönülmek istenen dönem en az yaklaşık 450 yıl öncesine gidiyor. Ekonomisi, eğitimi, stratejik düşünme gücü, yönetim anlayışı belli ilkeler üzerine kurulmamış bir ülkenin iddialı bir uluslararası strateji uygulaması mümkün değil. Çok değişkenli ve çok yönlü düşünebilmek, iyi bir uluslararası stratejinin olmazsa olmazı. Yüzlerce yıllık açığın birkaç on yılda dahi kapatılması çok zordu.
Rusya için de sağlam ekonomik bir yapıdan söz etmek mümkün değil ama stratejik öneme sahip doğal kaynaklarıyla önemli bir ekonomik gücü temsil ediyor. Türkiye, bir OECD ve NATO ülkesi olmasına rağmen, süratle zayıflattığı demokrasisi nedeniyle batı ile zayıflamış ilişkilere sahip. Çin ya da Rusya ile de yakınlaşması sürdürülebilirliği olan bir ilişki ortaya koyamaz.
Türkiye’nin işbirliği yapabileceği güçlü ülkelerle iletişimi zayıfladı. Dolayısıyla, ekonomisini ve ekonomisinin dayanacağı uluslararası ilişkiler denklemini geniş bir perspektifle değerlendirecek olanaklarını kaybetti.
Türkiye, çok donanımlı, çok eğitimli, çok değişkenli düşünebilecek nitelikli insanların yönettiği bir ülke olmak zorunda. Mevcut eğitim sistemiyle bunu başarması mümkün değil. Bugünün savaşları insan ve iman gücüyle olmuyor. Teknoloji ve teknolojiyi akılla kullanabilmek yetişmiş insan kaynağının varlığını gerekli kılıyor.
Bugünlerin gelişmelerine bakarken, soğuk savaş sonrasındaki sürecin neden ve nasıl kırıldığını da hatırlamak gerekiyor.
Yorumlar
Yorum Gönder