Yeni projelerden söz etmek istiyorum. Toplumun refahını artıracak işlerin peşine düşmek istiyorum. Hataları değerlendirip, aynı hataları bir daha yapmamak için neler yapacağımıza odaklanmak istiyorum. Verimimizi artırmak istiyorum. Kimden nasıl bir siyasi salvo gelecek de ortalık karışacak, döviz kuru ne olacak, faiz nerelere yükselecek kaygısına enerji harcamak istemiyorum.
Tepkiliyim. Yaşamımın bir bölümünü sokak terörünü izleyerek yaşadım. Bir bölümünü darbelerin gölgesinde geçirdim. Çocuktum, korktum.
Gençlik yıllarımdı. Demokrasi, siyaset, ekonomi, sosyoloji gibi konulara merak sardım. Doğru olanı, insanlığın binlerce yıllık tecrübesinden çıkardığı derslerle yazdığı kuramsal eserlerden anlamaya çalıştım.
Anladım ki sosyal olgular göreceli. Lakin, demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü gibi konularda değişmez bazı temel kurallar toplumsal barış için var olmak zorunda. Özündeki felsefe aynı olmak kaydıyla, toplumdan topluma şekillenen sosyal ve siyasal kavramlar ortak bir noktada buluşmalı, buluşabilmeli. Farklılıklar, aynı nitelemelerle ülkeden ülkeye farklı modeller ortaya çıkarabiliyor. Niteleme, demokratik, insan haklarına saygılı, hukukun üstünlüğünü tanıyan gibi ifadelerle kendini buluyor.
Yaşamımın bir bölümünü Almanya, ABD, İsviçre'de geçirerek, aynı nitelemelerle farklı modellerin nasıl ortaya çıkabildiğini yaşadım; günlük hayatımda hissettim. Öğrenci ve profesyonel olarak. Ürdün, Lübnan, Sudan gibi ülkeleri de gördüm. Nitelemelerin ortaklaşa kullanım özelliğini ülke profillerinin değişmesiyle nasıl kaybettiğini gördüm. Ufuklarım açıldı. Nitelemelerin farklı boyuttaki ortaklıklarını keşfettim.
Öylesine kutuplaştı ki toplum, belki de eşi benzeri yok bunun tarihimizde. Hayatı damıta damıta özümsemiş, sindirmiş bir insan kimseyi ötekileştirmez. Eğitim önemlidir ama diplomadan da ibaret değildir. Etki-tepkiyle, saçma sapan ayrışmaların içinde toplum.
Gelişmek, ileri gitmek, adaleti tesis etmek, demokrasiyi yaşamak, sokaklarını temiz tutmak, bakıma muhtaç yaşlısına, çocuğuna sahip çıkmak, ortak şarkılar söyleyebilmek arzularımız bir hayalden ibaret bugün. İyi mühendise, çöpçüye, avukata, sanatçıya, hemşireye, psikoloğa, polise, işçiye ihtiyacımız var. İyi niyetli insanların yarattığı bir topluma ihtiyacımız var.
Her konudaki farklılığımızı kavga sebebi yaptık. Züppe beyaz Türkler, imam hatipliler, dağdaki çobanlar, uşaklar-yumuşaklar, Boğaz'a bakıp viski içenler, karda yürürken kart-kurt sesi çıkaranlar ve diğerleri. Bu lafların benzerlerini, demokrasinin, adaletin iyi tesis edildiği ülkelerde söyleyin de başınıza ne işler açılacağını görün. Bütün bu saçma yaftalamaları reddediyorum. Yeryüzünde mükemmel bir ülke olduğunu falan da düşünmüyorum. Daha iyiler, daha az iyiler, kötüler ve daha kötüler var.
Düşünceliyim, kaygılıyım. Türkiye'nin içine girdiği siyasi ve toplumsal karanlık, geleceğe umutla bakmayı yıllardır engelliyor. Siyasi tarafta, demokratik bir ortama gidiş görmedim. Demokrasinin çok gerilediğini gördüm ama. Darbelerin verdiği hasar kadar, sivil yönetimlerin de ülkeyi demokrasi tüneline soktuğunu görmedik.
Siyaset, kendi nüfuzunu yaratmaya çalışan, halkın üzerinde ve imtiyazlı bir sınıfın temsil edildiği bir kurum olarak konumlandırdı kendini. Toplum da siyaseti bu düzenden faydalanmanın yolu olarak gördü. Eşitlik, hak, adalet, demokrasi gibi kavramlar halkın talep ettiği kavramlar olamadı. En küçük yerel yönetim birimlerinden ulusal yönetime kadar her seviyedeki siyasetçinin yanına çöreklenerek çıkar grupları yaratmaya çalışan bir kültürün demokrasiyle, insan haklarıyla, adaletle ilgili talebi olamadı. Talep etmek isteyen kesimler, bu çıkar gruplarının siyasetin etrafına ördükleri kalın duvarlara çarptılar; taleplerini dile getirmekte zayıf kaldılar.
Medeniyet kriteri olan kavramları talep eden bir toplumsal kültürü yaratmak ancak birkaç neslin çabasıyla gerçeğe dönüşüyor. Demokrasiyi, olabilecek en iyi koşullarda tesis edebilmiş toplumların tecrübelerinden bu sonuç çıkıyor. Türkiye'nin içinde bulunduğu durum, bir siyasi açmazı ifade ediyor. Bir dönüm noktasındayız.
Ortak nitelememizde, yukarıda adını verdiğim ülkelerden hangilerinin tarafına yakınlaşmaya çalışacağız? Toplumun, bu soruya cevap vermesi, tercihlerini sandıkta ortaya koyması gerekiyor.
Düşünceliyim. Toplumun yapacağı tercihlerin içinde yeni projelerimizi toplum olarak hayata geçireceğimiz, ortak değerler yaratabileceğimiz, birbirimizi ötekileştirmeyeceğimiz, toplumsal refahı ve huzuru artıracağımız, kafası evrene açık, verimli insanlar yetiştirebileceğimiz bir oluşumun ya da iradenin varlığını göremiyorum.
Türkiye'nin nesillerini nasıl ıskaladığını gördüm. Bundan sonrası için de benzer şeyleri tahmin ettiğim için tepkiliyim, düşünceliyim, kaygılıyım ve açmazdayım.
Biz de ıskaladık. Bir gün, ortak kültürünün ortak şarkılarını söyleyebilen bir Türkiye'de gelecek nesillerin yaşayabilmesi dileğiyle...
Harika tespitler ellerinize sağlık
YanıtlaSil