Ana içeriğe atla

Değişen Dünya, Değişen Yaşam Tarzları

Fiyakalı ekranların önünde endeksler, döviz, altın, borsa, v.s. fiyatları, grafikler. Dünya değişti, Türkiye de değişti.

Sezonluk çamaşır, çorap alışverişleri topluca Mahmutpaşa'dan yapılırdı bir zamanlar. Galleria ile başlayan AVM furyası yoktu eskiden. İstanbul'un Maslak, Gayrettepe, Esentepe gibi semtlerinde gökdelenler yükselmiyordu henüz. Hepsi 1980'lerden sonra dikilmeye başlandı. Geleneksel işler yerinde duruyordu ama ortalıkta konuşulanlar hep hisse senedi, döviz swapları, türev ürünler, forex falan oldu. Süratle adapte oldu Türkiye bu bol endeksli, grafikli aleme. Oysa, geleneksel işler devam ediyor ve o işlerin geleneksel müşterileri de eskiden gelen bu geleneksel işyerlerine alışverişe gidiyorlar.

Osmanlı'dan kalma hanlarla dolu Mahmutpaşa'nın ara sokakları. Hepsi bakımsız, hepsi köhne. Dökülüyorlar adeta. Bir dehlize giriyor insan sanki o hanların koridorlarında dolanırken. Hafifçe ittirilince, insanın içini kıyan bir gıcırtıyla açılıyor ağır ahşap kapı. Bir döküm atölyesi. Nargile, abajur, demir doğrama işleri için ayrı ayrı atölyeler. Osmanlı'dan kalma hanlarda Osmanlı'dan kalma geleneksel işler.

Sol omzu yırtılmış kazağıyla bir adam, şekil vermek için dövüyor demiri soluk sarı ışıklı bir atölyenin içinde. Demir tozları her yere yayılmış. Yırtık kazaklı adamın ayağının dibinde bir ısıtıcı, ağzını ve burnunu kapatan bir maske. O tozun içinde bir işe yaradığı yok ama alışkanlıktan kullanıyor işte.

Soluk sarı ışıklı izbe atölyelerin her birinde ayrı hayatlar, ayrı yaşam mücadeleleri. Kimdir bu atölyelerin müşterileri? Kim bilir de gelir bu yırtık kazaklı, maskeli adamların o tozlu, izbe atölyelerde yaptıkları nargileleri, abajurları satın almaya? Ne internet, ne reklam, ne pazarlama, ne algı, ne beklentilerin fiyatlanması. Herşey Osmanlı'dan kalan geleneksel usullerle yürüyor o atölyelerde.

Bir adam görüyor beni. Adam başı 1 TL'ye dama çıkarırım diyor. Yine insanın içini kıyan bir sesle açılan ağır ahşap bir kapıdan yine bir dehlizden geçer gibi geçerek çıkıyorum taş merdivenlerden dama. Altımızda atölyeler, ama karşımızda yükselen gökdelenler bu defa. Altımızda Osmanlı'dan kalma ve hala Osmanlı'daki gibi yürütülen işler, karşımızda gökdelenlerin içinde borsa grafikleri, türev ürün endeksleri, renkli ekranlar ve kazağı yırtık olmayan insanlar ve havalandırmalarla tozu emilen ofisler.

Dünya değişti, Türkiye de değişti. Birileri hep aynı yerde hiç değişmeden kaldı. Tercih mi, zorunluluk mu? Hangisi tercih, hangisi zorunluluk? Herkes memnun mu tercihlerinden ve zorunluluklarından?

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Mali Baskınlık (Fiscal Dominance)

Kamu borcunun yönetimi bir para politikası aracı gibi kullanılabilir mi? Kullanılabileceği yönünde iddiası olan makaleler var. C. Goodhart, R. Sayers, P. Turner ve W.A. Allen gibi iktisatçıların çalışmaları örnekler arasında yer alıyor. Bu sorunun sorulmasına neden olan konu, kamu borcunun yüksekliğinin para politikasını işlemez hale getirdiği bir durumdur. Bu durum, mali baskınlık (fiscal dominance) kavramı altında karşımıza çıkıyor. “Some Unpleasant Monetary Arithmetic” başlıklı Thomas J. Sargent ve Neil Wallace’a ait 1981 yılı makalesi ve Michael Dean Woodford, Eric M. Leeper, Christopher A. Sims gibi isimlerin “The Fiscal Theory of the Price Level” başlığı ile ilintili çalışmaları mali baskınlık kavramının temelinde yer almaktadır. A. Leijonhufvud, ekonominin “belirli limitler” çerçevesinde kendi kendine istikrara dönebildiğini söyler. Büyük Buhran (1929) döneminde belirli limitlerin dışına çıkılmıştır. Büyük Resesyon ile beraber de yine belirli sınırlar aşılmıştır. Bu nedenle, eko

Lascia ch'io Pianga

Alman ve daha sonra İngiliz'dir George Frideric Handel. 1706-1710 yılları arasında İtalya'da yaşar. Floransa, Roma, Napoli ve Venedik'te geçirdiği günlerde İtalyan barok müziğinin Arcangelo Corelli, Alessandro Scarlatti, Domenico Scarlatti, Agostino Steffani gibi önemli temsilcileriyle tanışır. Bu sanatçılarla, İtalyan müziğinin kendi eserlerinde yansımalar bulmasıyla sonuçlanacak etkileşimlerde bulunur. Handel, 1703-1706 yılları arasında Hamburg'ta yaşamıştır. Alman müzik geleneğinin etkisiyle 1705 yılında Almira adlı operasını ilk kez sahneler. 1705'ten sonraki üç yıl içinde üç opera daha besteler ama bu operaların hiçbirine ulaşılamamıştır. Handel'in eserleri, İtalya'ya gidene kadar Alman müzik geleneğinin etkisi altındadır. Dolayısıyla, Almira Alman'dır. 1707 yılında ilk kez sahnelenen Rodrigo, Handel'in ilk İtalyan operası olma özelliğini taşır. Ancak, Rodrigo'daki İtalyan etkisi, Handel'in İtalyan etkisindeki sonraki bestelerine göre

Berlin 1978

Çocukluk yaşlarındaydım ama herşeyi hatırlıyorum. Brandenburg’un önünde, bomboş bir Unter Den Linden Caddesi. Her yer bembeyaz. Berlin karla kaplı. Dondurucu bir soğuk var. Evdeki konuşmaları hatırlıyorum. İtalya’ya mı gitsek? Evet ama İtalya’ya her zaman gidilir. 1968’de, öğrenci iken BASF’te staj yaparken Mannheim’dan Berlin’e gittiğini ve çok enteresan şeyler gördüğünü anlatıyor babam. Ya duvar bir gün yıkılırsa? Bir daha görme şansı bulamayacağımız şeyleri görelim; tarihe tanıklık edelim. “Boşverin şimdi İtalya’yı, Demokratik Almanya adında bir ülke de, bugün orada olan duvar da kalmayacak bir gün” diyor babam bizi Berlin’e götürmek için ısrarlı olurken. İtalya yerinde duruyor nasılsa. Karar veriliyor ve bir kaplumbağa Volkswagen ile Regensburg’tan Berlin’e yola çıkıyoruz. Babam, gördüğümüz herşeyi anlatmaya meraklı ve istekli olduğu için, biz de dinliyoruz kendisini. Yaşıma göre konuların ağır gelip gelmeyeceğini düşünmeden anlatıyor. Gördüklerim ve dinlediklerimden etkileniyo